En derine inerek: Zaz ile sohbet

Röportaj: Eylül Ege - Çeviri : Derin Arca, Ecem Pekçay

Zaz deyince kulaklarımızda âniden, 2010’da gezegenin dört bir yanını saran “Je Veux”nün melodisi duyuluyor muhtemelen. Takip eden yıllarda hem sayısız canlı performans gösteren hem de kayıtlı müzik kataloğunu genişleten Fransız müzisyen solo olarak en son 2021’de, gerçek ismi Isabelle’in kısaltması olan Isa adlı bir uzunçalar yayımladı. Kabare müziği, caz, pop gibi türler arasında gezinen tınılarını yeni bir dünya turnesi kapsamında Latin Amerika’dan Avrupa’ya uzanan bir rotada seslendiren Zaz, 16 Haziran’da Volkswagen Arena sahnesindeydi.

Konser günü kapısını çaldığımız Zaz’a; üretim sürecine dair detayları, müziğiyle birlikte yollara düşmenin yaşattığı hisleri, şarkılarına sinen aşkı anlayış biçimi ve dahasını sorduk.

Zaz – 16 Haziran Volkswagen Arena konseri

Geçtiğimiz aydan bu yana stüdyo ortamından çeşitli görseller paylaşıyorsun? Yeni şarkılar ne şekilde pişiyor? Yakında bizi neler bekliyor?

Aslında şarkılarımı yazmamın bir kuralı yok. Genellikle spontane şekilde, bir anda yazmaya başlıyorum ya da aklıma ansızın bir melodi geliyor, sonrasında sözlerini yazıyorum. Diğer bir alternatif ise birlikte çalıştığım söz yazarlarıyla konuşmak. İşin son kısmı ise rötuşlar. Eğer şarkının anlamını beğenmezsem tekrar yapıyoruz veya sadece son kısmını değiştiriyoruz. Dediğim gibi belirli bir kuralı yok, nasıl hissedersem öyle yazıyorum.  Şarkılar aynı aşk gibi insanın içinden hissederek ve doğal olarak gelmeli. 

Sokaklar, kafeler, venüler… Yıllardır çok çeşitli mekânlarda çalmış bir müzisyen olarak ilk sahne deneyimlerini nasıl hatırlıyorsun?

Herkes sokaklarda söylemeye başladığımı sanıyor ancak işin aslı öyle değil. Aslında Mission Local’de eğitim aldım. Bir eğitmen bana burs imkânı sağlamıştı ve bu sayede motivasyonum artmıştı. Orada bir sürü şarkıcı, müzisyen ve dansçılar vardı; birlikte atölyeler yapıyorduk. Sonunda ben de orkestraya girebilmiştim. Bu benim profesyonel olarak para kazandığım ilk sahne deneyimimdi. Ardından bir Fransız – İspanyol iş birliği olan Don Diego adında bir gruba girdim. Latin müzik ve Fransızca – İspanyolca şarkılar eşliğinde grubumuzu ilerletiyorduk. 

Turnenin adı “Organique”. Bir albümünün ya da şarkının ismi değil bu ama senin müziğine dair iyi bir tarif. Neden bu adı tercih ettin, müziğinin duygusu ve kurmak istediğin dünyayla ilişkilendirerek açıklayabilir misin?

Pandemiden dolayı kapanma sürecinden hemen önce müziğe ara vermeye karar vermiştim, kendi özel hayatımla ilgilenebilmek için. Üç yıl boyunca Zaz değildim, Zaz olarak yaptığım şeyleri yapamıyordum. Mesela sahnede olamıyordum, müziğimi yapamıyordum. Isabelle olarak biraz kaybolmuştum. Pandemi boyunca benim için önemli olan her şeyin bazına inmeye çalıştım. Bu albümde her zamanki gibi söylemedim şarkılarımı; her şeyin bazına inerek, olayın en derinine inerek yaptım işimi. Sonuç olarak, müziğimi herkesin kalbine yerleştirmek istedim. Bunun yanında harika bir ekibim, teknisyenlerim, yazarım vardı. Gerçekten de bahsettiğimiz ve yaptığımız şey bu; organik olması. 

Yolda hayat nasıl geçiyor? Uğradığınız şehirleri gezme şansınız oluyor mu? Şimdiye kadarki favori ânın neydi? Turneye eşlik eden şarkılardan da söz edebiliriz biraz, şu sıralar en çok neleri dinliyorsun?

Turnede Fransa’dan başlayıp Avrupa’ya, Latin Amerika’ya ve  bir sürü başka bölgeye gitme şansımız oldu. Her yer kendince güzel ve özeldi. Benzeyen özelliklerinin olmasının yanında hepsi bambaşkaydı. Bundan dolayı bizim için çok zengin içerikli bir turne oldu. Ancak çok fazla gezme vaktimiz maalesef olmadı; sadece bir boş günümüz vardı. O gün de Kazakistan’ı görme imkânımız oldu. Gerçekten çok keyifliydi. İlk defa orayı gezme fırsatı bulmuştum ve benim için hoş bir sürpriz oldu. İnsanlarla konuşmak beni çok iyi hissettirdi. Hepsinin yüz hatları, şarkı söylemeleri, aksanları çok farklıydı ve enerjileri mükemmeldi. Yolda sadece bir tür müzik dinledim diyemem, çok farklı tarzlarda bir sürü müzik dinledim. Özellikle Afrobeat çok severim; onun yanında klasik, caz da dinlerim. 

Zaz – 16 Haziran Volkswagen Arena konseri

Son uzunçalarında bulunan “De couleurs vives” farklılıklarımızın zenginliğini kucaklıyor; gözümüzün önüne bir gökkuşağı getiriyor âdeta. Onur Ayı’nda bu parçayı anmanın anlamlı olduğunu düşünüyoruz. Nasıl bir hisle yazdığını, rengârenk klibinin nasıl şekillendiğini anlatabilir misin biraz?

Şarkıyı ben yazdım ancak sözleri bir arkadaşım tarafından bana gönderildi. Şarkının sözlerini değiştirme gereği duymadım çünkü bu sözler tamamen benim için yazılmış gibiydi; âdeta sözleri benimsemiştim. Klip de çok fazla anlam taşıyor, hassas konulara temas ediyor. Kısaca özetlemek gerekirse; her ne olursa olsun kendimiz olmaktan vazgeçmememiz gerektiğini hatırlatıyor hepimize. Kendimizi bulma ve kendimiz olma yolunda hiçbir şeyden korkmamamız gerektiğini, eğer kendimizden emin olursak hayatın bizi istediğimiz yere ulaştıracağını anlatmaya çalışıyor.

Geçtiğimiz Şubat’ta Namika ile Almanca – Fransızca sözlü “Liebe ist” adlı, aşkla ilgili kafa karışıklıklarını ortaya döken bir tekli yayımladın. Yollarınız nasıl kesişti ve şarkının esas sorusunu sana yöneltecek olursak: Sen yaşadığın duygunun aşk olduğunu nasıl anlarsın?

Namika bu şarkı için benimle düet yapmak istedi. Şarkıyı duyduktan sonra kendime, “Bunu gerçekten yapmalısın.” dedim çünkü bu şarkının bana hissettirdiği çok şey vardı. Namika da çok kibar, kalbi çok büyük olan bir arkadaşım. Yani diyeceğim o ki şarkı, Namika ve Namika’nın kişiliği beni etkiledi ve sonucunda “Liebe ist” ortaya çıktı. 

Peki aşk benim için nedir? Aşkın bence bir sürü formu vardır; aşk benim için özgürlüktür. Çünkü maalesef birini sevmeye başladığımızda, aslında karşımızdakini değil, onda görmek ve hissetmek istediğimiz şeyleri kafamızda kurarak ona âşık oluruz. Ancak karşımızdaki kişi hiç öyle biri değildir; kafada kurduğumuz kişiye âşık oluruz. İstediğimiz tepkileri de alamayınca aramız bozulur; ne yazık ki bu çok yaygın. Aşk için bunu kırabilmek gerekiyor çünkü hayal edilenle yaşanan çok farklı olabiliyor. Sonuç olarak aşkın bir sürü formu vardır ve herkes kendi deneyimini yaşayacaktır çünkü asıl olay hissetmek.

6 Şubat’ta Türkiye ve Suriye’yi etkileyen depremlerin ardından France 2’de bir yardım yayınına katılmıştın. İstanbul konserinin gelirleri de deprem bölgesine aktarılacak. Dayanışman için çok teşekkürler. Müziğin iyileştiriciliği üzerinden deprem bölgesinde yaşayan dinleyicilerine seslenmek ister misin?

Aslında iyileşme gücü aşk, sevgi ile bağlantılı. Kötü, talihsiz olaylar yaşadığımızda birbirimize sevgi ile yardımcı olabilmeliyiz. Talihsiz olaylar kolay süreçler değil ancak hepsi bu hayatın bir parçası, bu yüzden bunları yaşayabilmeyi öğrenmek gerekiyor. Yapabileceğimiz tek şey sevgiyi hissedip, hâlâ hayattayken onun tadını çıkarmak. Bu sevgiyi besleyip, yası sevgiye dönüştürmek ve bununla hayata devam edebilmek insanı büyütür ve olgunlaştırır. Cesaret gerçekten bu noktada çok önemli. Bu yüzden gerekli olan sevgiyi, şu an paylaştığım müzik ve yardımlaşmayla ihtiyacı olan herkese vermeye çalışıyorum. Bunlar bizi belki de birbirimize bağlıyor ve bu şekilde özümüze dönüyoruz çünkü her şeyin bir sebebi vardır.