Zeytinime dokunma: Zeytinliklerin talanı gıda krizini nasıl etkiler?

Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğiyle birlikte tapuda zeytinlik adıyla kayıtlı olan alanların madencilik faaliyetlerine açılmasının ardından, konuyu farklı boyutlarıyla değerlendirebilecek kimi uzmanlara sesleniyor, çeşitli sorulara yanıtlar alıyoruz.

Buğday Hareketi emekçisi, Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezinin kurucusu, biyolog ve gıda aktivisti Güneşin Aydemir’e sorduk.

Tarım arazileri ve zeytinliklerin talanının iklim değişikliği ve dünyada yaşanan kıtlık tehdidi bağlamında ne anlama geldiğini; net sıfır karbon emisyonu hedefine aykırılığını bizim için biraz açabilir misiniz? Bu tehdit gıda krizini nasıl derinleştiriyor? Ekolojik kriz gerçekliğinde karbon yutağı olarak çalışan bir alanı madencilik faaliyetlerine kurban etme girişimi nasıl sonuçlar getirir? 

Güneşin Aydemir: Elbette üretim alanlarının elden çıkması, bu krizi derinleştiren en öncelikli sebeplerden biri. Ancak dünyada yaşanan kıtlık tehdidi sadece tarımsal üretimle alakalı değil; aynı zamanda, gıdaların tedarik zinciri ve gıda piyasasının uluslararası ekonomi kurallarına göre mobilize olması meselesi. Gıdada büyük oranda yerellik sağlanmadıkça bu sorunun üstesinden gelebilmemiz mümkün değil. 

Bugünkü ana akım üretim biçimimiz ise temelde toprağı fakirleştiren bir yönelim izliyor. Toprağın canlılığı azaldıkça, besinlerin besleyiciliği de azalıyor ve aslında daha fazla gıdaya ihtiyaç duyuyoruz. Bu da daha fazla üretim, daha fazla gıda atığı demek. Dolayısıyla kıtlık konusu hücresel seviyeden sosyal seviyeye kadar pek çok katmandan ve karmaşık ilişkilerden oluşuyor. Daha fazla üretim, toprağın ve suyun daha fazla kullanılması, kimyasallarla işlenmesi ve canlılığın giderek daha da azalması ile sonuçlanan bir kısır döngü hâline giriyor. 

Sıfır karbon hedefi ise ARTIK oldukça ütopik bir hedef. Çünkü bir önceki paragrafta belirttiğim gibi sıfır karbon sadece tarımsal üretimdeki karbon salımının değil, tedarik zinciri üzerinden salınan karbonun da sıfırlanması demek. 

Topraktaki üretimin karbon ayak izinin azaltılması için onarıcı tarım yöntemlerinin benimsenmesi gerekiyor -ki bu, toprağın bir karbon yutağı olarak ele alınmasını ve tarımsal üretimin mevzi değil topyekûn değişimini gerektiriyor-; tedarik zincirindeki karbonun azaltılması için de yerellik, mevsimsel beslenme alışkanlıkları, gıda okuryazarlığının yayılması ve gıda toplulukları şeklinde örgütlenme biçimlerinin yaygınlaşmasına ihtiyaç var. 

Bu sistemin toplam etkisi içinde görece zeytinliklerin yok olması çok da fazla bir şeyi değiştirmeyecektir ancak etkisi kesinlikle olumsuz döngüyü beslemek şeklinde olacaktır. 

Özetle şunu demek istiyorum: Eğer gıda sistemi değişmezse, zeytinlikler korunsa da hâlimiz harap. 

Sorunun son kısmına ilişkin olarak burada madencilik sektörü üzerine de birkaç kelam etmek gerekir. Madencilik hâlihazırda çok gerekli midir, madencilik yoluyla sağlanan istihdam insana yakışır bir iş midir gibi sorular sormak gerekir. Bu soruları sorduğumuz zaman, gayet kolay bir şekilde vereceğimiz cevaplar da bizi elbette kurban etmemeliyiz, bu insanlık için bir intihar girişimidir gibi yorumlara götürür.