Zihni şenlendiren 5 roman

Yazı: Meltem Demiraran - Kolaj: Nilsu Çeboğlu

Kahveniz ve gözlüğünüz hazırsa, Türkçe baskıları bu yıl raflarda yerini alan kitaplardan zihni şenlendiren 5 roman önerimiz var.


Büyülü bir gerçekçiliği yeğleyenlere: Yarım Kalp – Dimitris Sotakis (Delidolu)

Dimitris Sotakis, edebiyatın sıkıcı düzlüklerine meydan okuyan Yunan Yeni Dalgası’nın çağdaş bir temsilcisi. Dilin sınırlarını zorlayan, konvansiyonel yapıları sorgulayan ve genellikle toplumsal eleştiriyi metinlerine yediren bir yazar. Yarım Kalp’le okurların beklentilerini de yıkıp geçiyor. “İyi niyetli” birinin, aslında kim olduğunu itiraf etmekten kaçınan trajikomik portresi var önümüzde. Ressamlık geçmişi, aile ilişkileri ve bir haberin ardından altüst olan hayatı… Metnin derinliklerinde gizlenmiş sorular, kahramanın ödünç aldığı hayatla ölümüne dansını izleyen zihinleri zorluyor. Okur, Sotakis’in yazdığı bu büyülü gerçekçi kentin, geçmişin izleriyle dolu sokaklarında dolaşırken, aynı zamanda kendi geçmişiyle yüzleşiyor ve her dem önünde duran belirsiz geleceğe bir göz atıyor.


Kara mizahtan vazgeçemeyenlere: Memento Mori – Muriel Spark (Siren)

Kapağı açar açmaz, Muriel Spark’ın efsunlu dünyasına dalıyoruz. Latincede “Öleceğini hatırla.” anlamına gelen bu gizemli başlık altında, soylu Britanyalı karakterlerin çetrefilli hayatlarına misafiriz. Memento Mori, akıl almaz bir telefon şakasıyla başlıyor: Lettie Colston ve arkadaşları, bilinmeyen bir sesin “Öleceğini hatırla.” demesiyle sarsılıveriyor. 70’i çoktan devirdiyseniz, bu cümlenin sizi ürpertmemesi mümkün mü? Arayanın kimliği belirsiz. Ancak kesin olan bir şey var: Bu kişi sıradan bir tele pazarlamacı değil. Karakterler, geçmişlerini düşünerek ve bu mistik çağrıyı kimin yaptığını çözmeye çalışarak kendi maceralarına atılıyor. Lisa Brooke’un mirasından kaynaklanan entrikalar ve gerilimle harmanlanmış bir kara mizah ile bezeli bu romanın, sizi son sayfasına dek sürükleyeceğine emin olabilirsiniz. Meraklısı için belirtelim: Romanın, Jack Clayton’ın yönettiği, Maggie Smith ve Thora Hird gibi isimlerin yer aldığı bir film uyarlaması, 1992’de BBC ekranlarında yayımlanmış. 


Dramın absürdüne tutunanlara: Yanık Şeker – Avni Doshi (April)

Avni Doshi’nin Yanık Şeker’inde, anneler ve kızları nefes kesici derecede dramatik dinamiklerin ortasında. Dirençli baş karakter Antara, geçmişin kaosunu bir jonglör gibi dengeleyerek günümüz Pune’sinin zorluklarıyla başa çıkıyor. Bu şehirde anılar keskin bir baharat karışımının kokusu kadar kaçınılmaz. Antara’nın annesi Tara ise geride hayranlık ve yıkım izleri bırakarak, hayat boyu bir Bollywood divası gibi dans ediyor. Demansın çarpıcılığı hikâyenin ters köşesi. Aşram sahneleri ise öykünün mistik bir sapması gibi. Çıplak göğüslü taraftarlar, kot pantolonlu dalgacılar ve Baba adında bir guru… (Hayır, Ali değil) Doshi; yoğun duygulara, özgürlüğe ve anneliğe dair absürt anları sayfalarında birleştirdiği dramatik bir ziyafet sunuyor. Anlatının lezzeti ise acı ve tatlı karışıklıkların bir keşfi olmasından ileri geliyor. Antara, annesinin geçmişiyle boğuşurken, aynı zamanda hızlı partilerden özel öğle yemeklerine kadar modern hayatın sınırlarında geziyor. Roman, 2020’de Booker finalistlerinden biri olmuştu. Film tutkunları için de iyi haber: Element üçlemesiyle bilinen Hintli yönetmen Deepa Mehta, romanın bir uyarlamasının yapılacağını açıklamıştı geçtiğimiz yıllarda. 


Capcanlı manzara tasvirlerine doyamayanlara: Toz Duman Dağılınca – A Lai (Everest)

A Lai, Toz Duman Dağılınca ile Mao Dun Edebiyat Ödülü’ne uzanmıştı. Kendisi ayrıca, Çin’de yayımlanan Science Fiction World (Bilim Kurgu Dünyası) adlı derginin genel yayın yönetmeni. A Lai’nin bu romanının canlı dokusundaki Tibetli reisler, anlatının haylaz bir kozmik oyun yazarı tarafından kurgulandığı hissini uyandırıyor. Gözünüzde şunu canlandırın: Afyon dolu tarlalar yalnızca Himalaya rüzgârlarının bildiği bir ritimle sallanıyor ve Maichi ailesi; aşk üçgenleri, aile içi kavgalar ve ara sıra afyondan beslenen parti bozucular arasında yolunu bulmaya çalışıyor. Doğuştan “aptal” olarak görülen ikinci oğul, anlatının beklenmedik kahramanı hâline geliyor. Shakespeare komedisine göz kırpan yak çobanlığı ve afyon yetiştiriciliği ile süslenmiş bu pastoral dramada, afyon tarlalarında parmaklarımızın ucunda yürürken; kendimizi yalnızca Tibet siyasetinin kalbinde değil, aynı zamanda afyon çiçeklerinin de yaşamın büyük teatral üretiminde rol oynadığı bir dünyada buluyoruz.


“Distopya” denince önünü ilikleyenlere:  İnsanlığın Çocukları – P. D. James (İthaki)

İnsan psikolojisini gizemle entegre edişi ve komplike karakterleri ile bilinen P. D. James’in İnsanlığın Çocukları adlı romanı, yalnızca sürükleyici bir anlatı değil; insanlığın doğasına dair bir meditasyon aynı zamanda. Baş karakter Theodore Faron, leyleklerin sonsuz bir tatile çıktığı ve bebek bezi sektörünün bütünüyle iflas ettiği bu dünyada sıra dışı bir kahramana dönüşüyor. Omegalar olarak bilinen son doğan nesil, bebeklik döneminde tanrı muamelesi görmelerinin bir sonucu olarak çarpıcı derecede güzel fakat duygusal açıdan kopuk olarak tarif ediliyor. Kadercilik, iç sıkıntısı, suç ve dini histeri temaları, çöküşün eşiğindeki bir dünyanın tüyler ürpertici bir tasvirini sunuyor. Ölümün yeni bir boyut kazandığı, seçimlerin kendini korumaya veya özveriye indirgendiği bu distopyada tek bir çocuğun doğumu, kurtuluşun anahtarını taşıyor. Ancak dikkatli olun; burası beşiklerin sallandığı bir alandan ziyade, insanlığın hayatta kalması için her seferinde küçük bir adım atılan bir savaş alanı. Gözleri şenlendiren 2006 yapımı film uyarlamasını, Alfonso Cuarón’un gözünden izlemiştik.