2023 yıl ortası raporu: İzlenesi 8 drama dizisi

Atina’dan Napoli’ye, Kyoto’dan Yorkshire’a uzanan bir hatta turluyor; 2023’ün ilk yarısından bize kalan drama dizilerini konuşuyoruz.


Dead Ringers (Prime Video)

Künyesinde Normal People ve Succession gibi harikalar bulunan senarist Alice Birch’den, en sevilen David Cronenberg klasiklerden birinin Rachel Weisz başrollü uyarlaması mı? Elbette varız. Rolü/rolleri Jeremy Irons’dan devralan Weisz’in biri daha içe, diğeri daha dışa dönük ikiz jinekolog karakterleri Elliot ve Beverly Mantle; sevgililer, uyuşturucular ve demode alışkanlıklara meydan okumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırlar. Bağlara, saplantıya ve hatta nihilizme dair bu niş izleme deneyimi; Cronenberg sinemasının adımlarını takip ederek body horror’a selam çakmayı da ihmal etmiyor. (Elif Yılmaz)


The Gallows Pole (BBC)

This Is England ve uzantısı niteliğindeki yapımlarla kendine ait hayran kitlesi edinen Shane Meadows imzalı üç bölümden oluşan mini dizi, aynı adlı Benjamin Myers romanının serbest bir uyarlaması. 18. yüzyıl Yorkshire’ında, yaklaşan sanayi devriminin zemininde inşa edilen anlatı; dokumacılar ve toprak işçilerinden kurduğu çeteyle ekonomiyi alabora edip İngiltere tarihinin en büyük dolandırıcılığını gerçekleştiren bir suç örgütünü ve eski bir demir işçisi olan lideri Hartley’yi takip ediyor. Oyunculuk performansları kadar Goat imzalı müzikleri de bir harika! (Güven Yalın)


Greek Salad (Prime Video)

Fransa yapımı dizi; biri girişimci, diğeri anti-kapitalist olan ve son derece farklı gayelere, isteklere ve doğrulara sahip iki kardeşle Atina sokaklarına çağırıyor: Erasmus programıyla şehre gelmiş ve kendini bambaşka bir dünyanın içerisinde bulmuş Mia ile dedelerinden miras kalan gizemli binayı satıp, satıştan elde edeceği parayla kendi start-up’ını fonlama niyetindeki Tom. İki kardeşin çelişkileri, tutkuları, sevgi ve sevgilileri girift bir şekilde iç içe geçip çatışmalar yaratırken, ikisi için de yabancısı oldukları bu şehirde yeni ve beklenmedik kapılar açılıyor. Greek Salad’ın dili çok yalın ve bazı diyaloglar aşırı “teenage”, yani hafiften güldürecek kadar basmakalıp muhabbetler dönebiliyor ama sonra fark ediyorsun ki -mesela 4-5 bölüm sonra- seni alıp götüren de bu sadelikmiş. (Yılın en iyi gizli hit dizilerinden: Greek Salad, J. Hakan Dedeoğlu)


The Lying Life of Adults / La vita bugiarda degli adulti (Netflix)

Özellikle Napoli Romanları ile büyük yankı uyandıran Elena Ferrante’nin Yetişkinlerin Yalan Hayatı kitabı da beklenen sinematik uyarlamasına kavuştu. “Küçükken her şey büyük geliyor; büyükken ise her şey anlamsız…” deniyor; insan açmazlarını, aile bağlarının esnek dokularını, yetişkin bir kadın olmanın anlamını keşfettirmeye niyetli dizide. 90’larda çocukluktan yetişkinliğe geçişi deneyimleyen Giovanna, ona ayrıcalıklı bir hayat sunan ailesiyle yaşadığı, bir zarafet kisvesine bürünmüş yukarı Napoli ve ailesinin konuşmadığı halası Vittoria sayesinde keşfettiği, aşırılıklarla dolu gibi görünen aşağı Napoli arasında gelgitler yaşıyor. Ortaya çıkan My Brilliant Friend çıtasında bir iş değil elbet ama The Lying Life of Adults’un karakterlerini incelikle çizme yetisi etkileyici. (Elif Yılmaz)


The Makanai: Cooking for the Maiko House / Maiko-san Chino makanai-san (Netflix)

Duyanlara, duymayanlara: Hemen her filmiyle Cannes kırmızı halısını arşınlayan Japon auteur Hirokazu Koreeda da Netflix’den yolu geçmiş yönetmenler kervanına katıldı bu sene. Onun sinemasının alameti farikalarından olan “dünyanın acımasızlığıyla erkenden tanışmış çocuk karakterlerin” aksine, 16 yaşındaki Kiyo ile arkadaşı Sumire’nin öyküsü hafif, keyifli ve bir o kadar eğlenceli. Birer acemi geyşa, namıdiğer Maiko olma hayalleriyle (alışık olduğumuza pek benzemeyen bir geyşa temsili var burada) Kyoto’ya seyahat eden genç kızlardan Kiyo’nun mutfaktaki maharetleri ortaya çıkınca, kendini diziye ismini veren makanai olarak buluveriyor. İştah kabartan yemek sahnelerine yakışır biçimde, hem gözü hem de ruhu doyuran bir manga uyarlaması. (Merdan Çaba Geçer)


A Small Light (National Geographic / Disney+)

Anne Frank ismine hemen hepimiz aşinayızdır, peki ya Miep Gies? Albert Einstein, Pablo Picasso ve Aretha Franklin’e adanmış antolojisi serisi Genius sonrası National Geographic’in biyografi janrındaki taze üretimi olan A Small Light; II. Dünya Savaşı sırasında Anne Frank’ın da aralarında bulunduğu bir grup Yahudi’yi Nazilerden saklayan gözüpek bir figürü -Bel Powley’in harika performansıyla- onore ediyor. Kendisinin “Kahraman olarak anılmaktan hoşlanmıyorum çünkü kimse başkalarına yardım etmek için özel olmanız gerektiğini düşünmemeli. Sıradan bir sekreter, bir ev hanımı veya bir genç de karanlık bir odada küçük bir ışığı yakabilir.” sözünü kutup yıldızı belleyen dizinin, öykü buna çok müsait olmasına rağmen, duygu sömürüsüne özellikle yanaşmaması takdir edilesi. (Merdan Çaba Geçer)


Swarm (Prime Video)

Beyoncé’ye benzerliğiyle dikkat çeken kurgusal bir pop yıldızına takıntılı Dre’nin hayatını, takıntısını ve bunun onu nasıl beklenmedik yerlere götürdüğünü izliyoruz. Karanlık sokakları, köhne mekânları ve ışıltılı gecelerin hapsettiği donuk, cansız gore havası ile epey iyi bir prodüksiyon tasarımı sunuyor Swarm. Dominique Fishback yılın en iyi performanslarından birini sergilerken Glover’ın alter egosu Childish Gambino harikası müzikleri, bol dublörlü oyuncu kadrosu ve Twitter’a tövbe ettirmeye yeminli, temposu yüksek seyir deneyimi dizinin artı hanelerinden sadece birkaçı. (Zehirli hayranlık müessesesi ve salkım saçakları: Swarm üzerine, Esin Çalışkan)


Tiny Beautiful Things (Disney+)

Cheryl Strayed’in aynı adlı kitabından uyarlanan dizi, 50’li yaşlarındaki Claire’in, bir kaybın hiç geçmeyen yasını tutup, yıllara yayıldığında etkisinin azaldığını umut ettiği özlem duygusunun yeni formlarıyla karşılaşmasını konu ediniyor. Bu karşılaşmada kırık dökük silahlarıyla mücadele veren karakterini ince ince işleyen Kathryn Hahn’ı böylesi bir rolde görmeyi özlemiştik sanki. Üstelik, kızının ergenlik sancısıyla baş etmek, boşanma aşamasındaki partneriyle terapiye gitmek gibi dertlerine yardımcı olan tek şey; tüm bunları mahlasıyla yazdığı bir bloga akıtabilmek. (Esin Çalışkan)