2025 ilk yarı raporu: Yol albümleri
Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, Şevval Öztemur, Tuana Özcan, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal
Yolunuz uzun mu? Aracınızın radyosuna bluetooth ile bağlanmak isteriz. Yılın ilk altı ayında yayımlanmış albümlerden yolda iyi gider dediğimiz bir seçkimiz var. Sıralama alfabetik, favorilerden üç saatlik çalma listemiz hemen aşağıda.

Bahr – Ursine
(Bağımsız)
İstanbul merkezli folk rock grubu Bahr’ın yeni albümü, duygusunu direniş, başkaldırı ve dayanışmanın kalıcılığından alıyor. İçerisinde kalakaldığımız tüm çirkinlik uykularından uyandıran Ursine, Latincede “ayıya ait” anlamına geliyor. Unutturulmuş öfkeyi hatırlatan koleksiyon, yerel motiflerle örülmüş mekanik ses estetiğini deneysel unsurlarıyla bir araya getirerek var oluyor. Grubun önceki kayıtlarına göre daha sert tınlayan sekiz şarkı, direngen mutsuzlukları besliyor. Albüm kapağındaki çizim de Ece Akbulak imzalı.

Black Moth Super Rainbow – Soft New Magic Dream
(Rad Cult)
TOBACCO öncülüğünde düşsel synth yataklarından filizlenen lo-fi psikedelik pop titreşimleri yayan Black Moth Super Rainbow, yedi yılın ardından yeni bir albümle çıkageldi. Analog enstrümanlar ve vocoder numaralarıyla zamanı yavaşlatma yetisinden bir şey kaybetmeyen kolektif, yine halüsinatif ve bulanık anlarla sarıp sarmalıyor dinleyiciyi. 2000’lerin ne orijinal işlerinden biri olan Dandelion Gum (2007) albümünün hayaleti biraz yeni albümü gölgeliyor doğrusu ama BMSR ile yeniden buluşmak her seferinde eski bir dostla kucaklaşma hissi yaşatmaya devam ediyor.

Deradoorian – Ready for Heaven
(Fire Records)
Angel Deradoorian’ın beşinci solo albümü Ready for Heaven, cennet ve cehennem arasında salınan bir ruh hâlini hipnotik bir ses evreninde keşfe çıkıyor. Şarkı yazarlığı, Deradoorian için artık bir kimlik inşasından çok, sürekli değişen ve dönüştüren bir merak ve keşif pratiği hâline gelmiş durumda. Bu yüzden, yalnızca kendi başına yarattığı Ready for Heaven, diskografisinde daha oyuncu, deneysel ve içgüdüsel bir noktada konumlanıyor. Dub, krautrock ve endüstriyel tınılarla örülen parçalarda, deneysel dokular arasında akılda kalıcı melodiler belirgin. Belki temasının gücü, belki de müziğe olan sezgisel yaklaşımından kaynaklanan meditatif ve ruhani atmosfer, albümün en özel yanlarından biri. Deradoorian ile yeni albümü üzerine sohbetimiz de burada.

Divorce – Drive to Goldenhammer
(Gravity Records / Capitol Records)
Nottingham çıkışlı dörtlü Divorce, ilk albümü ile hayali bir kasaba olan Goldenhammer’a yapılan bir yolculuğu anlatıyor. Burası grup için varolmayan bir yuva, ve albüm boyunca bu aidiyet hissi derinlemesine irdelenioyr. Yer yer synthler (“All My Freaks”), yer yer günümüzde sıkça karşılaşılan alt-country tınıları (“Antarctica”), bazen çığlıklarla (“Karen”) bazen de balad’a dönüşen (“Pill”) yapılarla şekillenen albümün prodüksiyonunda Catherine Marks (boygenius, Foals, Wolf Alice) yer alıyor. Divorce, kendini fazla ciddiye almıyor; mizahını bolca kullanıyor. Zengin dokusuyla dikkat çeken Drive to Goldenhammer, heyecan verici bir ilk albüm.

Emma-Jean Thackray – Weirdo
(Brownswood Recordings)
Çok sesli müziğinin temeline groove’u yerleştiren ve İngiltere’nin yeni nesil caz dalgasının en özgün figürlerinden biri olan Emma-Jean Thackray, yeni albümünü Güney Londra’daki ev stüdyosunda tek başına çalmış, kaydetmiş, düzenlemiş, mikslemiş ve prodüksiyonunu üstlenmiş. Bu tek başınalık hâli, aslında albümün müzisyen için bir nevi iyileşme sürecini de yansıtıyor. Zira Thackray, Ocak 2023’te uzun süredir birlikte olduğu partnerini kaybetmesinin ardından bu şarkılara sığınmış. Kapak görseli de Willow Pill’e bir selam mı acaba?

Little Simz – Lotus
(AWAL Recordings Ltd)
Simbiatu Ajikawo, yaklaşık on yıl içinde müzikal peyzajımıza kendine azim ve emekle inşa ettiği zirvede oturmuş, karşısındaki manzarayı izliyor. “Peki sıradaki ne?” minvalindeki düşüncelerine davet ederken bir müzisyen ve sanatçı olarak geleceğine ait ideal, hırs, heves ve düşlerini derleyen Simz işine çamurlu sularda büyüyen, bunu hep bilmiş ya da zamanla buna adapte olmuş bir çiçeğin adını vererek nokta atışı bir beyanın altını çizmiş. Zaten bu metaforu üzerinde daima taşıyan bir müzisyen. Hayatı ve kariyerinde bir yeniden doğuşu artiküle ettiği parçalara, SAULT kurucu üyelerinden kadim dostu InFlo ile kopuşlarına albümde hâliyle çokça duygusal ağırlık veriliyor. Peki boş var mı? Asla. Jungle’dan Lydia Kitto, Michael Kiwanuka, Moses Sumney, Wretch 32, Miraa May ve daha önce de birlikte harikalar yarattığı Obongjayar’ın sesini duyurduğu albüm, müzikal boyutta şimdiye kadarki en çeşitli işi. Her şarkı ayrı bir katman, tat… Aştıkça derinleşip, genişliyor. Resmen çiçek açıyor?

Mary Halvorson – About Ghosts
(Nonesuch Records)
About Ghosts’u bir kere döndürünce Halvorson’ın müzikal dehasına hayran olmamak imkânsız. Besteci ve gitaristi Mary Halvorson her zaman beraber çalıştığı altısı Amaryllis’e alto-saksafon üstadı Immanuel Wilkins ve tenor Brian Settles’ı da ekleyip uçsuz bucaksız bir sonik manzara çiziyor. Özellikle tempoyla oynayarak yaratılabilecek nüanslar konusundaki hünerlerini sergiliyor müzisyen, bestelerinde hem kendine hem muazzam müzisyenlerine hızlayıp yavaşlamayla yaratılabilecek derinlikleri keşfettiriyor. Birlikteliğin gücü kadar enstrümanların solo anlarının da her parçaya güzelce işlendiği albüm bu yaz için âdeta bir hediye.

Mei Semones – Animaru
(Bayonet records)
2022 beri EP’lerle kapıyı çalan Brooklyn’de yerleşik müzisyen Mei Semones sonunda ilk albümüyle karşımızda. Eğitimli ve John Coltrane hayranı olan müzisyen gerçekten de türler arası gezinme konusunda genç yaşına rağmen usta. Hâlihazırda oldukça yetenekli bir gitarist olan Semones, bossa nova’yı taban belirlediği şarkılarında siz farkına varmadan indie rock’a göz kırpmayı veya daha komplike caz sularında yüzmeyi rahatlıkla başarıyor. Vokaller İngilizce ve Japonca olarak paslaşıyor. Yaylı aranjmanlarının bazen rol çaldığı söylenebilir, daha ham bir prodüksiyon tercih edilebilirdi diye de düşünebiliriz. Ama ne olursa olsun yılın en güzel çalınmış albümlerinden biri olduğu, sene sonu listelerinde kendine yer bulması kesin.

Monde UFO – Flamingo Tower
(Fire Records)
Ray Monde’un liderliğindeki Los Angeles merkezli kolektif Monde Ufo, yeni albümünde etrafınızı türlü renklerle saran bir atmosfer ve lo-fi dokulu egzotik bir kaçış patikası yaratıyor. 11 şarkılık koleksiyon ambient, soft-psych ve caz dokuları vasıtasıyla pastoral bir hülyanın içine davet ederken yeri gelince dinleyeni huzursuz etmekten de kendini geri koymuyor. Stüdyoya bir tür “müzikal kaos yaratma” motivasyonuyla giren ekibin son çıktısını özellikle uzun yolculuklarda deneyimlemek için sabırsızlanıyoruz.

Moses Yoofee Trio – MYT
(LEITER)
2020’de kurulduktan sonra Berlin caz sahnesinde bir şehir efsanesine evrilen Moses Yoofee Trio, 2024’te German Jazz Prize’ın prestijli Yılın En İyi Canlı Performansı ödülünü kazandı. Grubun yolu ilk uzunçaları, Nils Frahm’ın kurucusu olduğu plak şirketi LEITER aracılığıyla yayımlandı. Piyano-bas-davul kurulumuyla her şarkıda kıvrımları dallanıp budaklanan patikalara rehberlik ediyorlar. The Bad Plus ya da Go-Go Penguin gibi gruplara ilgi duyuyorsanız ıskalamayın.

Panda Bear – Sinister Grift
(Domino / GRGDN Müzik)
Animal Collective üyesi Panda Bear (Noah Lennox), pastel rüyalara ortak ettiği Buoys isimli son solo albümünü 2019’da yayımlamıştı. Bu albümü Sonic Boom ortaklığıyla kaydettiği Reset koleksiyonu ve Isn’t It Now? isimli bir Animal Collective uzunçaları takip etti. Önceki işlerine kıyasla daha çiğ ve doğrudan bir sonik üslup benimsediği yeni albümü, müzisyenin grup arkadaşı Josh “Deakin” Dibb tarafından kaydedilmiş. Her Panda Bear albümünde olduğu gibi yine en ufak bir pürüze çarpmadan, tökezlemeden ilerleyen bir akış söz konusu. Noah Lennox ile yeni albümü üzerine sohbetimiz burada.

Richard Dawson – End of the Middle
(Weird World / Domino / GRGDN Müzik)
Newcastle çıkışlı folkçu Richard Dawson yeni albümünde, bu kadar düşük profil bir kayıt sürecine bu kadar iyi fikri nasıl sıkıştırabildiği sorusunu sorduruyor ve heyecanını yaşattırıyor dinleyicisine. Arada gök gürlemesi gibi şarkılara dâhil olan nefesliler dışında, akustik gitar, davul ve vokalden oluşan albüm; Dawson’ın kendini kasmadan, “iyi” olmaya çalışmadan söylediği harika vokal melodileri ve dinamizmiyle yılın ilk haftalarının şaşırtıcı derece iyi albümlerinden biri. Her ne kadar Britanya folk türüne ait olsa da ABD çıkışlı lo-fi indie çalışmaları, Daniel Johnston gibilerini de hatırlatıyor.

Selût – Değerlim’in Hikayesi
(Tarla Records)
Yıllar içinde besteciliği, şarkıcılığı, çizimleri, yenilikçi sahne şovları, kısacası attığı her adımıyla ilgi ve merak uyandıran Selût’ün yolunu gözlediğimiz ilk albümü. Yedi parçadan oluşan albümün her durağı, Selût ile özdeşleştirdiğimiz maceraperest üslubu tüm akış boyunca diri tutmayı başarıyor. Kendisiyle mart ayında yaptığımız söyleşide Değerlim’in Hikayesi’ne dair şunları söylemişti müzisyen: “Albümde hayatımın bir dönemini konsepteştirdim, şahit olup susanlara ‘Seyirciler’ dedim, söyleyemediklerime ‘Kuş’ dedim. Tüm bu dönemi somon pembesi olarak kodladım. Genel olarak hayatımı, hislerimi renklerle, insanları kurduğum karakterlerle sanki hikâyelermiş gibi yaşamayı seviyorum. Geri dönüp de hatırladığım hayatım böyle olsun istiyorum.”

Shoukran – İhtimal
(Tantana Records)
2016’dan beri Gözyaşı Çetesi’ne bahşettiği besteciliği ve şarkı söyleyişi ile tanıdığımız Şükran Pınar Balcı, solo kariyerine sakin ama emin bir adımla başladı. İki yıl önceki Bina konserinde kimi orijinallerinin ucundan tattırdığı şarkılarını, gitarı eşliğinde Dalyan deltasında üretmeye devam etmişti. Devamını Ayyuka’dan Özgür Yılmaz ve seçili işler için de kurucu-çeteci Umut Arabacı ile son şekline getirdiği İhtimal, Balcı’nın -albümün kapağıyla alakası olmasa da- en çıplak hâli. “Sır”, “Matem”, daha olmamış anıları özleten klas folk numarası “Nar Bahçesi”, albüme ismini veren hipnoz etkili şarkı… Gözyaşı Çetesi’nden “Gel”in ters köşe yorumunu da grubun sevenleri mutlaka bir dinlemeli. Akustik-elektrik, psych-folk gibi tanımlanabilecek işte Yılmaz’la birlikte bazı parçalarda Nirvana akorlarında takılıp odayı karartıyor, bazılarında ise çöllere götürüyorlar. Ilık havası, atmosferi ve yıllardır katman katman kanal içinden sıyrılarak ön cepheden seslenen birini bu kadar öz ve “tek” duymanın cazibesi albüm süresince tazeliğini yitirmiyor.

Stereolab – Instant Holograms on Metal Film
(Warp Records)
Stereolab 15 yılın ardından, nihayet orijinal bestelerden oluşan yepyeni bir albümle geri döndü. Bu süre boyunca grubun sesi, farklı kuşaklardan pek çok müzisyenin işlerinde yankılanmaya devam etti. Instant Holograms on Metal Film ile grup, köklerinden kopmadan ilerliyor ve zamansızlığını bir kez daha hatırlatıyor. Krautrock’ın motorik ritimleriyle döşenmiş bu yolculuk, retro-fütürist synth dokularıyla örülerek genişliyor. Stereolab ile özdeşleşen ama tarif etmesi hep zor kalan üslup ve ambiyans, burada da kendi içinde sürekli evrilmeye devam ediyor. Albüm, adını aldığı “anlık hologramlar” fikrini, her parçada beliren imgeler ve akışkan bir atmosfer eşliğinde farklı biçimlerde yansıtıyor. Laetitia Sadier’in çoğu zaman konuşur gibi ilerleyen vokalleri ve anlamdan çok çağrışımla yolunu bulan sözleri, parçaları düşünce akışına benzetiyor. Instant Holograms on Metal Film, dinleyeni belli bir yere ulaştırmaktan ziyade birlikte sürüklenmeye davet ediyor.

Squid – Cowards
(Warp Records)
Her işiyle övgü dolu cümlelerle kulaklarını çınlattığımız gruplardan biri Squid. 2019’daki Town Centre EP’sinden bu yana modern grup müziğine getirdikleri yaklaşımın onları çağdaşlarından farklı bir yere konumlandırdığına şüphe yok. Eğilip bükülmekten hiç korkmayan bir grup olduklarını, kendini tekrarlama fikrine karşı bir alerji geliştirdiklerini çoktandır biliyoruz. Marta Salogni ve Grace Banks’in prodüksiyonunu üstlendiği üçüncü Squid albümünün de karşı koyması pek mümkün olmayan bir çekim gücü var. Artık keşfeden değil; taradıkları geniş mi geniş alanın ücra köşelerinde kararlı kazılarını sürdürmeye devam eden bir grubu dinlemek büyük bir konfor. Yaylı dörtlüleri ve konuk müzisyenler; dibini asla bulamadığımız için tekrar dönmenin şart olduğu kuyulara dalıp çıkan bu kurgunun bütünlüğüne dikkate değer katkılar yapmış. Dinledikçe damaktaki tadı kabaracak, referanslarını kurcaladıkça yeni anlamlar kazanacak şarkılardan oluşuyor Cowards. Yine de yer yer eski usul freakout anlarını da arattığını söylemeli.

Tunde Adebimpe – Thee Black Boltz
(Sub Pop)
Grubu TV On The Radio’nun yanı sıra son dönemde Twisters, Skeleton Crew, Strange Planet ve Pantheon gibi sinema ve TV işleriyle adından söz ettiren Tunde Adebimpe, kariyerinin ilk solo albümü ile aramızda. Prodüktör koltuğunu Adebimpe ile Chin Chin grubu ile tanınan Wilder Zoby paylaşmış. Ayrıca TV On The Radio üyeleri Jaleel Bunton ve Jahphet Landis’in katkıları da mevcut. Albümü oluşturan 11 şarkı, tüm biçimleri ve barındırdığı irili ufaklı stres unsurlarıyla birlikte insanlık hâllerini konu ediyor. Filtresiz üslubunun yanı sıra müzisyenin “ustalık dönemi” işi olduğunu her an hissettiren bir albüm.

Tune-Yards – Better Dreaming
(4AD / GRGDN Müzik)
Merrill Garbus ve Nate Brenner, Tune-Yards’ın altıncı albümü Better Dreaming ile yıllardır inşa ettikleri avangart-pop evrenine yeni bir parça ekliyor. Albüm, alışıldık Tune-Yards kaosunun içinde bir düzen kuruyor. Garbus’un vokalinin her tonu ve rengiyle serildiği, temponun bir oyuncağa dönüştüğü bu albümde; hareketi çağıran melodiler, deneysel ses kullanımıyla zenginleşen bir sound çıkıyor ortaya. Maksimalist yaklaşımlarıyla ikili, kakafoni ile zenginlik arasındaki ince çizgiyi ustalıkla çizerken albümdeki -görece- yavaş parçalar bile yerinde durmuyor; içsel bir tansiyonla giderek büyüyor. Her duruma uyum sağlayan Garbus’un vokalleri ise bazen fısıltı gibi içe dönük, bazen günlük bir sohbetten fırlamış gibi direkt tınlarken bazen de haykırışa varan büyüleyici bir vokal performansa dönüşmüş oluyor. Birbirine yapboz gibi geçiş yapan parçalardan oluşan yaklaşık 40 dakikalık akışıyla albümün içine girip akışında kaybolabileceğiniz bir ses kaleydoskopuna dönüşüyor.

U.S. Girls – Scratch It
(4AD / GRGDN Müzik)
U.S. Girls’ün yeni uzunçaları hem Meg Remy’nin diskografisine hem de müzik dünyasına yeni bir soluk! Nashville’de on gün içinde kaydedilen albümde mızıka ustası Charlie McCoy’un da yer almasının katkısıyla (“The Clearing”deki solosunu es geçmeyin) hem nostaljik hem karizmatik bir dünya yaratılmış. Country ve crooner müziği esintileriyle tümüyle Amerikan bir ses dünyası kurguluyor Remy. Eski işlerinde daha açık bir biçimde politik sözler yazan müzisyen, bu sefer başlangıç noktasını dışarıda olup bitenler değil de kendi hayatı yapıyor. Nihayetinde kişisel olanın da politik olduğunu hatırlatıyor: “Ben [albüme] sadece ampirik kanıtlarla, hayatımda ilk elden deneyimlediğim ve kesinlikle benim gerçeğim olarak konuşabileceğim şeylerle yaklaşmak istedim. Bu da politik bir şey.”

Yazz Ahmed – A Paradise In The Hold
(Night Time Stories)
Şiirler, inci dalgıçlarının şarkıları, Arap kadınlarının hikâyeleri, Bahreyn’e çağıran melodilerle konuşan A Paradise In The Hold; caz dokuları eşliğinde kimlik, kendilik ve kadınlığa dair hikâyelerin anlatıcısı. Natacha Atlas ve Brigitte Beraha’ya da denk gelebileceğiniz koleksiyon hakkında “Kültürel kimliğimi arama, kurmak ve şimdi nihayet benimseme ve kutlama çabası” diyen İngiliz-Bahreynli trompetçi Yazz Ahmed, bu süreçte yaptığı keşifleriyle kökleri dallanıp budaklanan bir albüm atmosferi yaratmayı başarmış.