Algıyı değiştirmek: Föllakzoid

2000’lerle birlikte birçok örneğini gördüğümüz, 70’lerin krautrock, psikedelik rock gibi akımlarından etkilenmiş gruplar, çoğu zaman basit bir kopya müziği yapmanın ötesine geçemiyor. Yaptığı müziğe bir karakter eklemeyi başarmış olanlarıysa, elekten geçip etkileyici işler yapmayı sürdürüyor. Şilili üçlü Föllakzoid de kesinlikle bu ekiplerden biri. Bu sene üçüncü albümü III’ü Sacred Bones etiketiyle yayınlayan Föllakzoid, dinleyicilerine müzik aracılığıyla farklı bir deneyim vadediyor. Özellikle canlı performanslarında karşısındaki kalabalığı, sürükleyici şarkılarıyla kendi tabirleriyle “vücut dışı bir deneyime” dahil ediyor. Grubun bu ayın ortalarına dek Avrupa turnelerinin henüz başlarındaki Le Guess Who? festivalinde gerçekleştirdikleri performansları öncesinde, gitarist Domingo García-Huidobro’yla sohbete koyulduk.

Röp: Cem Kayıran, İllüstrasyon: Vardal Caniş Su

https://www.youtube.com/watch?v=BzSnopGF9bo

Üçünüzün çocukluk arkadaşı olduğunu okumuştum. O dönemlerde paylaştığınız ilk ortak müzik zevklerini hatırlıyor musun?
Çocuktuk, biliyorsun. Basçımız Juan Pablo, ben ve Diego’dan bir yaş büyük. O dönemlerde Deftones ve o tür şeyler çaldıkları bir grubu vardı. Beni onlarla birlikte çalmaya davet etmişti ben de onlara “Ne çalmam gerektiğini gösterin” demiştim, onlardan bir yaş küçük olduğum için. O zamanlarda Diego da okulun punk grubunda çalıyordu. 18-19 yaşlarımıza gelene kadar üçümüz bir arada çalmadık. Hattâ ben öncesinde gitar çalmayı bırakmıştım. Akorları çalmaktan sıkılmıştım. Sanırım Sonic Youth albümlerini dinlerken belki de bir kez daha denememiz gerektiğini düşünmüştüm. Tanıdığım tek basçı Juan Pablo ve tek davulcu da Diego’ydu.

Biraz saçma bir soru ama, üçlü olarak birlikte ilk kez çaldığınız zaman çıkan müziği biraz tanımlayabilir misin?
Tabii ki, epey eğlenceliydi! Aslında bir triodan fazlasıydı. İlk başta başka bir gitarist ve şarkı söyleyen birisi daha vardı. Genel olarak şöyle oluyordu: Prova yapacağımız yerin dışında buluşuyor ve bira içmeye başlıyorduk. Sonra stüdyoda gürültülü bir şekilde akort yapmaya başlıyor ve Re’ye ulaştığımız zaman dron yapmaya başlıyor ve iki saat boyunca durmuyorduk. Sonraki altı ay boyunca provalarımızın yapısı aşağı yukarı böyleydi.

O dönemlerde Santiago’daki müzik sahnesi nasıldı? Sizin kurduğunuz Blow Your Mind Records’ın hikâyesi nedir?
Juan Pablo’nun kardeşi Ignacio, La Hell Gang isimli grupta çalıyor. İkisi birlikte BYM Records (Blow Your Mind Records) isimli plak şirketini kurdu. İlk olarak da Ignacio’nun ses teknisyenliği okuduğu okulun projesi için evde kaydettiğimiz albümü yayınladılar. O zamandan bu yana altı yıl oldu ve BYM birçok farklı albüm yayınladı. Psikedelik ve rock müzik alanından kimi zaman popumsu, kimi zaman daha düşsel ve karanlık tınılar. Sonrasında da 10 yıl öncesinden albümleri yayınlamaya başladılar. Gençken dinledikleri albümleri yeniden bastılar.

Bugünkü konser turnenizin üçüncü konseri olacak. Şimdiye kadar nasıl gidiyor turne?
Harika, Helsinki’de başladık ve sonrasında Amsterdam’a uçtuk ve dün çaldığımız yere geçtik. Bugün de Utrecht’teyiz. Her gün bir konserimiz var gibi ve aralık ayının ortasına kadar turluyoruz.

Avrupa’da bir turneye çıkmadan önce kendinizi nasıl hazırlıyorsunuz? Herhangi bir rutininiz var mı?
Uçağa binmeden önceki son dakikaya kadar bir sürü iş yapıyor oluyorum. Kesinlikle hiçbir rutinimiz yok. Geçtiğimiz perşembe günü 4:30’a kadar bir film müziğini bitirdim ve uçağım saat 6’daydı!

Çok sık film müziği yapıyor musun?
İlk iki film müziğimi yaptım! Ocak ayında galaları olacak. Önceden bir film çekmiştim ama müziklerini ben yapmamıştım. Bu iki film, başka yönetmenlerin çalışmalarına müzik yaptığım ilk filmler olacak.

Bir yandan film işleriyle ilgileniyorsun, ayrıca grupta fotoğrafçılık yapan biri de var. Bu tür disiplinler ve müziğiniz arasında bir bağ görüyor musun?
Kesinlikle. Belli kalıplara uyan şarkılar ve bu kalıplara uymayan şarkılar var. Aynısı sinema için de geçerli. Soyut filmler örneğin. Müziğe yaklaşımımız da büyük oranda soyut ve atmosferik. Filmlerimde de aynı yaklaşım ve arayışla çalışıyorum. Özünde ikisi de aynı şey. Algıyı değiştirmek için çeşitli elementlerle zamanı silmeye çalışıyorum.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:45’e ulaşabilirsiniz.