Ali Ünal için tüm üretimlerin derinliklerinde şiir var

Röportaj: Esin Çalışkan

Resim, heykel, video, enstalasyon gibi birçok farklı disiplinde çalışsa da üretim sürecinin temelini kelimelerin oluşturduğunu söylüyor, İbrahim Ali Ünal. ORTADOĞU başlıklı duo projeleri kapsamında, Fırat İtmeç’le birlikte açtıkları İstanbul’daki ilk kişisel sergileri Middle East Dreamin’e, kitsch bir estetik hâkimdi. Bugüne dek pek çok karma sergide yer alan Ali Ünal, hayatın içinden çıkmış objelere, hareketin gücüyle kaplı alternatif katmanlar eklediği eserler üretiyor.

“6 derece uzak” teorisinden ilham alan röportaj serimizin Merve Morkoç’tan sonraki yeni halkası olarak Ali Ünal’ın yaratım damarlarında keşfe çıkıyoruz. Tek bir basit kuralı olan, nitekim nerede sonlanacağı belli olmayan bu serinin seyrine, ulaştığımız sanatçılar bizzat yön veriyor. Biz de verdikleri isimlere ulaşarak onları heyecanlandıran dünyalar arasında sekmeye başlıyoruz. Ali Elmacı ile çıktığımız yolda, Merve Morkoç’a uzanmıştık. Sanatçı zincirinin devamı önümüzdeki günlerde bantmag.com’da olacak.

Aytol
“İşimin kişisel doğası hakkında konuşmaktan çekinmem, bu yüzden hayatımı ana temam olarak ele alıyorum. Hayatım ve deneyimlediklerimden yola çıkarak konsantre bir öze ulaşmaya çalışıyorum.”

Senin için her şey nasıl başladı, sürecin nasıl geliştiğinden biraz bahseder misin? Seni son zamanlarda en çok neler bir şeyler üretmeye itiyor/yönlendiriyor? Heyecanını diri tutan, üretimlerini ve çalışma pratiklerini etkileyen başlıca düşünceler, motivasyon kaynakları neler? Ne kadarı değişime açık, bunlar üretim sürecinde hangi açılardan/ne ölçüde değişim gösteriyor? 

1990 yılında İstanbul’da doğdum. Benim için her şey bir seçimden ziyade zorunluluk olarak gelişti, İzmir’de okurken yakın arkadaşım Fırat İtmeç ile ORTADOĞU adlı bir sanatçı ikilisi kurduk. Kabaca bir atölye kiraladık ve beraber üretim yapmaya başladık. Orada çıkan işlerden oldukça memnunum, özellikle o dönemde ne yaşadığımıza dair iyi bir dokümanter oluşturduğunu düşünüyorum. Daha sonra İstanbul’a geri döndüm ve bireysel çalışmalarıma odaklandım.

Yapmaya çalıştığım şeyin temelinin keşif olduğunu düşünüyorum, bu nedenle tek bir üslup, ortam veya tema içinde kalmak bu istekle çelişiyor. Öncelikli amacım, her zaman yeni bölgeleri keşfetmeye çalışmak. Şiir, resim, heykel, animasyon, yaratıcı kodlama, performans gibi geniş açıklıkta tekniklere başvurarak bu sonsuz arayışı deneyimlemeye çalışıyorum. Aramak tüm işlerimin temeli. Yeni bir teknikte ustalaşmayı seviyorum, daha az rahat ettiğim alanlarda ustalaşmış zanaatkârlarla iş birliği yapmayı seviyorum ve bir şeyler yapmayı, malzemeleri işlemeyi, kendime sorunlar yaratıp çözmeyi amaçlıyorum.

İşimin kişisel doğası hakkında konuşmaktan çekinmem, bu yüzden hayatımı ana temam olarak ele alıyorum. Hayatım ve deneyimlediklerimden yola çıkarak konsantre bir öze ulaşmaya çalışıyorum. Sanat tarihi benim için çok önemli, çevremdeki dünya çok önemli ve günlük hayatım gerçekten çok önemli, tıpkı benden öncekiler, içinden geldiğim insanlar ve yakın çevrem gibi. İş, birçok farklı yerden geliyor ama açıkçası benim hikayem ve deneyimlerim bunun merkezinde. Bu merkezde izleyici ile -olabildiğince doğal- bir diyalog başlatabilmeyi temel misyon ve motivasyonum olarak açıklayabilirim.

Üretimlerinin formal yapıları obje tasarımlarından video arta genişleten bir perspektifte. Bir mekânı ve görüntü yüzeylerini birleştirme fikri sana neler hissettiriyor, sürecin bozguncu tarafı hakkında ne düşünürsün, zihninde tüm bu fikirler nasıl ilerler?

Ana fikir mekân ve görüntü yüzeylerini birleştirmek, bu fikir birçok farklı yönü barındırıyor. Bir mekânın tasarımı, insanların etkileşimine ve deneyimine göre değişebilir. Görüntü yüzeyleri ise insanların görsel hafızalarında seçici bir tetiklenme yaratabilir. Bu iki faktörün birleşimi, mekâna ve görsellere yepyeni bir bakış açısı getirebilir. Sürecin bozguncu tarafı mevcut tasarım ve görsel kalıpların dışına çıkmak ve yaratıcılığı teşvik etmek. Bu fikirlerin nasıl ilerlediği öncelikle yaratıcılık, deneyim ve etkileşim gibi faktörlere bağlı. Mekân ve görüntü yüzeylerinin bir arada kullanılması daha çok kişisel ve yaratıcı bir alan yaratıyor. Zihnimde ilerlerken, aralarındaki ilişkiyi daha iyi anlamaya ve nasıl birleştirileceğine odaklanırım. Fikirlerin nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda düşüncelerim işin son halinden çok daha mühim.

Geçmiş sergilerini kavramsal bir çerçeve yerine şiirler ve öykülerle ifade ettin. Harflerle kurduğun ilişki en çok neye benziyor? Seninle birlikte eserlerini hangi yönlerden etkiliyor?

Geçmiş sergilerimi şiir ve öykülerle ifade etmeyi tercih ettim çünkü yazıyla olan ilişkim çok kişisel ve duygusal. Harflerle oynama, duyguları ve düşünceleri daha doğrudan ve etkili bir şekilde ifade etmemi sağlıyor. Benim için tüm üretimlerin özü şiir. Resim yaparken de üç boyutlu bir video veya bir enstalasyon gerçekleştirirken de kafamda öncelikle şiir belirir, daha sonra eserin yüzeyi oluşur ve hangi medyumda gerçekleşeceğine karar verir. Ayrıca şiir ve öykülerin anlatıcı yapısı, eserlerimi daha kişisel hale getirir ve izleyicilerin daha iyi anlamda yaklaşmalarına olanak tanır.

Harflerle oluşan ilişki benimle birlikte eserlerimi, öncelikle duygusal yönlerden etkiliyor. Eserlerimde, duygusal düzeyde bir iletişim kurmaya ve harflerin yaratıcı potansiyelini kullanarak bunu yapmaya çalışıyorum. Ayrıca eserlerimin estetik yönleri de harflerle oluşan ilişkiden etkileniyor. Harflerin görsel olarak nasıl birleştirilebileceği dahi eserlerin formunu şekillendirmede epey etkili oluyor.

İgnatyos

Nesneleri eline aldığında onlarla kurduğun ilk ortaklık ne olur, günlük hayatındaki basit alışkanlıklar, dokunuşlar hangi boş bulduğu aralıktan, nasıl bir ölçüyle çalışmalarına sızar?

Nesneleri elime aldığımda onlarla kurduğum ilk ortaklık günlük hayatımdaki basit alışkanlıklar ve dokunuşlar aracılığıyla oluşur. Örneğin bir malzeme ile oynamak; onun dokularını, yüzeylerini ve sertliğini keşfetmek ilk etapta ona olan ilgimi cezbeder. Nesnenin nasıl kullanılabileceği, nasıl döndürülebileceği ve nasıl birleştirilebileceği gibi fikirler de benimle birlikte ilerler. Bu ilk ortaklık, çalışmalarımın ölçüsünü belirler. Bir malzeme ile nasıl oynayabileceğim ve onun potansiyelini nasıl keşfedebileceğim gibi konularla ilgilenirim. Bu malzemenin potansiyelini keşfederek, onunla olabilecekleri anlamaya çalışırken boşluklar organik olarak dolmaya başlar.

İşlerin dijital medya üzerinden açılan kişisel ekranlar ya da fiziksel mekânlarda deneyimlenebiliyor. Bu iki ortam arasındaki farkları, boyut ve bakıştaki değişimler açısından nasıl değerlendiriyorsun? Üreten, izleten olarak bu ayrıma dair neler söylersin? 

Dijital medyum, yaşamın gerçeklik kaideleri ile oynama imkânı sunan, manipüle edebilen ve sınırlı bir alana sığdıran bir ortam. Fiziksel mekanlar ise gerçekliğin farklı türlerine nüfuz edebileceğiniz daha geniş ve hisli bir düzlem yaratıyor. İkisinin temel farkının deneyim olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar sanat fuarları, galeriler ve -maalesef ki- tüm aç sanatçılar artık markaları parlatma işlevi gören cila görevini büyük bir mutlulukla yerine getirse de -hatta bunun için çaba gösterse de- her zaman fiziksel mekânda bir sergi oluşturmayı dijital ekranlara tercih eder, arzularım.

İbrahim Ali Ünal’ın bizi yönlendirdiği sanatçı, bir dönem birlikte çalıştıkları, şimdilerde ise üretimlerine bireysel devam eden Fırat İtmeç oldu. Fırat İtmeç röportajı, yakında burada olacak.

Kawai Eşek