Merve Morkoç ile bitimsiz akışlar yaratmak

Röportaj: Esin Çalışkan

Çok yönlü pratiğinde resim, heykel, yerleştirme, video ve fotoğraf gibi farklı üretim biçimleri ve malzeme kullanımları biriktiren Merve Morkoç için galeri duvarları da her boyuttaki kâğıt ve doku da verimli birer üretim alanı. Son olarak Aralık 2022’te, Supramodal performansı ve aynı adlı sergisi ile karşımıza çıkan Merve Morkoç, ezberlenmiş kavramları form ve madde ilişkisi içinde kendine özgü plastik bir dille yıkarken baş döndürmeyi de ihmal etmiyor. 

Merve Morkoç, Ali Elmacı’yla başlattığımız ve “6 derece uzak” teorisinden ilham alan röportaj serisinin ikinci durağı. Bu röportaj serisinin seyrine, ulaştığımız sanatçılar bizzat yön veriyor. Bir sonraki röportaj için kimin kapısını çalacağımıza onlar karar veriyor. Merve Morkoç’a bizi yönlendiren de Ali Elmacı oldu. Bu röportaj, kimi üretim süreçlerinden maddenin hâllerine uzanıyor. Sanatçı zincirinin devamı önümüzdeki günlerde bantmag.com’da olacak.

“Çoğunlukla kişisel meraklarım, takıntılarım ve üzerine deneyimin en güzel tarafı olan rastlantılar bir araya geliyor ve ortaya bir ‘iş’ çıkıyor. Ama tüm gün ne yapıyorsun desen bir ‘iş’ üzerine çalışıyorum diyemem.”

Seni son zamanlarda en çok neler bir şeyler üretmeye itiyor/yönlendiriyor? Heyecanını diri tutan, üretimlerini ve çalışma pratiklerini etkileyen başlıca düşünceler, motivasyon kaynakları neler? Ne kadarı değişime açık, bunlar üretim sürecinde hangi açılardan/ne ölçüde değişim gösteriyor? 

Biraz kartopu gibi aslında. Her bir malzeme, her biten iş, her yeni deneyim ve travma (liste uzar) bir yanındakini ittiriyor ve bitmeyen bir akış yaratıyor. Bu yüzden hem zihnim hem elim sürekli hareket hâlinde. Üretim pratiğim oldukça akışkan. Sınırlarım oldukça bulanık ve geçirgen. Çok farklı disiplinlerle ve alanlarla ilgileniyor olmam bir noktadan sonra tüm pratiklerimin iç içe geçmesine neden oldu. Performans heykele karıştı, resimden çıktı. Resim fotoğraflara kaydı, fotoğraflar da yavaşça önce özgün baskıya sonra oradan tekrar performansa bulandı. 

Aralık 2022’de gerçekleşen Supramodal performansınla işitsel-görsel izleme deneyimini bir arada sundun, bu belirgin dinamiklerle bir oyun tutturdun. Üretim sürecin çocuklukta oynanan bir oyundan, bir ebeveynin göz hapsinden izler taşıyor mu, bir sanatçı olarak işlerine hangi fikirlerle başlarsın?

Kişisel üretimin temelinde oyunla arama, anlamaya çalışma ve yapılan eylemin anla ve o ânı deneyimlemekle ilgili olma hâli yadsınamaz. Fakat Supramodal’ın temelinde bu yatıyor diyemem. Ama kendimi bir yetişkin olarak hâlâ anaokulunda serbest zamandayım ve gün bir türlü bitmiyor gibi hissettiğim çok oluyor. Açıkçası üretim benim için bir “sanat eseri fikri” itkisiyle başlamıyor. Finalde izleyici ile buluşan işler atölyedeki üretim sürecimin çok ufak bir parçası. Kişisel olarak beni peşinden koşturan hisler, malzemeler, teknikler, anlatım biçimleri var ve atölyede sürekli deneme, kurcalama hâlindeyim. Çoğunlukla kişisel meraklarım, takıntılarım ve üzerine deneyimin en güzel tarafı olan rastlantılar bir araya geliyor ve ortaya bir “iş” çıkıyor. Ama tüm gün ne yapıyorsun desen, bir “iş” üzerine çalışıyorum diyemem.

Evet canlı, Hayır değil. adlı kişisel serginden hareketle sormak istiyorum. Üretimlerini canlı formlar olarak görüyor musun? Hepsi zihnindeki bir dünyanın parçası mı yoksa senden bağımsız yaşamları var mı? Senin için nasıl konumlanıyorlar?

Üretimimi canlı formlar olarak görmeyi biraz ilerleterek, üretimi canlı formlar üzerinden kurgulama üzerine gidiyorum. Son yıllarda üzerine en fazla kafa yorduğum konulardan biri bu. Canlı organizmaların büyüme, gelişme ve adapte olma hâllerini sanatsal pratiğe sokmaya çalışıyorum. Bunun ilk örneklerini de son kişisel sergimde paylaştım. 

Boyut kavramının yarattığın gerçekliklerde seni sınırlayan yanları olur mu, formun kendi dayatmaları ile baş etme yöntemlerin neler, aranızda neler yaşanır?

Açıkçası boyut ve formla ilgili tek derdim küçük bir alandan üretim yapmak zorunda olmak. Çalışma alanımın kapasitesini çok zorluyorum, kendimi son aylarda bu nedenle cam fanustaki kaplumbağalar gibi hissediyorum. Bazen nefes almakta zorlanıyorum.

Bir duyu organı ile kurduğun ilişki tümden değişecek olsa, hangisini nereye yönlendirmek isterdin, yansımaları neler olurdu?

İnsan bedeninin kısıtlı imkânlarını göz önüne alırsak; somatik duyuların ötesine geçebilmek ve evreni bir de oradan deneyimleyebilmek isterdim.

Merve Morkoç’un “dipsiz bir kuyu” dipnotuyla bizi yönlendirdiği sanatçı İbrahim Ali Ünal oldu. İbrahim Ali Ünal röportajı, önümüzdeki günlerde burada olacak.