Ruhların diyaloğu:  All of Us Strangers

Yazı: Zelal Buldan

Yılın merakla beklenen filmlerinden All of Us Strangers, Filmekimi kapsamında Türkiye’de ilk kez gösterildi. Taichi Yamada’nın aynı adlı romanından uyarlanan filmi Andrew Haigh yönetiyor. Oyuncu kadrosu ise oldukça heyecan verici; Andrew Scott, Paul Mescal, Jamie Bell ve Claire Foy

*Bu yazı, filmi henüz izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

İzlemeden önce bilmeniz gerekenler

Filmi izlerken bol bol ağlamayı göze almanız gerekiyor. Yanınıza bir paket peçete alabilirsiniz. Toplum içinde ağlamayı sevmiyorsanız, tek başınıza izleyebilirsiniz. Ertesi gün okulunuz, işiniz, gücünüz varsa sabah yataktan çıkmaktan zorlanabilirsiniz. Yataktan çıktıktan sonra bir süre boş sokaklarda gezinmek isteyebilirsiniz. Yok ben kolay kolay yıkılmam derseniz, istediğiniz yerde ve zamanda izleyebilirsiniz.

Yer ve zaman

Geçmiş ile şimdiki zaman arasında, gerçek ile hayalin karmaşasında, Londra’dayız. 

Konu nedir?

Adam, tek başına yaşayan bir senaristtir. Bir gün yangın alarmının çalmasıyla sokağa çıkar. Koca apartmandaki tek komşusu Harry, camdan ona bakmaktadır. Adam, eve döndüğünde kapı çalar. Harry, sessizlik ve yalnızlıkla baş etmekte zorlanmaktadır; Adam’ın onu eve davet etmesini bekler. Adam, kapıyı sessizce kapatır ve bunun sebeplerini anlamak üzerine izleyiciyi bir yolculuğa çıkarır. 

İlk intiba

Adam bilgisayarında boş bir sayfa açarak yeni bir senaryonun ilk sahnesini yazmaya girişiyor. Bu sahneyle Adam’ın çocukluğunun geçtiği eve gidiyoruz; annesi ve babasıyla tanışıyoruz. Adam, trafik kazasında kaybettiği anne ve babasını kendiyle yaşıt hâllerinde resmediyor zihninde. Çocukluk travmalarıyla bir yetişkin olarak yüzleşmek üzere giriyor o kapıdan. Kendi çocukluğunun abisi oluyor. Böylece Adam’ın açtığı boş senaryo sayfasının hangi karakterlerle dolacağının, hangi duygular ekseninde dolaşacağının, zihnindeki kahramanın yolculuğunun ilk ipuçlarını elde ediyoruz. Merak ettiğimiz soru ise şöyle oluyor: Harry bu sayfanın neresinde? Bu bilmecenin peşine düşerken yavaş yavaş anlıyoruz; Harry bu hikayenin tam da merkezinde.

Karakterler üzerine

Hayaletleriyle tanıştığımız anne ve baba karakterlerini Adam’ın bize izin verdiği ölçüde tanıyabiliyoruz. Öyle ki isimlerini dahi Adam’ın onlara hitap ettiği şekilde; anne ve baba olarak bilmekten öteye geçmiyoruz. Öteye geçmek gibi bir derdimiz de olmuyor. Adam’ın hisleriyle, hatırladıklarıyla, konuşamadıklarıyla, içine attıklarıyla, çocukluğuyla, tamamlamaya çalıştığı yasıyla ilgileniyoruz. 

Anne ve baba özlemle karşılıyorlar Adam’ı. Senarist olduğunu duyunca gurur duyuyorlar. O, böyle hayal ediyor çünkü. Adam bir başka gün evin kapısını, annesinin gurur duymayacağından emin olduğu bir itirafta bulunmak üzere çalıyor. Annesine, çocukken itiraf edemediği cinsel yönelimini açıklıyor. “Hiç gay göstermiyorsun.” diye yanıt alıyor. Anne, hayal kırıklığına uğruyor. Bu konuşma Adam’ı tatmin etmemiş olacak ki bir gün tekrar ziyaret ediyor o evi. Bu sefer annesini evde bulamıyor. Annesiyle konuşmasını tamamlamak istese de belki de babasına sığınmak istiyor. Ölü babasından, çocukluğundaki yalnızlığının hesabını soruyor. Odada tek başına ağlayışlarını, bu ağlayışların sesini duyan babanın tepkisizliğini sorguluyor. Adam, ilk kez konuşmaya cesaret ediyor. Konuşarak yasını tutmayı öğrenen Adam’ın zorlu yolculuğu ise yası sonlandırmanın güçlüğüyle şekil değiştiriyor. 

Anne ve babası öldükten sonra hissettiklerini de yine anne ve babasına anlatıyor. Onlarla çıktığı hayali yolculukları, onlar gitmemiş gibi düşündüğü günleri, kabullenemeyişini anlatıyor. Bir yetişkin bedeninde izlediğimiz Adam, çocuk ruhunun masumiyetine bürünüyor. Bedenler önemsizleşiyor, ruhların diyaloğu başlıyor. Anne ve babayla yüzleşen Adam, bu ziyaretlerin bir ömür sürmeyeceğini biliyor. Hayatına devam edebilmesi için yasını tamamlaması gerekiyor. Annesine ve babasına veda ediyor. Hayatına devam edebilmek, birini sevebilmek, kapısını çalan yabancılara cesaret edebilmek için bu vedayı etmesi gerekiyor.

Gelelim hikâyenin merkezine: Harry… Adam’ın cesaret edemediği aşk öyküsü bütün bu geçmişe yolculuk boyunca dayandığı omuz oluyor. Kapalı kapının ardında kalan Harry, Adam’a hesap sorma cesareti veriyor. Harry’nin hikâyesine de yine Adam’ın hayallerinin ışığında tanık oluyoruz. Adam, ailesiyle yüzleştikçe sevmekten ve sevilmekten daha az korkar hâle geliyor. Ailesine Harry’den bahsettiği gibi Harry’ye de anne ve babasını anlatıyor. Böylece iki hikâye iç içe geçiyor. Neyin gerçek, neyin hayal olduğuyla ilgilenmediğimiz uzun bir sürenin ardından ilk kez Harry’nin evinin kapısından içeri giriyoruz. Kapının dışında bıraktığımız Harry’yi, Adam’ın zihninin ötesinde tekrar görüşümüz bir başka kapalı kapının ardında oluyor. Kapıyı açmaya korkuyoruz. Tıpkı en başta Harry’nin korktuğu gibi… Adam’ın, hayatına devam etmeye hazır olduğu noktada Harry’ye geç kalmasından korkuyoruz. 

Nasıl hissettirdi?

Adam, annesinin trafik kazasını anlatıyor. Travmatize olmamak adına annesini görmeye gitmediğini fakat uzun bir süre annesinin kaza esnasında kaybolan gözünü aramaya çıktığını söylüyor. Sokaklar boyu aradığı gözü bulamıyor ama annesinden başka bir parça buluyor. All of Us Strangers tam da bu kayıp parçaları anlatıyor: 

Erken veda ettiklerimizi, geç kaldıklarımızı, hiç ulaşamadıklarımızı; kendi kayıp parçalarımızı…
Sokak sokak arayıp bulamadıklarımızı… 
Kapıyı açmadığımıza pişman olduklarımızı…
Konuşmaya cesaret edemediklerimizi…
İçimizdeki eksik parçaya temas ediyor, sızlatıyor.