Filtresiz bir günlük gibi: All the Beauty and the Bloodshed üzerine

Yazı: Müge Turan

Laura Poitras’ın 79. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’a uzanan ve En İyi Belgesel kategorisinde 95. Akademi Ödülleri’ne aday gösterilen son çalışması Hayatın Tüm Acıları ve Güzellikleri / All The Beauty And The Bloodshed, 42. İstanbul Film Festivali kapsamındaki gösterimlerini sürdürüyor.

60. Viyana Film Festivali’ne katılan Müge Turan, Viennale notları: Hem güzel hem kanlı! yazısında filme dair hislerini paylaşmıştı. All the Beauty and the Bloodshed’i henüz izlememişler için kimi sürprizlerin bozulabileceğini ekleyelim.

[…] Wittmann’ın Ida ile Akdeniz’e açılması gibi, Akademi ödüllü Laura Poitras da sanat dünyasının kült fotoğrafçılarından Nan Goldin’i yanına alarak hem fotoğraflar ve hatırlattıkları üzerinden bir yolculuğa çıkıyor hem de sanatın politik bir müdahale olabileceğine dair bir ders veriyor. 79. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülüne layık görülen All the Beauty and the Bloodshed iki farklı öyküyü inanılmaz bir sahicilikle birbirine örüyor: Goldin’in travmatik aile geçmişi, Boston ve New York’ta edindiği arkadaş ortamı, 20. yüzyılın en önemli fotoğrafçılarından biri hâline geldiği kariyeri ve Goldin’in kurucusu olduğu P.A.I.N. (Prescription Addiction Intervention Now) adlı aktivist grupla beraber Guggenheim ve Metropolitan gibi müzelerde gerçekleştirdiği eylemler. Bu eylemler ABD’de 100 binlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açan opioid salgınının sorumlusu ecza devi Purdue Pharma’nın sahibi Sackler ailesine karşı.

Belgeselde hikâyesini kendi çatallı sesiyle anlatan Nan Goldin’in fotoğrafı da otobiyografik hatta duygularla şekillenen, filtresiz bir günlük gibi. “Yeteri kadar fotoğraflarsam kimseyi kaybetmem diye düşünürdüm. Ama aslında fotoğraflarım bana ne kadar çok şey kaybettiğimi gösteriyor.” Sanıyorum bu söz en çok Goldin 11 yaşındayken intihar eden ablası Barbara için. Hayatını sarsan bu olay sanatçının fotoğrafındaki inceliğe, hayata tutunma çabasına dair bir ipucu veriyor. Estetik bir tercihten çok, duygusal bir ihtiyaç. Karelerdeki aile içi şiddet, uyuşturucu, cinsellik gibi konular, travestiler, AIDS hastaları ve onlardan çıkan hikâyeler başkasının değil, onun ve arkadaşlarının hayatları.

All the Beauty and the Bloodshed belgesel anlatımında sık görülmeyen bir biyografik okuma yapıyor: Bir sanatçının kendi hayatından edindiği deneyimi sanatına geçirerek güçlenmesi ve bu güç ile birlikte ablasının ölümüne duyduğu kızgınlığı bir tür politik duruşa, aktivizme taşıyabilmesi. Fotoğraflarının “komşular duymasın” uyarısına karşı kendisinin ve komşularının ne yaptığını herkesin bilmesini istediğini çünkü yanlış şeylerin gizli kaldığı için insanları mahvettiğini söylüyor. Ailesinin Barbara’nın özgür ve asi ruhuna karşı takındıkları umursamazlığa, banliyö ikiyüzlülüğüne karşı açıklık ahlakını savunuyor. Belgeselin diğer güncel kısmında ise kendisi de opioid bağımlısı olan Goldin, P.A.I.N. grubuyla birlikte dünyanın en prestijli müzelerine milyonlarca dolar hibe eden Sackler ailesini ifşa etmek için eylemler düzenliyor. Goldin çevresindeki insanların aşkını, kaygısını, acısını portrelerken, Sackler’ın hapları bu acıdan ve o sırada yok ettikleri insanların sırtından para kazanıyor. Belgeselin sonunda P.A.I.N. mücadeleyi kazanıyor. Sackler ailesine karşı kazanılan bu haklı zafer, sanatın gücüyle nelere kadir olabildiğinin bir kanıtı.

Birbirinden farklı yaklaşım, tür ve stiller benimsemiş bu iki filmin (Human Flowers of the Flesh ve All the Beauty and the Bloodshed) buluşma noktası pelikülün dönüşme ve dönüştürme gücü. All the Beauty and the Bloodshed’de, 40 yıl öncesinin “kafası güzel” fotoğrafları bugüne müdahale ederek bir ilaç mafyasının itibarını çökertebiliyor. Human Flowers of the Flesh’te film şeridi hem kendini hem de canlandırdığı insan ve diğer bedenleri dönüştürüyor. Sanat, geçmişin yaralarını sarıp iyileştirebiliyor. Bu, ister bugüne kadar kim bilir kaç bedene işlemiş şiddet dolu sömürge tarihi olsun ister kendini 19 yaşındayken trenin önüne atan bir kardeşin bitmek bilmeyen acısı. Bazen güzel bir an, bazen her yer kan revan.