Alvvays, Bibio ve bu hafta başka ne dinlesek?

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler

Alvvays üçüncü albümüyle müzikal yelpazesini genişletmeye devam ediyor. Bibio, bir synth rüyası tadındaki yeni teklisiyle Prince’ saygı duruşunda bulunuyor. Ekin Fil ise yankılarla derinleşen bir melankoli tufanıyla karşımızda.

Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.

ALBÜM: Alvvays – Blue Rev
(Transgressive)

Toronto çıkışlı ekip 2017’den beri süregelen sessizliğini üçüncü ve belki de şu ana kadarki en başarılı albümüyle bozdu. Geçtiğimiz sene albüm kaydı için yeniden toplanan grup iki albüm arasını bu kadar uzun tutmayı planlamamış olsa da araya hırsızlık, sel, grubun dağılması ve pandemi gibi vakalar girmiş. Dönüşleri ise (klişe tabirle) tam anlamıyla muhteşem. Kendi müzikal yelpazelerini genişletirken power-pop ve shoegaze gibi janrları hem ne kadar iyi icra edebildiklerini gösteriyor hem de çok boyutlu bir hâle getirmeyi başarıyor. Kat kat gitarlar, kırık bir kalp, grubun imza synth yürüyüşleri ve shoegaze esintilerini tatlı ve sıcak bir yere çekebilme kabiliyetleriyle hem kendileri hem pop dünyası için önemli bir işe imza atmış Alvvays. 

TEKLİ: Bibio – Potion
(Warp)

Yeni Bibio albümü BIB10, 21 Ekim’de yayında olacak. Şapkasından ne zaman ne çıkaracağını kestirmenin asla mümkün olmadığı müzisyenlerden biri söz konusu. Son yıllarda ambient ve yapıbozumcu işlerle karşımıza çıkan Bibio, bu kez yine kasları esnetecek şarkılarla karşımızda anlaşılan. Nitekim albüme doğru ikinci durak bir synth rüyası, disco baladı ve müzisyenin kahramanlarından Prince için bir saygı duruşu.

TEKLİ: Kurban – Damla
(Sony Music Türkiye)

Sıkı Kurban fanları için uzundur yolu gözlenen bir kayıt. “Dostlar vardı, fikir ayrı düştü, sonunda küs oldular. Aşklar vardı,yarımdı hiç oldu,acı zulüm oldular.” diyen parçanın sözleri, grubun sosyal medya hesaplarında 2013’te paylaşlmıştı. Hatta YouTube’un derinliklerinde 2015’ten bir Ankara konserinden bu parçayı çaldıkları bir video da var.

ALBÜM: Gilla Band – Most Normal
(Rough Trade Records)

Agresif. Alev alev. Sınır tanımaz. Coşkun. Dublin çıkışlı noise punk ekibinin adını Girl Band’den Gilla Band’e çevirmesinin ardından yayımladığı ilk albüm, farklı zaman ve ruh hâllerinin cilasız bir kolajı gibi. Gürültü ve kaosu bir iç döküm aracı olarak kullandıklarına şüphe yok. Başı-sonu belli olmayan ses blokları ve ritmik oyunlar geçidini tamamladığınızda benzersiz bir hafiflik hissedeceğinizi baştan söyleyelim.

TEKLİ: Circuit des Yeux & Claire Rousay – Sculpting The Exodus
(Matador Records)

Haley Fohr namıdiğer Circuit des Yeux’nün geçtiğimiz sene yayımlanan -io albümünü şöyle anlatmıştık: “Dört bir yana savrulan görkemli yaylıları, yoğun org tabakalarını ve heybetli ritimleri bir arada tutan müzisyenin bariton vokali, dehşet verici öyküleri dinlemesi keyifli bir hâle getiriyor.” Güzel haber: 20 Ekim’de, ambient sularında gezen Claire Rousay’in, koleksiyonun üç parçasına dokunduğu yeni bir kayıt dinlemeye açılacak. EP’den sızan ilk tadımlık, orijinaline göre düşen tansiyonu ve nefeslilerin genişlettiği hissiyle durgun bir suya bakakalmak gibi.

TEKLİ: Palmiyeler – Ne Kadar Sevsen De
(Bağımsız)

Hemen her Palmiyeler şarkısı gibi hızla ağzınıza yerleşen, gün içinde sık sık mırıldanmanın yüksek ihtimal olduğu bir parça. Tansiyonun bir nebze arttığı son bölüme bağlayan melodik gitar solosuna da dikkat. Tabii ki bir Palmiyeler yayınını görsel eşlikçisinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Mertcan Mertbilek imzalı video klipte kimi tanıdık figürler çıkıyor karşımıza: Felix the Cat, E.T., Betty Boop gibi. Klip burada.

EP: JIVEBOMB – Primitive Desires
(Flatspot Records)

Dünyanın dört bir yanından genç hardcore grupları, türün 40 yıllık mirasını sırtlayıp yeni bir altın çağ başlattı. Baltimore çıkışlı JIVEBOMB da geçtiğimiz yıl demo kayıtlarını paylaştıktan sonra ilk EP’siyle aramızda. En uzun şarkının 1 dakika 43 saniye sürdüğü, harala gürele bir riff yağmuru! “İlkel tutkular” anlamına gelen isminin hakkını sonuna kadar veriyor.

TEKLİ: Robert Glasper & Mac Miller – Therapy pt. 2
(Loma Vista Recordings)

İmza akorlarını kullanarak, aynı familyanın üyeleri olan caz, soul, hip hop elementlerinden sofistike karışımlar yaratan Robert Glasper bu yılın başlarında, Black Radio albüm dizisine üçüncü edisyonunu eklemişti. Black Radio III’nin genişletilmiş bir versiyonunu paylaşmaya hazırlanan müzisyenin listesinde, 2018’de dünyadan ayrılan hip hop yıldızı Mac Miller’ın 2014’te yayımlanan “Therapy” parçasının bir çeşit devamı da var. Elbette bambaşka bir çehreye bürünmüş; repetetif yapısı ve dinleyiciyi Mac Miller ile baş başa bırakan vokallerin etkisiyle baş döndürüyor.

ALBÜM: Loraine James – Building Something Beautiful For Me
(Phantom Limb)

Geçtiğimiz yıl Bant Mag.’ın da favorilerinden biri olan Reflection’ı yayımlayan, 2022’de ise Whatever The Wheather mahlasıyla kontrolü bilinçaltına bıraktığı doğaçlamalarını bir koleksiyonda toplayan Londralı prodüktör Loraine James bu kez, bohçasından bir saygı albümü çıkardı. Avangart tınıları dokuduğu incelikli kompozisyonlarıyla müzik tarihine iz bırakmasının yanı sıra Siyah ve kuirlerin özgürlük mücadelesinde de varlık gösteren minimalist besteci Julius Eastman, 1990’da henüz 49 yaşındayken, evsiz ve beş parasız bir hâlde hayatını kaybetmiş; kayıtlarının çoğu polislerce imha edilmişti. Geçen yıllar onun yaşadığı zorbalığı yok etmedi ancak mirasının kıymeti bilinmesini de engelleyemedi. Loraine James, Eastman’ın inşa ettiği döngüsel, hipnotik yolun izini sürerken eklediği alçak sesli vokaller ve güncel müzik teknolojisiyle üretilmiş türlü bulanık tonlarla göz kamaştırıcı bir müzikal vahaya çıkarıyor dinleyeni.

TEKLİ: Ibeyi – Juice of Mandarins
(XL Recordings)

Mayıs ayında Spell 31 adlı harikalığı serbest bırakan Küba asıllı Fransız kız kardeşler duosu Ibeyi, lezzetli bir neo-soul kaydıyla karşımızda. Parçanın bugüne dek yazdığı favori şey olduğunu söylüyor grup üyesi Lisa-Kaindé. İlhamını aşkın dönüştürücü gücünden alan şarkının prodüktör koltuğunda da XL Recordings kurucusu Richard Russell var. 

ALBÜM: The Orielles – Tableau
(Heavenly Recordings)

İlk lokmayı bitirmeden sürekli servis değiştiren zevkli ve kaotik bir ziyafet gibi hissettiriyor. Tableau, sanat ve minimalizm kavramlarının üzerine kurulu 16 parçalık bir koleksiyon. The Orielles, her zaman çok sıkı bir demoyla stüdyoya girip kendilerini prodüktör Joel Anthony Patchett’e bırakmayı tercih ederken bu sefer hiçbir taslak olmadan hayal dünyalarını iç içe geçirmeyi tercih etmiş. 

TEKLİ: Birkan Nasuhoğlu – Yolların Gözledim
(Bağımsız)

Geçtiğimiz mart ayında ilk uzunçalarını yayımlayan Birkan Nasuhoğlu arayı çok açmadan sade bir aşk şarkısıyla tekrar selamlıyor. Yedinci Ev grubundan da tanıyabileceğiniz müzisyen kendisinden alışık olduğumuz gibi derdini yalın bir şekilde anlatan yeni bestesinde bütün dürüstlüğüyle âşık olduğu insana duyduğu özlemi bize güzel bir şairane tavırda aktarıyor. 

ALBÜM: Ekin Fil – Dora Agora
(The Helen Scarsdale Agency)

Ekin Fil bu albümle bir zaman yolculuğu yapmış gibi hissettiğini söylüyor. Dinleyici için de aynısı geçerli. Sonik haritasının merkezine bir kez daha gitarı yerleştirmiş; durdurak bilmeyen bir melankoli tufanına ses veriyor. Yoğun reverb / drone bulutu, gitar teline çarpan ellerin de Ekin Fil’in sesinin de yankılarıyla derinleşiyor, derinleşiyor, derinleşiyor…

TEKLİ: Iggy Pop – You Want It Darker (Leonard Cohen cover)
(Blue Note Records)

Eğer Blue Note ekibi bir gün kapımızı çalsa ve “Arkadaşlar, Leonard Cohen için bir tribute albümü hazırlıyoruz, sizce Iggy Pop hangi şarkıyı yorumlasın?” diye sorsa, vereceğimiz yanıtlardan biri muhtemelen “You Want It Darker” olurdu. Tahmin edileceği gibi, puslu Iggy Pop vokali şarkının karizmatik havasına pek yakışmış. Belli ki Iggy’ye eşlik eden orkestra da Blue Note kürasyonu: Gitarda Bill Frisell, davulda Nate Smith, alto saksafonda Immanuel Wilkins, piyanoda Kevin Hays, basta Scott Coley, pedal steel gitarda Gregory Leisz ve Hammond organda Larry Goldings’i dinliyoruz.

ALBÜM: Sun Ra Arkestra – Living Sky
(Omni Sound)

Sun Ra Arkestra ve eşsiz tınılar barındıran Afrofütürist mirası, bugün 98 yaşındaki bir başka efsane, saksafonist Marshall Allen önderliğinde yaşamaya, yeni nesillere ilham vermeye devam ediyor. 15 Haziran 2021’de Philadelphia’daki Rittenhouse SoundWorks stüdyosunda toplam 19 müzisyenin emeğiyle kaydedilen Living Sky, Ahmet Uluğ’un yeni projesi Omni Sound etiketiyle yayında.

TEKLİ: Second – İstanbul’da
(Dammit Records)

Özgün Semerci, Kerem Brumend, Alican Şalt ve Parham A.G’den oluşan güncel kadrosuyla Second’dan bir cover. Grup Vitamin şarkısı “İstanbul’da”nın pop-punk yorumuyla 90’ları soluyoruz. Orjinalinde synth ve piyanoyla daha çok duygusal bir aşk şarkısı tadında tınlayan parçayı Second tam olarak kendinin yapmış.

ALBÜM: Sorry – Anywhere But Here
(Domino Recording Company)

Londra çıkışlı pop-rock grubu Sorry ikinci stüdyo albümünde hem yenilikçi hem karanlık bir ses dünyası tuttururken; dinleyene yansıttığı hislerde yüzde yüz şeffaf. Kalp kırıklığı, öfke, özürsüz kıskançlığa dönen kabullenememe, özlem, eski sevgililerin yeni sevgilileri, utanmadan sevmek ve sevgiyi seslenmek; aşıklara tanıdık her his bu albümde. 925’danalışık olduğumuz pop-rock, trip-hop, rock, grunge ve punk dokunuşları; belirip kaybolan ve çoğu zaman geri dönmeyen birkaç saniyelik gitar yürüyüşleri eskisinden çok daha ustaca birbirine katılmış halde bulmak mümkün. Çıkış albümlerine kıyasla yine farklı olarak umursamaz tavrını silkmiş; acısını, aşkını ve yaralarını kabul eden bir söz yazarlığı var karşımızda. Albümün kendine has karanlığına bir mola verdiği anlarda solist Asha Lorenz’in en samimi anlatımını belki de mikrofonun arkasından aşkını üstüne basa basamak bağırmaktan korkmadığı “Sana seni sevdiğimi söylemek istiyorum çünkü seni seviyorum” dizelerinin tekrarlandığı “Let The Lights On” ve bütün koruma kalkanlarını indirdiği minimal parça “I Miss The Fool”da duyuyoruz.

EP: Kardelen – Lütfen Kalbimi Sökün
(Universal Music Türkiye) 

Sonbahar günlerini ısıtmaya gelen Kardelen, ilk kısaçalarında kalbini kendi kendine yerinden çıkarıp önümüze koyuyor âdeta. Sesini ne kadar marifetlice kullanabildiğini her şarkıda yeniden kanıtlarken bir yandan da altı şarkılık kaydın başından sonuna bossa nova, hip hop, R&B ve  2000’lerin başından tanıdık Türkçe pop melodilerini harmanlıyor. Yüksek enerji dozunun kısılmadığı işiyle, Kardelen’in net bir vizyonla yola koyulduğunu ispatlayan bir kayıt. Yeri gelmişken “Ceketin Bende Kaldı”ya bir kez daha kalpler gönderelim.

EP: SAULT – Angel
(Forever Living Originals)

Gizemli müzik kolektifi SAULT için sabit olan tek şey, albüm kapaklarındaki kibritler. Geçtiğimiz yaz yalnızca 99 günlüğüne dinlemeye açtığı NINE’ın ardından nisanda, önceki işlerine hiç benzemeyen AIR albümüyle epik bir orkestrasyon ve sözsüz koro vokalleriyle örülmüş yedi uzun kompozisyonu bir araya getirmişti ekip. Adı kadar hafif ve uçucu bu koleksiyonun ardından neyle dönecek diye merak ediyorduk ki 10 dakikalık yekpare bir kayıtla çıkageldi bu kez. EP formatında yayımlanan Angel, reggae varyasyonlarından oluşan üç parçayı bir araya getiriyor; yani SAULT diyor ki: “Bunu bir oturuşta dinleyin.” Her zamanki gibi nefis.

TEKLİ: Batu Akdeniz – MASKELER DÜŞTÜ
(GARAJ)

“Yolumu çizdim artık yürüyeceğim hiç durmadan” diyor Türkçe rock müziğin yeni nesil seslerinden Batu Akdeniz yeni şarkısında. Bu kayıt, beş aya yayılacak beş şarkılık bir serinin de ilk durağı aynı zamanda. Söz ve müziği Akdeniz’e ait “MASKELER DÜŞTÜ”, bir küllerinden doğma hikâyesi anlatıyor. Efe Karadağlı imzalı lirik videosu da hemen burada.

ALBÜM: Dungen – En Är För Mycket Och Tusen Aldrig Nog
(Mexican Summer)

İsveçli psikedelik rock grubu Dungen’den altı yıllık aranın ardından yeni bir stüdyo albümü. Uzun bir aranın ardından yeniden stüdyoya döndüklerinde akıllarına gelen her ilginç fikri denemekten kaçınmamış grup üyeleri. Hemen her parçada çeşitlenen şarkı yazım metotları ve estetik zenginliğiyle sürükleyici bir dinleme deneyimi vadediyor En Är För Mycket Och Tusen Aldrig Nog. Grubun bugüne dek kaydettiği en melodik koleksiyon belki de.

ALBÜM: Charlie Puth – CHARLIE
(Atlantic Records)

Birbiri ardından gelen hit parçaları ve Grammy adaylıkları ile endüstride peşinden koşulan birine dönüşen Charlie Puth, yarattığı bu dünyadan sıyrılarak bir “anti-ünlü” imajı çizmenin peşinde. Eğer kariyerinin başında bu özgüvene sahip olsaydı, ilk albümü olabileceğini söylediği CHARLIE’yi, TikTok’ta hayranlarının önünde şekillendirdi.