Anna Karina (1940-2019)

“Evet, o eşsiz biri. Çünkü öncelikle, o bir sanatçı, ki bu pek de yaygın olmayan bir şey. Bir oyuncu mu bilmiyorum, bu beni ilgilendirmiyor. Oyunculara karşı bir şeyim yok ama öncelikle bir sanatçı olmak daha önemli. İkincisi, o bir insan -biliyorum bugünlerde sık kullanılan bir söz. Ama o bir insan, çok güzel bir kadın ve inanılmaz bir iş ahlakına sahip.”

Michèle Arnaud, yapımcılığını üstlendiği Anna (1967) müzikalinin başrolündeki Anna Karina’yı böyle tanımlıyor. Gerçekten de Danimarka kökenli Fransız model, oyuncu, şarkıcı, senarist ve yönetmeni anlatmak için başlanacak en güzel nokta, tüm bunlardan önce çevresindeki her şeye sonsuz bir merak besleyen bir insan olması.

Hazırlayan: İlayda Tenim

Fransız Yeni Dalgası’nın ikonu ve ünlü yönetmen Jean-Luc Godard’ın ilham perisi olarak tanıdığımız Anna Karina, 14 Aralık 2019’da Paris’te, 79 yaşında hipnotize edici gözlerini hayata yumdu. 17 yaşında Hanne Karin Bayer olarak Paris’e gelen ve Coco Chanel’in tavsiyesiyle kendine bugün bildiğimiz adını seçen sanatçı, kariyerine modellik yaparak başladı. Reklam filmlerinde oynarken Godard’ın dikkatini çekerek Une Femme Est Une Femme (1961), Vivre Sa Vie (1962), Le Petit Soldat (1963), Bande à Part (1964) ve Pierrot Le Fou (1965) gibi başyapıtlardaki rolleriyle Fransız Yeni Dalgası’nın yüzü haline geldi.

Une Femme Est Une Femme (1961) filmindeki rolüyle 1961 Berlin Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülüne layık görülen Anna Karina, ne Godard’la ne de oyunculukla sınırlı kaldı ve Luchino Visconti’den Serge Gainsbourg’a alanında inanılmaz isimlerle sanatın birçok farklı yerinden kalplerimize dokunmaya devam etti. Çalışkanlığı, her zaman koruduğu çocuksu ruhu ve çevresinde bir gizem perdesi oluşturan bakışlarıyla efsaneleşen Anna Karina anısına, hayat verdiği karakterlerden, röportajlarından ve çevresindekiler üzerinde bıraktığı izlerden alıntılarla bir derleme hazırladık.

Jean-Luc Godard üzerine

“Repliğinizi sabah çekimden hemen önce size söylerdi. Repliğinizi öğrenmeniz gerekirdi ama birçok hareket de vardı, bir şey içerken aynı zamanda konuşmanız gerekirdi, ya da bir sigara yakıp etrafta yürümeniz. Normal hayatta da yaptığımız bu olduğu için günümüzde insanlar bunu seviyor olabilir. Bu, insanların içeri girip kapıyı kapatıp oturduktan sonra konusmaya başladığı eski sinemadan çok daha farklıydı. Jean-Luc Godard’la, her şeyi aynı anda yaptık.”

Yönetmenlik üzerine

“Bir anda kendi filmimi yapmak için tarif edilemez bir istek duydum. O zamanlar oyuncular pek kendi filmlerini yapmazdı. Herkes ‘Onun neyi var? Niye bir film yapmak istesin ki?’ gibi şeyler söylüyordu. Bence her yönetmen hayatında en az bir kez küçük bir rolde oynamalı, oyunculuğun ne kadar zor olabileceğini anlamak için. Her oyuncu da en azından bir kısa film çekmeli, yönetmenliğin ne kadar zor olduğunu görebilmek için. Belki de böylece birbirlerini daha iyi anlarlar. Bu filmi yapmayı çok istedim ve senaryoyu yazdım, ama kimse yapımcılığını üstlenmek istemez diye düşündüm ve çok az miktar bir parayla kendim yaptım.”

“İnsanların pek hoşuna gitmedi. ‘Burada ne yapıyor? Bu onun işi değil, sadece oyunculuğa devam etmeli.’ gibi yorumlar aldım. Ama yalnızca yapıp yapamayacağımı görmek istemiştim, hepsi bu. Ve romanlar yazdım. Ve şarkı söyledim – iki albümüm var, söylemiş miydim? Artık şarkı söylemiyorum, sanırım yaşlanıyorum.”

Fransız Yeni Dalgası üzerine

“Birlikte çok eğlendik. O zamanlar yıldız değildik. Ağaçların arkasında kostüm değiştirip her şeyi hızlıca yapmamız gerekirdi. Şimdiki yıldızlar gibi karavanlarımız yoktu, çekim esnasında sokaktaki insanlara selam verip onlarla konuşurduk.”

Filmler üzerine

“Ben artık eski bir hikâyeyim. L’histoire ancienne. Ama eski bir hikâye hala güzel bir hikâye olabilir, değil mi?”

“Çoğunlukla canlandırdığımız karakterleri andırmaya başlıyoruz. Ya da karakterler bizi andırıyor.”