Ashnikko, Black Sea Storm ve bu hafta başka ne dinlesek?

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Zeynep Naz Günsal

Ashnikko yeni albümünde periler ve ağaçların birbirlerine hikâyeler anlattığı bir yer hayal ediyor. Ali Deniz Özkan’ın Black Sea Storm projesi Meksika’nın farklı köşelerinde hayat bulan bir koleksiyonla aramızda. Ty Segall bu kez kendinizi groove’a teslim etmenizi istiyor.

Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.

ALBÜM: Ashnikko – Weedkiller
(Parlophone Records)

Pandemi sırasında TikTok üzerinden popülerliğinin doruğuna ulaşan, büyük bir Neil Gaiman hayranı Ashnikko, Weedkiller’ı kendi yazdığı fantastik bir hikâye üzerine temellendiriyor. Periler ve anne ağaçların birbirine hikâyeler anlattığı bir ütopyanın “Weedkiller” adındaki koca robotlar tarafından tahrip edilmesi üzerine Ashnikko kocaman bir kılıçla onlarla savaşıyor. İnsanlığın bozduğu ekosistemler ve iklim değişikliğine göndermede bulunan hikâyeyi desteklemek için “apokaliptik ve endüstriyel sesler” kullandıklarını söylüyor kendisi de. Ses dünyası olarak her an bir kaosu içinde bulunduran uzunçalar electropop’un yanı sıra hip hop ve rap elementlerini de harmanlıyor. 

TEKLİ: Life in Vacuum – Lately
(Born Losers Records)

Geçtiğimiz nisan ayında üçüncü albümü Lost’u yayımlayan Kanada’da yerleşik Ukraynalı grup, şimdi de bir b-yüzü kaydı ile karşımızda. “Lately”, sürekli hareket hâlindeki bir lokomotifi andıran davulları, enerjik gitar riffleri ve çığıran vokalleriyle bir enerji bombası! Grubun canlı performansına eşlik ettiren klibi de burada

ALBÜM: Jaimie Branch – Fly or Die Fly or Die Fly or Die ((world war))
(International Anthem)

Temmuz 2022’de Chicago’daki International Anthem Stüdyoları’nda sıradaki uzunçalarına son dokunuşlarını yapmaktaydı doğaçlama kraliçesi, trompetçi ve besteci Jaimie Branch. Bir ay sonra gelen ani ölüm haberi, müzik tarihinde derin bir yara açtı. Sahipsiz kalan kayıtları, takip eden günlerde ailesi, arkadaşları ve grubunda çalan müzisyenlerin Jaimie’ye dair topladıkları yazılar ve görsellerle birlikte onun eşsiz kişiliği ve bıraktığı mirası belgeleyen bir veda koleksiyonda buluştu. Fly or Die serisinin bu üçüncü halkası Branch’in tutkulu direnişini, müzikal köklerini cazdan çeşitli coğrafyaların halk müziklerine, punktan psikedeliye ve başka türlere hevesle uzatarak kazandığı özgürlüğü fazlasıyla hissettiriyor. Hep yaptığı gibi yaratıcılığın lezzetiyle sarmış albümünü; saniyeler ilerledikçe zamanı olsa daha neler yapardı diye ah çekmeden edemiyor insan. Giderek katmerlenen bu duygu, kapanışı yapan “world war ((reprise))” ile doruk noktasına ulaşıyor çünkü parça sanki bizzat kendine yaktığı bir ağıt gibi tınlıyor. Hikâye tuhaf ama huzurlu bir yerde bitiyor. Sonsuz teşekkürle, hoşçakal Jaimie…

TEKLİ: Rid of Me – I’m So Lonesome I Could Die
(Knife Hits Records)

Philadelphialı üçlüden çığlık çığlığa bir punk fırtınası. İçinizde hayata dair ne kadar öfke, birikmiş ne kadar yük varsa bu şarkıyla atın gitsin, zira sunduğu şey tam olarak katartik bir kaos. Sabahlara uzanan telefon konuşmaları esnasında ne yapıp edip kendini haklı çıkaran; anlamayan, dinlemeyen, kafası daima başka yerlerde olan birinin yaşattığı sabır taşması, tükenmişlik, onca emeğe rağmen bir arpa boyu yol alamama hissi hakkında söylenen parçanın sonu muğlak bir gidişle bitiyor. Siz orasını boşverin, kendinizi patlayan davul ataklarının kollarına bırakıp hafifleyin.

ALBÜM: Buck Meek –  Haunted Mountain 
(4AD)

Big Thief gitaristi Meek üçüncü solo albümünü “aşk şarkıları koleksiyonu” olarak tanımlıyor ama akıllara banal bir aşk albümü gelmesin. Meek âşık olunca yaşanılan hisleri, âşık olduğunuz kişinin hayatınızdaki tesirini ve onun dünyasına duyulan merakı, gitar, steel pedal ve bir folk soundu içinde yeni sözcüklerle anlatmanın yolunu bulmuş. “Paradise” sadece sevdiğinin gözüne bakarken hissettiklerine tercüman olurken, “Didn’t Know You Then” ise adım adım bir âşık olma öyküsü. Aşk ve sevginin birçok türüne değinen albümde, Jolie Holland’ın yardımını almış olan “Lullabies” parçası da anne-çocuk arasındaki sevgiyi dikkatli bir tasvir üzerinden anlatıyor.

TEKLİ: Evdeki Saat – Şehrin Işıkları
(Clockwork)

Güncel popun sonik paletini kendine has yaklaşımıyla genişleten Eren Alıcı namıdiğer Evdeki Saat, 2023’ün ilk meyvesiyle karşımızda. Müzisyenin, kendisinden duymaya alışkın olmadığımız UK Garage etkileşimleri barındıran son numarası “Şehrin Işıkları”, hayat hâlihazırda o kadar kolay değilken, insanın kendi içine dönüp bir denge sağlaması konusunda çevresel etkenlerin yarattığı zorluklardan dem vuruyor. 

TEKLİ: Ty Segall – Void
(Drag City Inc.) 

Avangart piyano tıngırtılarının ânında gizem ve meraka boğduğu düzenlemelerin, Ty Segall’ın tanıdık groove ve cızırtısına katıldığı epik tekli “Void” elbette psikedelik mecraların da meskenini tutuyor. Ne diyebiliriz ki, özlemişiz kendisini ve ekibini. Lo-fi’dan ve gitardan ziyade bu söz konusu “groove”a daha ağırlık verildiği belli parçanın gelecek herhangi bir albümle ilintili olup olmadığı henüz bilinmiyor. Kendisi ve beraberinde The CIA grubunda da yer alan görsel sanatçı-müzisyen eşi Denée Segall’ın yönettiği Alman dışavurumculuğunun psikedelik enerjiyle buluştuğu klibi beyefendiye yaraşır ölçüde DIY, oyuncu, renkli ama bir o kadar da derinlikli. 

ALBÜM: Tenderlonious – You Know I Care
(22a)

22a plak şirketinin kurucusu, flütçü, saksafoncu, prodüktör ve DJ Ed “Tenderlonious” Cawthorne için gerçek bir müzik kâşifi tanımı yapmak hiç de abartılı olmaz. Türler arası serüvenler yarattığı farklı estetiklerdeki albümleriyle, İngiltere’nin caz ve yeraltı sahnelerinin yol gösterici figürlerinden biri oldu. Solo üretimlerinin yanı sıra grubu Ruby Rushton’la caz estetiğini Afrobeat, hip hop ve elektronik müzikle kesiştirmeye devam eden Tenderlonious, bu kez spiritüel cazın 60’lar ve 70’lerdeki kahramanlarına saygı duruşu niteliğinde bir kayıtla aramızda.

TEKLİ: Çağrı Sertel – Again 
(Space Goats)

Caz ve pop sahnesinden birçok isimle de iş birlikleri yapan prodüktör, besteci ve piyanist Sertel kalabalığı nasıl dans ettirmeyi bildiğini bir kez daha kanıtlıyor. Hayatta bizi heyecanlandıran şeylere tutunup yalnızca ve tekrar tekrar onları yaşamayı dileyen parçada tempo dalgalar hâlinde yükselip yavaşlarken enerji hiç düşmüyor.

TEKLİ: Grails – Black Rain
(Temporary Residence Ltd.) 

Altı yıl aradan sonra dinlemeye sunacakları ilk uzunçaları Anches En Maat’tan paylaşılan sinematik ilk tekli “Sad & Illegal” a ters yerde duran bir parça. Nitekim biri albüm sıralamasının en başında, diğeriyse ta sonlarında. Atmosferik ve dokulu tınısına çoktandır aşina olduğumuz Portland ile özdeşleşmiş ayrıksılıktaki Grails yine minimal ama “dili” ve ifadesi güçlü hâlde. Chalice Hymnal’dan (2017) bu yana -şimdilik- biraz daha durgun ilerleyen ekibi somut enstrümanı kükretip sonra yeri geldiğinde elektronikten stratejik biçimde faydalanmasıyla biliriz; Anches En Maat’ın da buna odaklı işleyecek bir albüm olduğu belli gibi.

TEKLİ: ÖTENAZİ – 12’den
(TİİZZ RECORDS)

Yeni nesil emo tınılarıyla kişisel hikâyeler anlatan İzmirli müzisyen ÖTENAZİ’den (Selçuk Ünlü) tutkuyla dansa davet eden bir aşk parçası. “Yaram derinde, kanar seninle” diyerek sevdiğine seslendiği parçanın Lzmarit imzalı bir video klip eşlikçisi de var. Bir de hatırlatma: ÖTENAZİ, 3 Eylül Pazar akşamı özel konukları Arda Malkoç ve Oul Avcı ile Şahika sahnesinde olacak.

ALBÜM: SPELLING – SPELLING & The Mystery School
(Sacred Bones Records)

SPELLING’in arkasındaki isim Chrystia Cabral yeni projesinde, diskografisinin belli başlı şarkıları alıp onların nasıl evrildiğini, yepyeni aranjmanlar ve bazen yaylıların yardımı bazen bir trip-hop perküsyonu ve daha birçok eklemeyle ne hâle gelebileceklerini sunuyor dinleyicisine. Eski şarkılarını canlı kayıtla taptaze bir hâle sokan müzisyen kendi vokallerini de daha berrak ve çıplak bir kıvama getirirken, önceden kullanılan synth ve davul makineleri yerlerini piyano, keman ve gitara bırakıyor. 

ALBÜM: Black Sea Storm – İsmini Bulutlardan Aldım
(Bağımsız)

Kendini “konargöçer bir rock grubu” olarak tanımlayan Black Sea Storm, 2002’den bu yana Ali Deniz Özkan liderliğinde farklı sulara dalıp çıkıyor. Projenin son mahsulü “İsmini Bulutlardan Aldım”, Kasım 2022’de başlayan Meksika turnesinde şekillenmiş. Hatta kayıtlar Monterrey, Culiacán, Mazatlán, Guadalajara, Hermosillo ve Querétaro şehirlerinde seyyar bir stüdyo kurulumuyla yapılmış. “Aramızda Duvarlar Var”ın gitar cülmeleriyle kurduğu sarmal patikalarda savrulmak, “Işıklı Kapı”nın çölde bir ayini andıran arpej – vokal kurgusuna kapılmak ve “Durma”nın kalp atışlarını hızlandıran davullarına eşlik etmek büyük keyif. 90’ların çeşitli alternatif rock yaklaşımlarını tek potada eritirken yolda olma hâlinin çeşitlilğini de eksiksiz bir şekilde yaşatıyor akışı boyunca.

TEKLİ: Das Koolies – Out Of This World
(Strangetown Records)

Galli rock grubu Super Furry Animals’ın bir uzantısı olarak doğan Das Koolies, eylülde yayımlayacağı ilk uzunçalarına giden yoldaki beşinci durağından sesleniyor. İki şarkının karışımı olarak vücut bulan “Out Of This World”, bir yarısını uzak geçmişten yadigâr kalmış, diğer yarısını yepyeni sonik deneylerden almış tınılar tarafından inşa edilmiş; eğlenceli bir klibi de var. Yine az söz, bol tekrarla yaydıkları hipnotik titreşimlere kapılıyoruz kapılmasına ancak açılışı “Best Mindfuck Yet” gibi nefisler nefisi bir parçayla olağanca yüksekten yaptıkları için albüme dair beklenti biraz düşüyor. Rhys Ifans’ın vokalini aramamak elde değil gibi; bir an, müsaitse geri mi davet etseler diye düşünsek de sevmeye devam ediyoruz Das Koolies’i. 

TEKLİ: Selin Baycan – Kaybolan Ne Var
(Lal Records)

Bazen olmuyor, sevmek yetmiyor. Biriyle, onu içindeki fırtınada birlikte kaybolmaya mahkum etmeye çalışarak ilişki kuran, hep kaygan zeminlerde tutan kişilere veda edebilmek gerekiyor. Selin Baycan’ın deyimiyle “kendi gibi olmanın dayanılmaz hafifliği”ni seçmek, daima açık kalacak bir yara taşımayı reddetmek, şifayı özünde bulmak gücün ta kendisi. “Unutan mı iyileşirdi yoksa affeden mi?” sorusuyla vazgeçilmiş bir aşkın kıyısından seslenen “Kaybolan Ne Var”, anılarında benzer hikâyeler saklayanların yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirecek, henüz “o adım”ı atamamışlara ise cesaret verebilecek bir şarkı. 

ALBÜM: The Armed – Perfect Saviors  
(Sargent House)

Detroitli müzikal ve az çok sanatsal kolektifin bir konsept olarak hardcore punk’tan konvansiyonel alt rock sularına dalışı, öncekinden edindiklerini ikincinin sınırlarını az çok denemek için kullandığı, yeni bir döneme resmen geçiş yaptığını ilan eder sayılabileceği bir albüm olan Perfect Saviors’ta eski duruşlarına kıyasla çok daha az ironi var gibi. Bu, hayatı boyunca icra ve literatürleri aracılığıyla kendilerini ve kapsamında faal oldukları türden müziği de irdeledikleri ya da yoruma açtıkları özbilinçli yaklaşımın biraz da olsa var olduğu ama grubun artık net bir yerde durmak ve hâliyle daha anaakım bir bağlamda var olmak istediğini tescilliyor.  Bu özellikle kötü bir anlama gelmiyor elbet. Katartik radyo rock’ı yaşatıp arada özgün tınılar koyabilmişler ortaya. Başından sonuna dümdüz pop ve deneysel hardcore arasında yer alan bir çok şeyden tattıran albümde The Strokes, Queens of The Stone Age gibi oluşumlarla referanslar var. Prodüksiyonda QOTSA gitaristi Troy Van Leeuwen’in parmağı olduğunu da burada hatırlatmak doğru olacaktır.

TEKLİ: Mitski – Star b/w Heaven
(Dead Oceans)

15 Eylül’de teşrif edecek Mitski albümünden iki tadımlık birden. Aranjör ve şef Drew Erickson önderliğindeki bir orkestra tarafından kaydedilen şarkılar, ayrı düştüğü kişiyle kendi kendine naifçe sohbet eden birinin ağzından yazılmış. İlhamını eski Hollywood’dan alan katıksız bir romantizm eşliğinde kanınıza bol miktarda huzur karıştıracak; sadeliği, enstrümantasyonunun lezzetiyle başınızı döndürecek; yumuşaklığın, sevginin gücünü iliklerinize kadar hissettirecek. 

TEKLİ: Lalalar – Avucunu Yalıyor
(Bongo Joe Records / Dunganga Records)

Anadolu’nun kudretli mirası ve 80’lerin elektronik fırtınasından aldığı güçle her kaydında dinleyicilerine sonik yumruklar atan Lalalar, çok yakında serbest bırakacağı ikinci uzunçaları En Kötü İyi Olur’dan bir tadımlığı daha dinlemeye açtı. “Avucunu Yalıyor”, grubun imza kurgusunu yer yer esneten yapısıyla albümün geri kalanına dair heyecanı iyiden iyiye yükseltiyor.

TEKLİ: Nova Norda – BENZİN
(Bağımsız)

Son olarak vicotüco ortaklığı “Parti Nerede?” ile karşımıza çıkan Nova Norda’nın Arsan Salaryfar eşliğinde bestelediği hızlı tempo yaz banger’ı. Bol miktarda Rihanna enerjisi taşıyan bir düzenlemeye sahip “benzin”. Yıpratıcı bir aşkın üzerinde bıraktığı etkileri isyanla birlikte döküyor şarkıya bu kez Nova. Ada Başar’ın yönettiği, Nova Norda ve Hamdi Karakaya’nın kamera karşısına geçtiği klibi de işte burada.

TEKLİ: Omar Apollo – Ice Slippin
(Warner Records)

Meksika’dan ABD’ye göç eden bir ailenin çocuğu olarak Indiana eyaletinde, tutucu bir çevrede büyüyor ve sıklıkla bir azınlık olarak izole edildiğini hissediyor Apollo. Yeni tekli “Ice Slippin” ise müzisyenin geçmişte cinsel yönelimi hakkında ailesine açıldığı bir kış döneminde zihninden geçen düşünceleri merkeze alıyor. Kendi ifadesiyle, “Hak ettiğimi hissettiğim kabul yerine soğuk bir yargılamayla karşılaşmak. Bu şarkı, Indiana’nın buzlu sokaklarını terk etmeye karar verdikten önce ve sonra yüzleşmek zorunda kaldığım tüm duyguların bir yansıması ve tepkisi.”

TEKLİ: Denzi – Lütfen Beni Yanlış Anlama Ama
(Universal Music Türkiye)

Frozen Clouds üyesi Denzi’nin solo serüveninin yeni halkası, bugüne dek yayımladığı en melodik işi olabilir. İçten ve yalın bir ifade ile zihninden geçenleri dile getirdiği parçasının prodüksiyonunda kadim dostu Luca Fritz’le ortaklaşmış bir kez daha. Şarkılarıyla kendisini tanımaya devam ettiğini söylüyor Denzi. Karaya oturmuş bir kayığın yanında bir karpuzla mücadele ettiği tatlı mı tatlı bir klibi de var, buradan izlenebilir.

TEKLİ: L’Rain – Pet Rock
(Mexican Summer)

Brooklyn’de yaşayan müzisyen, prodüktör, multi-enstrümentalist, besteci ve küratörTaja Cheek’in L’Rain mahlasıyla davet ettiği rüyalardan hep tebessümlerle çıkıyoruz. Yeni bir albümün yaklaşmakta olduğu müjdesiyle birlikte serbest bıraktığı “Pet Rock”, bir trende ölü olduğu kimse tarafından anlaşılmayan gizemli bir kadına dair eski bir hikâyeden yola çıkarak yazılmış. Uzundur bohçasında taşıdığı parçanın sonik dünyası için de “beyaz babaların rock müziğine huysuz bir saygı duruşu” olduğunu dile getirmiş L’Rain.

ALBÜM: Earl Sweatshirt & The Alchemist – Voir Dire
(Tan Cressida-ALC / Warner Records)

Earl Sweatshirt ve The Alchemist’in bağımsız etiketleriyle güçlerini birleştirerek yayımladığı, hafiften şaşırtarak NFT veya Gala Music platformunun tanımıyla “dijital koleksiyon ürünü” formatında sundukları ve siteden oturum açmak suretiyle dinlenebilecek sofistike bir albüm. Şiirselliğinin her zamanki gibi hipnoz edici olduğu Earl Sweatshirt’ün tam bu zamanlar 10. yılını kutlamış çıkışı Doris’teki icrasına göre çok daha huzurlu, kafası yüksek, sakin ve yumuşak bir yerden geliyor. Aslında hep olgun biri oldu ama bu ağırlık ona çok yakışmış. “Direkt West Coast” dedirten bir ses manzarasına sahip olması bir yana ayaküstü muhabbetler, telefonda ya da sofrada yapılan konuşmalar, eski filmlerden repliklerle bezeli epey yaşantılı, melankolik ama daha çok düşünceli bir albüm. 

TEKLİ: Föllakzoid – V II
(Sacred Bones Records)

Bir süredir grubun esas kişisi Domingæ’nin solo projesi olarak ilerleyen Föllakzoid, yoldaki stüdyo albümünü önceki cümlede geçen tanımların hakkını veren bir tekli ve eşlikçi video klibi ile duyurdu. Müzisyenin trans deneyimleri ve bitmeyen arayışlarının çıktısı olan albümün prodüktörlüğünü de Föllakzoid serüveninin uzundur bir parçası olan Atom™ üstlenmiş. İlk teklide imza Föllakzoid tınıları, sonsuza gider hissi yaratan düzenlemesi yerli yerinde. Önceki kayıtlardan alışkın olduğumuz ayin hissiyatı, bu kez dans pistlerinde vuku bulacak belli ki.