Bir iletişim eseri: Lodown

2004 yılında Bant ismiyle basılı formatta başlayan yayınımızı, aynı anda dijital olarak da yayınlanan, ücretsiz alınabilen, çantaya daha da rahat atılabilen bir basılı dergi formatına çevirmemiz ve adını Bant Mag.koymamızdan bu yana hazırladığımız bu 50. sayıda basılı dergi kültürüne, dergi yaratma ve saklama tutkusuna yer vermeyi özellikle istedik. İlk konuğumuz, Bant’ı hazırlamaya ilk başladığımız günlerden bu yana bize en çok ilham vermiş dergilerden biri olan, Berlin merkezli ve yayın hayatı 100. sayısıyla birlikte (şimdilik) sona eren Lodown’un yayın yönetmeni, dostumuz Sven Fortmann oldu. Her sayısında farklı bir tasarım anlayışı sunan yaşam kültürü, popüler kültür, sokak sanatı ve kaykay üzerine eğilen Lodown dergisinin, geçtiğimiz nisan ayında yayınlanan 100. sayısını özel bir retrospektif tema çerçevesinde kurgulayarak bildiğimiz haliyle daha fazla basılmayacağını duyurması üzerine Fortmann’la konuşmak bu yüzden bizim için ayrı bir anlam taşıyor.

Röp: Cem Kayıran – Ekin Sanaç

“Şimdilerde şirketler, merdivenden düşen şirin bir kedi videosuna (ki bu video bir haftada 4 milyon kez görüntülendi) reklam vermenin harika bir fikir olduğunu düşünüyorlar. Hepimizin lanetli olduğuna dair daha fazla kanıta ihtiyaç var mı?”

1995 yılından bu yana her yıl altı sayı yayınlayan ve geçtiğimiz nisan ayında 100. “retrospektif” sayısıyla baskıyı (şimdilik) durdurmuş olan Lodown’un yayın yönetmeni Sven Fortmann’a sorduk:

Lodown dergisinin yolculuğunda yeni bir dönem başlattın. 100. sayının giriş yazısında da yazdığın gibi, “Lodown bir iletişim eseri/ürünü”. Bu iletişimin ileride nasıl bir şekil alacağını düşünüyorsun? Senin ve okurların beklentileri ne olabilir?

Her şeyden önce, bu “bizim” ne yapmayı sevdiğimizle ilgili. Özellikle bu durumda 100. sayıya kadar gelmiş olmanın imkânını bir tür duraklama için kullanmak, yayın programını senede altı seferden dörde düşürmek. Bunun dışında, her sayıyla beraber kendimizi tekrar tanımlıyoruz… Farklı format, farklı kâğıt, farklı cilt, farklı sayıda sayfa, farklı konu. Bu günlerde özenli ve teferruatlı bir basılı ürün yaratmanın tam anlamıyla saf bir lüks, neredeyse demode/çağdışı olduğunu biliyoruz… Ama güzelliği de bu aynı zamanda. İnternet doğru kullanıldığında ne kadar rahat olursa olsun, daha önce tadını çıkardığınız, sevdiğiniz her şeyin ruhundan çok şey götürdü. Biz, bir şeylerin dokunsal yönlerinin, içerik ve düzenle ilgili radikal fikirlerden çekinmediğiniz sürece hâlâ heyecan verici olduğunu göstermek istiyoruz.

Yirmi bir seneden sonra, “görsel manifesto” ismini verdiğin, hakikaten ilham verici bir şekilde son vermek istedin dergiye. 100. sayının nasıl olacağına, ne içereceğine ve göstereceğine karar vermek ne kadar zor oldu?

En büyük zorluk, derginin erken işlerine ulaşmak oldu, çünkü çok ama çok eski dijital formlarda korunmuştu. Bunu çözdükten sonra da iş bu devasa grafik karışımı yaratmak için içgüdülerimize güvenmeye kaldı. Bunu söylemişken: bu sayıyı hazırlamak kesinlikle çok vaktimizi almadı.

Lodown’ın ilk yayınlanmaya başlamasından bu yana çok şey değişti. O zamanlar sosyal medya hesapları ya da akıllı telefonlar yoktu. Bu yirmi sene boyunca, dergi kültürü için en büyük icat/ilham neydi sence?

Şahsen, başka bir sürü bağımsız yayını görmeyi ilham verici buluyorum: Xerox kullanılarak yapılan fanzinlerden tuhaf sanat işlerine ve incelikli pop kültür ürünlerine bir sürü şey bir anda beliriyor gibiydi. Üstelik birçoğu cidden etkileyiciydi. Yani, hâlâ da öyleler. Etraftaki delice sayıda, daha da deli olan yeteneği asla küçümsememelisin. Bunu dışında en büyük ilham kesinlikle tanıştığın bir çok harika insan, beraber seyahat ederken içtiğin içkiler, bir grubu/ressamı/yazarı/yönetmeni stüdyosunda ziyaret ederken ettiğin harika sohbetler.

Dergi, yayın sırasında öğrenebileceğin ve kendini geliştirebileceğin bir yol çizen bir araç bize kalırsa. Dergi dünyasına yenice girenlere ilk önerin ne olur?

Şimdilerde şirketler, merdivenden düşen şirin bir kedi videosuna (ki bu video bir haftada 4 milyon kez görüntülendi) reklam vermenin harika bir fikir olduğunu düşünüyorlar. Hepimizin lanetli olduğumuza dair daha fazla kanıta ihtiyaç var mı? Yayıncılığın öldüğünü ve geçersiz bir alan olduğunu milyon defa söylediler… Plak şirketleri için bunu çoktan yaptılar zaten. Ve sinemalar, elektrikli arabalar… Yine de hâlâ bir sürü harika şey var. Bugün bir dergi çıkarmak istemek şüphesiz ki cesur bir hamle ama bu denemeye değer olmadığı anlamına gelmez. İnanılmaz derecede optimist ve müthiş karamsar olmanın doğru karışımı yardımcı olabilir. Sadece çık ve yarat. Ne olursa olsun. Nefes kesici derecede güzel bir şey yarat. Yapabileceğini biliyorsun.

bildschirmfoto_2016-05-08_um_18.19.43
bildschirmfoto_2016-05-08_um_18.22.38
bildschirmfoto_2016-05-08_um_18.23.25

Dergi yaratma ve saklama tutkusu: Basılı İnatlar dosyasının tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:50’ye ulaşabilirsiniz.