Can Küçük’le kişiselden, herkesin dâhiliyetine işaret etme niyeti üzerine

Özellikle doğrudan bedenle ilgili olanlar olmak üzere; malzeme, nesne ve mekân bakımından işleyimsel ortamı benimseyerek üretimde bulunan sanatçı, Can Küçük; Through The Window projesi kapsamında hazırlamış olduğu Kişisel Bir Sorun / A Personal Matter isimli video art anlatısında HIV pozitif olmanın toplumsal ölçekte nasıl ve nerede konumlandırıldığına, bu canlı tutulan algının sebep olduğu problematik yaklaşıma kendi perspektifinden kapı aralıyor. 

Bu etkileyici video işi üzerine yaratıcısı Can Küçük ve projeye bestesiyle eşlik eden Hatice Yüksel’le konuştuk.

“Pandeminin tedirgin atmosferinde HIV’le ilgili kazanımların zarar gördüğünü hissettim. Yakın çevrem de dâhil, insanların yeni bir virüs karşısındaki davranışları HIV’e karşı gösterdikleri hassasiyetle çelişiyordu.”

Videonun açılışındaki çizimlerle başlayalım. Boya kalemleri, çiçekler, çocuklar ve uçurtmalar… Bu çizimler senin için anlatıda nasıl bir rol oynuyor?

Can Küçük: Küçükken sayıları öğrenmemiz için bir ödev verilmiş ve o resimleri bu yüzden yapıp daha sonra saklamışım. Videonun başında 10’dan geriye doğru sıralanıyorlar. Resimlerde önce kalem, uçurtma, çiçek gibi çevreden öğeler görüyoruz, daha sonra 2’yi göstermek için yan yana duran 2 kişiyi, son olarak ise 1 sayısı için çiçekten kafası olan birini… Bu sıralama, geniş bir çevreden başlayıp anlatının odağındaki kişisel hikâyeye doğru görsel olarak hızlı bir geçiş sağlıyor. Resimlerin diğer rolü videoyu farklı zamanlardan fotoğraf, video, çeşitli belgeler gibi kişisel malzemeleri birbiri ardına koyarak kurgulamamla ilgili. İlk önce seslendireceğim metni yazarken videodaki imajları düşünmemeye çalıştım. İmajları, metni soyutlasın veya paralel başka bir hikâye göstersin diye değil; bahsedilen şeylere dolaysız eşlik etsinler diye seçtim. Bir projeksiyon perdesi önünde sayfaları sırayla geçerek yapılan bir sunum gibi. Resimler herkes için aynı sayıları ifade ediyor olsa da anlatıcının çağrışımlarıyla oluşmuşlar. Bu, kişisel bir sorundan bahsederken yine de herkesin içinde olduğu bir duruma işaret etme niyetimle örtüşüyor.

Formata nasıl karar verdin? Anlatmak istediklerini video art olarak kurgulamak sana nasıl kapılar açtı?

Can Küçük: Pandeminin tedirgin atmosferinde HIV’le ilgili kazanımların zarar gördüğünü hissettim. Yakın çevrem de dâhil, insanların yeni bir virüs karşısındaki davranışları HIV’e karşı gösterdikleri hassasiyetle çelişiyordu. COVID-19’u HIV’le karşılaştırmamın, bununla ilgili his ve düşüncelerimden bahsetmek istememin sebebi bu. TTW [Through The Window] ilk yılında karantina koşullarında çevrimiçi bir sergi olarak düzenlendi, 2. senesinde de sergi bir şekilde yine uzun bir karantina döneminin sonrasına denk geldi. Normalde kullandığım malzemelerden ve üretim yaptığım atölyelerden uzakta, yani odamda kalınca bu kez telefonumdaki ve bilgisayarımdaki fotoğrafları, videoları veya kutularda anı olarak sakladığım şeyleri malzeme olarak kullanmak istedim. Serginin çevrimiçi olması, yani işlerin Instagram gönderisi olarak kişiden kişiye yayılacak olması -bu viral yayılma- format olarak videoyu, konu olaraksa viral hastalığı beraberinde getirdi. Bir de genel olarak yalnızca benim için anlamı olan kişisel malzemeler kullanmadan, yani genel geçer nesnelerle yine de kişisel şeylerden bahsetmenin yollarını arıyorum. Bu kez tersini denemiş oldum, çocukluk fotoğraflarım, öylesine kendimi çektiğim videolar, tahlil sonuç belgelerimle nasıl herkesin dâhil olduğu bir durumdan bahsedebilirim diye düşündüm.

Hıncal Uluç’un Defne Joy Foster’ın ölümünden sonra, Yonca Evcimik’in de Amy Winehouse’un ölümünden sonra “Su testisi, su yolunda kırılır.’’ demesini hatırlatıyorsun işinde. Bu sözün arka planında kendini gerçekleştiren bir kehanet kurgusu var. Sence bu kendini gerçekleştiren kehanet kurgusu nedir? Nasıl okuyor/yorumluyorsun?

Can Küçük: Bu cümle bana, başına gelen kötü şeyin senin hamuruna uygun olduğunu, az ya da çok senden kaynaklandığını ya da bunu aslında senin istediğini söylüyor. Kötü durumda olduğu düşünülen kişiye karşı duyulan bir tür intikam da var ki bu video için ilgilendiğim duygu bu. Biri bana HIV pozitif olduğum için “su testisi su yolunda kırılır Can” deseydi, büyük ihtimalle bahsettiği yolda korunmasız seks, çok eşlilik, eşcinsellik, vücut sağlığını iyi korumamak hatta bilerek sağlıksız hâllerde olmak vb. olurdu. Karşı tarafın intikamı yaşaması için önce benim kötü bir şey yaşadığımı düşünmem gerekir. Diğer yandan “su yolunu’’ oluşturan şeyleri de kötü bulmalıyım. Fakat benim için öyle değil. Seks yaparken kondom kullanmazsan zührevi bir hastalık kapabilirsin, bu bir gerçek. Hastalıkların güncel teknolojiyle çözülme yolları, yöntemlerin ulaşılabilirliği de bazı diğer gerçekler. Hepsi neden sonuçlarla birbirine bağlanıyor. Korunmadan seks yaptım, HIV pozitifim, ilaç kullanıyorum. Bunda kendini gerçekleştiren kehanet görülebilir ama önemli olan kişinin nasıl direnç gösterdiği. Ben bu kehanet içinde hastalığın “biri tarafından başıma geldiği”ni düşünmüyorum, soğukkanlı yaklaşıyorum, bunun vücuda daha geniş zevkler açan bir “yolda” meydana geldiğini düşünüyorum, kendimi zorlamadan, içimden böyle geldiği için. Aynı kehanet içinde bir başkası soğukkanlı davranmayı bırakıp kendini duygusallığa kaptırabilir. Hastalardan genelde metanet beklenir, bu sayede hasta onu iyileştirmeye çalışanlarla daha uyumlu çalışır. Metaneti elden bırakmak da hastalığa yüklenen kötü anlamları sıyırmak için soğukkanlı kalmak gibi aynı kehanet içinde gösterilen farklı bir tür dirençler. Neden-sonuçların mantıklı olarak sıralanması değil, kişi olarak bu sıralamaya nasıl dâhil olduğun önemli.

Bu kişisel bir anlatı, peki bu işini izleyenlerden kendilerine dair bir şeyler bulabildikleri konusunda geri dönüşler alıyor musun?

Can Küçük: Pozitif olmayan bir tanıdığım “bence hepimizi rahatlatan bir video” demişti, sevindiğim bir yorumdu.  

Through the Window projesinin bir parçası olma deneyimini biraz daha açabilir misin? İlerleyen zamanlar için proje kapsamında ya da farklı, başka çalışmalarınla buluşacak mıyız?

Can Küçük: Projeyi sevdiğim insanlar, çok iyi çalışarak hazırladılar. İnsanlara farklı şekillerde ifade alanı açtıkları için de proje pandemi ve karantinayla sınırlı kalmadı. Davet edenler, çağrılan sanatçılar, hepsi aralarında rahat hissettiğim insanlardı ve bence bu, çok kişisel bir şey üretmek için beni cesaretlendirdi. Onlar istedikleri sürece gelecekte de projenin parçası olurum.

Şu sıralar Like A Little Disaster ve The Pool’un davetiyle, Cem Örgen’le birlikte çalıştığımız bir sergi var. Bir de bu sene için direktörlüğünü üstlendiğim 5533’te yeni sergiler hazırlıyoruz, buna heyecanlıyım.

Hatice, bu sorumuz sana… Müzik, video ile çok uyumlu fakat bir yandan alışageldiğimiz kalabalığın sesi gibi bir etkisi var. Alışkın olduğun bir ses olduğu için yadırgamıyorsun da. Müziği bestelemeden önce videoyu izlemiş miydin? Yoksa sadece fikir sahibi olduğun bir konu üzerinden hissettiğin şekilde mi ilerledin?

Hatice Yüksel: Video tamamen bitmemişti ve neler olacağını Can anlattı ve gösterdi diyebilirim. Aslında çok detaylı konuştuk ve çeşitli sesler olmasını istedi Can en başında, sonra bir şekilde buna dönüştü. Ben de tecrübeli olmadığım için belki en başta istenen şeyleri tam olarak yapamadım diyebilirim. Daha çok anlatılacak konuların yaşatacağı hisleri düşünerek yaptım görüntülerden yola çıkmaktansa. Can’ın ses kaydını dinledim ve ona göre ilerledim. Objektif müzik yapmaktı genel amacım, pek yönlendirici ya da dramatik olmaması gerekiyordu ama bu pek de mümkün değil; bu yüzden olabilecek en az yönlendirici hâlde yapmaya çalıştım. Sanırım arkadaşlığımız sayesinde benzer hisler yaşatacağını düşündüğümüzden de Can yaptıklarımı beğendi ve pek revizeye gerek kalmadan tamamlamış oldum.

Röportaj: Ahmet Sönmez, Ali Fırat Günay