Deryalar ve düşler: Canavar

Yazı: Zelal Buldan

İnsanlar İkiye Ayrılır, Karışık Kaset filmleri ile tanınan Tunç Şahin’in yazıp yönettiği; İki Tiyatro’nun ilk oyunu Canavar, mayıs ayında DasDas’ta prömiyerini yapmıştı. Tülin Özen ve Gülçin Kültür Şahin’in iki kız kardeşi canlandırdığı oyunda kuzen rolünde ise Hakan Emre Ünal’ı izliyoruz. Sıradaki temsil 2 Aralık’ta CKM sahnesinde. Biletler burada.

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Oyunu merak edenler için bir de not düşüldüğünü belirtmiş olalım: Travma mağdurları için tetikleyici unsurlar içerebilir. 

Konu nedir?

Aslı ve Derya bir Anadolu şehrinin küçük bir evinde yaşamaktadır. Uzun zamandır görmedikleri roman yazarı kuzenleri Kemal Sönmez’in ziyaretiyle havadan sudan başlayan muhabbet bizleri geçmişin kapalı defterlerinin, aile sırlarının ve travmaların birer birer açıldığı bir mutfak masası sohbetine götürür. Kemal’in ziyaret sebebini öğrenirken aynı zamanda yeni kitabı Canavar’ın konusuyla; Canavar’ı yaratanlar ile yüzleşiriz. Bir aile yemeği olan “kapama”nın kokusu eşliğinde üzeri kapanmış bir aile dramına şahit oluruz. 

İlk intiba

Sıcacık bir ev, küçük bir mutfak görüntüsü ve sevecen tavırlarıyla Derya karşılıyor bizleri içeride. Eve gelen misafir Kemal için açılan kapının içeri alacağı soğuktan habersiz bu sıcak evdeki güldüren muhabbetler ile içimiz ısınıyor.  Aslı ve Derya, kuzenleri Kemal’e şimdiki hayatlarını, ilişki durumlarını ve günlük alışkanlıklarını özet geçerken iki kardeşi tanıma fırsatı elde ediyoruz. Tanıdığımızı sanıyoruz belki de…

Bizi karşılayan ilk karakter olan Derya ile kaynaşmak oldukça kolay oluyor. Derya’nın ördüğü atkıları satmak üzere açtığı “Derya’nın Düşleri” adlı Instagram hesabı ve Derya’nın gerçek düşleri merak uyandırıyor. Sempatisi ve enerjisi ile evin içini dolduruyor Derya. 

Aslı ise Derya’ya göre daha sert duruyor karşımızda. Evin duvarlarına ek olarak Aslı’nın görünmez duvarları yer yer karşımızda beliriyor. Derya’yı ne kadar sevdiysek Aslı’ya o kadar mesafeli kalıyoruz. Önümüzde hizalanan duvarların yıkılıp yıkılmayacağını, Aslı’yı tanıma fırsatı elde edip etmeyeceğimizi bilmez vaziyette bekliyoruz. 

İki kardeşin soruları eşliğinde Kemal’in de hayatı hakkında ipuçları elde ediyoruz. Başarılı bir roman yazarı olan Kemal’in bir kapalı kutu oluşu ve yabancı bir konuk edasıyla oturuşu, Kemal ile bağ kurmamızı zorlaştırıyor. Tam da açıklanamayan bir güvensizlik veriyor Kemal. Şüpheleniyoruz ve ziyaretinin ardında bir neden arıyoruz. Öğrenmeye yaklaştıkça kahkaha sesimiz yavaş yavaş azalıyor ve kesiliyor.

Ambiyans / ortam / mekân / kurgu / dekor için neler söyleyebilirsin?

Sohbetlerin, paylaşımların her zaman daha derin olduğunu düşündüğüm mutfak masasının oyunun merkezinde olması, konuşmanın zor anlarında sohbetten çıkma aracı olarak o masadan kalkılması, karakterlerin tipik bir duygusal kaçış yöntemi olarak yemek yemeye veya bir şeyler içmeye yönelmesi… Demlenmeye devam eden çayın buharıyla bütün bu mutfak dünyası, ilerleyen dakikalar boyunca öylesine inandırıcı olmaya başlıyor ki izleyiciden çok mutfakta onlarla oturan bir arkadaş rolüne büründüğümü hissediyorum.

Nasıl hissettirdi?

Mutfaktaki görünmez sandalyemde otururken kıpırdanmaya çekinir hâle geliyorum. Salonun bir anda büründüğü sessizlikten yalnız olmadığımı hissediyorum.

Görünmez sandalyeler artıyor ve mutfak masasına sığmak zor gelmeye başlıyor. Tıpkı bu duyulmamış hikâyelerin, cezalandırılmamış faillerin, aile içi çıkarların söndürdüğü hayatların, kimselerin inanmadığı itirafların, yorgun çocukların yaşamadığı düşlerin dışarı çıkmasını ve dünyaya haykırılmasını istediğim gibi o mutfaktan çıkmak istiyorum. Derya’nın, Aslı’nın ve Kemal’in düşlerinin yükü omzumuzda…