Biriken kolektifinden tanıdığımız, son dönemlerde İz ve YNT. İLT: Beraberce Ölmek oyunlarında izlediğimiz Okan Urun’a 2013’te en beğendiği tiyatro oyunlarını sorduk.


Sessizlik / Mehmet Birkiye / İstanbul Devlet Tiyatrosu
İngiliz yazar Moira Buffini’nin oyunu geçen sezonun en çok konuşulan işlerinden biriydi. Fonda Orta Çağ İngiltere’sinin Viking tehdidi altındaki dönemi, kendini doğduğundan beri erkek sanan Lord Silence ve onunla evlenen Prenses Ymma‘nın öyküsünü izliyoruz. İki perdelik oyun  bittiğinde salondan çıkmak istemiyoruz. Niye mi? Çünkü söz konusu devlet tiyatrosu olduğunda nadiren gerçekleşen durumlardan biriyle karşı karşıyayız: katmanlı bir oyun, mükemmel bir çeviri, oyundaki “cinsiyet sorunu” meselesini hakkıyla ele alan bir dramaturji, harika bir ekip ruhu geliştirip kendilerini tamamen oyuna adamış oyuncular ve bütün bunları çok iyi bir orkestra şefi gibi yöneten bir yönetmen. Oyun ve karakterler seyirciyi kendisine öylesine bağlıyor ki dönem kostümleri içinde arz-ı endam eden her birinin minik oyuncakları yapılsa alanı bulunur. Şaka bir yana oyunun başarısının sırrı mücevher gibi bir araya getirilmiş oyuncularında ve oyunda koro diye adlandırılmış bütün sahne değişimlerini gerçekleştiren dansçı/oyuncularda. Tahmin edersiniz ki DT yönetimi bu başarıyı görüp aynı ekibe yeni sezonda belki daha da uçacakları bir oyun yapma fırsatı VERMEDİ. Bizde işler böyle yürür. O yüzden siz bu sezon hâlâ oynayan oyunu bir koşu gidin görün! Başta Funda Eryiğit, Oya Okar ve Süleyman Atanısev olmak üzere tüm oyunculara da benden çok selam söyleyin.



Yola Çıktığım Gün Sakin Serin Bir Sabahtı / Yeşim Özsoy Gülan / GalataPerform
Yazar-yönetmen Yeşim Özsoy Gülan’ın 2012 İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapan oyununun en önemli özelliği “mekana özgü” bir iş olması. Galata’daki eski Hamursuz Fırını’nı Barış Dinçel’in de yardımıyla sürreel bir lunaparka dönüştüren Özsoy Gülan burayı farklı nedenlerle bu ülkeden basıp gitmek isteyen karakterlerin buluşma noktası olarak belirliyor. Her gelen karakter modern tarihimizin ötekilerine gönderme yapıyor. Bembeyazlığı ve batık bir gemiyi andıran hâliyle dekor, yazarın usta işi monologlarını daha acımasız, daha keskin, daha çarpıcı kılıyor. Lunaparktaki Nuh’un gemisine binip gitmeye çalışan karakterler (Ermeni, Alevi, Kürt, gazeteci, genç kız) tam da bir arada hareket etmeyi öğrenmişken bir Hoca efendi beliriyor ve birbirlerine iğne iplikle bağlı güvenleri sarsılıveriyor. Bir an şu sırada gazetelerden ve televizyonlardan izlediklerimiz gözünüzün önüne geldi değil mi? Oyunun başarısı ve etkileyiciliği de tam da burada yatıyor: Bugünün derin analizi, mutluluk çağrıştıran bir yerin (lunapark) olanca tekinsizliği ve korkutuculuğuyla belirmesi ve çağdaş tiyatroda uzun zamandır görmeye alışık olmadığımız bir Deus Ex Machina etkisiyle son bulması (yükselen ve git gide yaklaştığı anlaşılan sirenlerin ve gürültülerin tavan yaptığı bir anda tüm karakterler birbirlerini kovalayarak çıkarlar ve ıssız lunaparkın bekçisi “bu saatte neler oluyor burada” diye belirir). Bize de şu soru kalıyor: İçinden geçtiğimiz bu günlerin Deus Ex Machina’sı ne olacak?


Vişne Bahçesi / Engin Alkan / İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
Ne zaman bir Çehov oyunu sahnelense insanlar ikiye bölünür: sevenler ve nefret edenler. Alkan’ın iddialı rejisi de bu durumun istisnası olmadı diyebiliriz. Ranevskaya Ailesi ve şürekâsı üstlerine kilolarca pudra düşmüş kadar beyaz, tozlu, uçucu, uçuk, yer yer grotesk, çokça vurdumduymaz, kör, sakar, habersiz… Karşılarında ise dipdiri, kanlı canlı, semirmiş, şu sıralar televizyonda bolca izlediğimiz köşe dönücü-parlak fikirli müteahhitlerimizi aratmayan bir Lopahin. Tüm bu karakterler yerden göğe kadar beyaz çitlerle çevrili kocaman bir bahçenin ortasındaki kocaman bir masanın etrafında iki perde boyunca Çehovyen konuşmalarını sürdürüyorlar. Alkan, diğer rejilerinde de çok başarılı bir şekilde uyguladığı formülü bu defa Vişne Bahçesi’nin karakterlerine uyguluyor. Bir tersine dünyadayız; kadınların erkek, erkeklerin kadın gibi davrandığı bir dünya. Ya da en azından bize öğretilen sosyal cinsiyet performansının tersine döndüğü bir dünya diyelim. Bu da en iyi Yâşa karakterinde vücut bulmuş. Alkan “güzelim metne” sadece bunları yapmakla yetinse neyse; bir de üstüne eğlencesi bol sihirbaz numaraları eklemiş Şarlotta marifetiyle. Nefret edenler iyice nefret etmiştir ama sevenler kulübünde yer alan biri olarak Yâşa ve Şarlotta’nın başrole çıktığı bir Vişne Bahçesi beni fazlasıyla mest etti. Tüm bu “aman Tanrım Çehov’a neler yapmış!” atmosferini tamamlayan ve sonunda inşaat sesleri eşliğinde birer birer patlayıp yere düşen çit tahtaları ise rejinin ve teatral hazzın zirvesi oluyor. Oyuna Firs’in son repliğini dinlemek için gidenler vestiyerdeki kürklerine yönelirken, biz sevenler kulübü kendimizi bol likralı montlarımızla mutlu mesut sokağa atıyoruz. Oyun Şehir Tiyatroları’nın bu sezonki ne idüğü belirsiz repertuvarında devam ediyor mu bilemiyorum ama varsa kaçırmayın.


Katilcilik / Yiğit Sertdemir / Altıdan Sonra Tiyatro
İnternet üzerinden tanışmış üç karakter bir gün bir araya gelir ve masum (!) bir oyuna başlarsa ne olur? Yazar-yönetmen Sertdemir bu soruyu ve cevabını zamanda ve uzamda gidip gelen bir kurguyla veriyor. Bunun için oyununa iki oyuncu daha ekliyor;  birincisi yazarın düşüncesi / bilgisayar  konumundaki ekranda yazan yazılar, ikincisi ise dekorun kendisi. Kumbaracı50 çalışanlarının tişörtlerine kadar sirayet etmiş olan “kolon” durumunun üstesinden hareket edebilen, farklı şekillere giren ve mekâna hem yatay hem de dikey bir boyut kazandıran kutularla gelinmiş. Dolayısıyla üç kadın karakterimizin “ölümcül” gecesi ile onun öncesi ve sonrasındaki hayatları arasında gidip gelen oyunun değişim anları da başlı başına bir seyir keyfine dönüşüyor. Gerilim-komedi-dram sınırında ustalıkla ilerleyen bir oyunla karşı karşıyasınız ve öte yandan sanal / gerçek benlik arasındaki postmodern karmaşaya göz kırpan bir tarafı var. Tüm oyuncular hakkıyla üstesinden geliyor oyunun ama benim Aslı Can Kortan etkisi dediğim bir etki var ki o çok daha başka. Oynadıkları oyun gereği üstünü çıkarırken şarkı söylemek zorunda kaldığı an, şayet Katilcilik bir film olsaydı Golden Globe ya da Oscar heykelciği getirebilirdi kendisine. Oyun, bu sezon yoluna bir oyuncu değişikliği ile (üç kadından biri artık Sevinç Erbulak tarafından canlandırılacak) devam ediyor; gidin görün derim.


Oyun / Şahika Tekand / İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
Şu kısacık listemde iki Şehir Tiyatroları oyunu varsa bunun başlıca nedeni kurumun bir önceki sanat yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’nun sanatsal tercihleridir. Bunu böylece belirttikten sonra prömiyerini 2012 İstanbul Tiyatro Festivali’nde gerçekleştirmiş olan Beckett oyunu Oyun’un Tekand’ın senelerdir üstünde  çalıştığı ve çok başarılı örneklerini daha minimal düzeyde verdiği rejisinin imkânlarla birleşince nasıl da görkemli hâle geldiğinin somut bir kanıtı olduğunu söyleyelim. Yönetmen Beckett’in iki kadın bir erkeğini beşle çarpıp on beş yapmış, sonra bu on beş performansçı/oyuncuyu üç katlı ve her katı beşer bölmeli dev bir kutunun içine koymuş. Biraz matematik hesabı gibi oldu ama söz konusu Tekand rejisi olunca matematikten bahsetmemek mümkün değil. Cümleleri bölerek, esleyerek, kelimeye, heceye indirgeyerek, tekrar ve varyasyon üzerine kurduğu tekniği bir diğer Tekand (Esat) yine matematiksel bir ışıkla (pardon, ışık da bir karakter diyecektim sanki dünyayı yeniden keşfetmiş bir oyun analizcisi edasıyla) destekliyor. Ve karşınızda tıkır tıkır işleyen tüyler ürpertici bir insan makinesi beliriveriyor. Benim gibi bir süre bu makinenin mükemmeliyetine sinir olduktan sonra kendinizi bırakmaya karar verirseniz o zaman anlam dehlizlerinde kaybolmadan kelimeler ve seslerle bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Kendini baştan bırakanlar daha şanslı bir yolculuk  yaşayacaklardır. Kendini hiç bırakmayanlar ise en azından içinde bulunduğumuz zamanların soluksuz, acımasız, renkli gibi gözükse de renksiz koşusuna tanıklık edeceklerdir. Sadece bu bile tiyatro için paha biçilemezdir. Oyun devam ediyor mu bilemiyorum (bkz. Vişne Bahçesi yazısı son cümle).


Babamın Cesetleri / Berkun Oya / Krek
Yine bir camekânın arkasında, yine kulaklıklarla, yine tek mekânda geçen bir oyun. Tiyatrodan nefret edenler Krek’te sinema tadını bulduklarını söylüyorlar. Bense tüm bu yerleştirmenin içinde teatralliğin zaferini görüyorum. Hastane yatağında ölüm döşeğinde yatan savaş fotoğrafçısı bir baba. Oğulları ve gelini başında. Hastane koridoruna açılan kapı her açıldığında odadakiler de eksiliyor ya da çoğalıyor; aralarındaki ilişkileri de yavaş yavaş bu ikili, üçlü ya da dörtlü diyaloglardan anlıyoruz. Evet, oyun bazen çok erkek, bazen fazla bilmiş fakat sahici ve şaşırtıcı. Birbirimizle konuşurken soruların cevaplarını mantık çizgisinde vermediğimizi bilen, sessizliğin, bir an başka yere takılan ve sonra kendini toparlayıp konuya dönen aklın, söylenilenle ima edilen arasındaki derin uçurumun farkında olan bir kalem var karşımızda. Oyuncularını da tıpkı kelimeleri gibi özenle sahneleyen bir yönetmen var karşımızda. Oyunun konusunu bir yana bırakıp, başta da söylediğim ve bence Krek’in en büyük başarısı olan şeyden bahsedelim: teatrallik. Düşünün ki başka hiçbir seçenek bırakmayacak şekilde seslere odaklanıyorsunuz, bir ekran görevi görmeye başlayan camekânın arkasındaki kurgu sanki gizli bir kamera tarafından bazen yakın plan bazen genel plana geçiyor; işte tam da bu sırada, tam da sinema etkisinden çok mutluyken bir gerçeği hatırlıyorsunuz. Şimdi, şu anda, o oyuncular, bu camekânın arkasında oynuyorlar. Bu durumun farkına varmak herhangi bir tiyatro oyunundan daha büyük bir teatralliğin kapılarını açıyor işte.  Tam da bu durum bazılarının “o da gitsin sinema yapsın o hâlde” serzenişlerini geçersiz kılıyor. Çünkü tiyatro varlığını sorgulattığı her yerde daha fazla yaşar ve daha fazla “yaşadığı” her zaman da paha biçilemez zamanlardır. Hâlâ oynuyor; gidin, görün, düşünün.

  1. Murat Üf Yaa

    Apansız giden dostumuz Murat Üf Yaa için...

  2. Bakmaya doyamayacağınız bir hayat hikayesi: Shoot The Arrow

    Neo-burlesk kraliçesi World Famous *BOB*'un dünyasına adım atmaya hazır mısınız?

  3. Fantazmagorya: Mark Hale - Mertcan Mertbilek - Tarık Töre Elgay

    Beyoğlu Milk Gallery’de yılın ilk sergisi işlerini çok sevdiğimiz üç sanatçıyı bir araya getiriyor: Mark Hale, Mertcan Mertbilek ve Tarık Töre Elgay. Fantazmagorya ismini taşıyan sergi 9-26 Ocak tarihleri arasında ziyarete açık olacak.

  4. Bela geliyorum demez: Duygu Uzman

    Miss Trouble (Bayan Bela) serisi ve hazırladığı mini fanzinlerle 2013’ün sıkı keşiflerinden olan Duygu Uzman’la insanlar ve hayvanlar üzerine konuştuk.

  5. 2013'ün En İyi Müzikleri

    Gelenekselleşmiş seremonilerimiz eşliğinde kolları sıvadık ve bizce 2013’ten önümüzdeki senelere kalacak müziklerden bir seçki hazırladık.

  6. 2013'ün En İyi Albümleri Top 10

    Ve yılın "En iyi albümler"inde Top 10 listemiz...

  7. 2013'ün En İyi Yerli Müzikleri

    Klasik albüm, toplama albüm, single ve EP'lerle 2013'te memleketten yükselen müziklerden bir seçki...

  8. 2013'ün En İyi Yeni Müzikleri

    2013'te çıkış yapmış en iyi müziklerden bir seçki...

  9. 2013’ün En İyi Konserleri

    Bu sene iptal olmamış konserlerin bizce en iyileri karşınızda...

  10. Yolunuz ışık olsun Mehmet Uluğ

    Babylon ve Pozitif gibi bu şehrin müzik hayatına yön vermiş, sayısız müzik severe ilham olmuş oluşumların arkasındaki çok önemli bir

  11. 2013’te kaybettiklerimize dair…

    Konumuz ölüm. Bir yandan yeni bir başlangıç için umutları yeşerten, bir yandan da gencecik birçok canı devlet terörüne kurban verdiğimiz 2013 birçok müzik emekçisini de aldı götürdü, bazen de çok yakınımıza vurdu...

  12. 2013’ün müzik açısından önemli 7 ânı

    Şu satırları, şüphesiz tüm zamanların en kötü yılı olan ve hâlâ daha bize elinden gelenin en kötüsünü sunmaya devam eden 2013 yılının sonunda yazıyorum. Yine de en azından, hayatı daha az korkunç kılacak pop müzik hâlâ bizimle.

  13. Oh Be Sonunda, The Ringo Jets

    Portekizli gitarist Frankie Chavez, nihayet ilk albümünü yayınlayan The Ringo Jets'i Skype üzerinden Bant Mag. için sorguya çekti.

  14. Dinleme Odası'ndan Haber Var

    En son ne zaman arkadaşlarınızla bir odaya doluşup sevdiğiniz bir albümü baştan sona dinlediniz?

  15. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair bu ayki mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  16. 2013'ün En İyi Filmleri (50-11)

    Her yıl olduğu gibi bu yıla da, vizyon ve vizyondışı ayırt etmeksizin, genel bir bakış atıyor, Türkiye’deki ve tüm dünyadaki festivallerde seyirci karşısına çıkmış, vizyona girmiş filmlerden favorilerimizi sıralıyoruz.

  17. 2013'ün En İyi Filmleri İlk 10

    Ve 2013 Yılın En İyi Filmleri ilk 10

  18. 2013 Sinema - Kişisel Listeler

    Bant Mag. ekibinin ve sevdiğimiz sinema yazarları, oyuncu, yönetmen ve senaristlerin 2013'ten kişisel favorileri...

  19. 2013 Sinema - Yan Listeler

    Bant Mag.'in ilk 50'sine sığdıramadıkları, yılın performansları, teknik anlamda akıl alanları, hayalkırıklıkları, kulağımızın pasını silen soundtrackler'i...

  20. 2013'de Televizyonun En İyileri

    Bant Mag. ekibi 2013'ün önemli bir kısmını televizyon ve şimdilerin yasaklı sitelerinden birinin karşısında geçirdi ve yılın en iyi yeni ve eski dizilerini, hayalkırıklıklarını seçti...

  21. Bu Ay Ne İzlesem?

    Yeni yılla birlikte sinema salonlarında potansiyel Oscar adayı filmlerin bir bir arz-ı endam etmeye başladığı ocak ayında, 2013’ün en sevilen birkaç filmi de nihayet vizyon şansı buluyor.

  22. Sinema Dergisi (Ekim 1994 – Aralık 2013)

    Bu yazıda, geçtiğimiz ay doğru düzgün bir açıklama yapılmaksızın, ekibi tarafından okurlarına bir veda sayısı hazırlatılmaksızın, bir anda kapatılan Sinema dergisiyle ilgiliyle nostaljik hikayeler yoktur. Öfke ve perişanlık vardır. Utanç vardır.

  23. KuirFest

    Pembe Hayat tarafından bu sene üçüncüsü gerçekleştirilen KuirFest, ilk senesinden bu yana toplumsal cinsellik ve LGBTK hakları mücadelesinden dem vuran filmleri Ankaralı sinemaseverlerin beğenisine sunuyor.

  24. 2013 Göze Çarpanları: Saliha Yavuz

    GriZine proje ortağı, Artwalk Istanbul kurucusu ve sanat yöneticisi Saliha Yavuz, naçizane sanatçı keşiflerini, nedenleri ile birlikte sunar. Bol keşifli, sanatlı keşifli yıl olsun!

  25. 2013'ün Öne Çıkan Tiyatro Oyunları

    Biriken kolektifinden tanıdığımız, son dönemlerde İz ve YNT: İLT: Beraberce Ölmek oyunlarında izlediğimiz Okan Urun'a 2013'te en beğendiği tiyatro oyunlarını sorduk.

  26. 2013'ün En İyi 5 Bağımsız Bilgisayar Oyunu

    Bağımsız oyunlardan 2013'te en çok gözümüze çarpanlar bunlar...

  27. 2013'ün Adamlar Yapmış Dedirten Teknolojik Ürünleri

    Aslında az çok sinemayla uğraşmama rağmen, insanların beni neden sürekli teknik ya da teknolojik konularda aradıklarını düşünürken, Melikşah beni arayıp Bant Mag.’ın yeni sayısı için bu yıl beni en çok etkileyen beş (...) yazmamı rica etti.

  28. 2014’te Listeleri Sallayacak 10 Beddua

    Sosyal medya canavarı, gezgin insan Bawer Çakır'a bu sene sinirini bozan politik olayları sorduk, açtı ağzını yumdu gözünü ve bize 2014 için çeşitli beddualar sıraladı.

  29. 2013’den Çeşitli Listeler

    Biraz edebiyat, biraz moda, biraz da tasarım...

  30. PepsiCo Hakkında Bilmediğiniz 10 Şey!

    Dünyanın en büyük çok-uluslu şirketlerinden olan PepsiCo, köklü tarihindeki ayrıntıları ve politikalarıyla sizi şaşırtabilir...

  31. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürleri J. Hakan Dedeoğ[email protected] Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör