“Paris’te ve Fas’ta evlerde ve dünyanın çeşitli yerlerinde stüdyolarda kayıtlar yaptım. Ama ben küçük odamı hepsine tercih ederim.”


Black Dice üyesi Eric Copeland’ın her zaman heyecan ve gizem taşıyan solo üretimlerinin son halkalarından biri olan Joke in the Hole’da yer alan dört şarkının remikslerinden oluşan Remixes isimli EP, 10 Temmuz’da DFA etiketiyle yayınlanıyor. Panda Bear, Anthony Naples, Fhloston Paradigm ve Larry Gus’ın birer Eric Copeland şarkısına yeni perspektiflerle yaklaştığı EP öncesi, Copeland’la remiks kültüründen çalışma biçimlerine, İstanbul’dan yakın gelecekte gezegeni yönetecek olan yeğenine kadar uzanan bir sohbete koyulduk! Bu arada EP’den yayınlanan ilk şarkı da Panda Bear’in remikslediği “Cheap Treat” oldu, eğer hâlâ dinlemediyseniz bir an önce bu nefis remikse kulak verin!

Remiksler için Joke In The Hole albümünü seçmenin özel bir sebebi var mı? Albümle aranda diğerlerine kıyasla daha derin bir bağ var mı sence?
Joke in the Hole için muhtemelen üzerinde çalıştığım hiçbir şeye harcamadığım kadar zaman harcadım. Bir yılımı aldı. Her gün! Bu sebeple şarkı isimlerinden seslere, benim için çok fazla derin bağ var. Benim için ufak da olsa hayal kırıklığı yaratan şey şarkıların dizimi oldu. İlk yaptığım şarkı sıralamasının yayınlanan versiyona göre daha iyi çalıştığını düşünüyorum. Bazıları için küçük bir detay olabilir ama geri dönüp bunu değiştirebilmeyi isterdim. Ama yapamıyorum. Tüm fikirlerimin albümde bir şekilde kendine yer bulduğunu düşünüyorum. Hâlâ albümde bazı komik (albümün ismi gibi) ve karanlık (albümün ismi gibi) anların olduğunu düşünüyorum. Fakat garip bir şekilde, o albümle artık o kadar içli dışlı değilim. Üzerinden çok uzun zaman geçmiş gibi geliyor.

Remiksler için seçilmiş isimler büyük bir çeşitlilik gösteriyor. Yoldaki EP’de remiksleri yapan sanatçıları nasıl seçtin?
Remikslere dair gerçekten pek bir fikrim yoktu. DFA bu dünyayı seviyor ve ben de onların izinden gittim. DFA’in başındaki kişi olan Jon Galkin, bana üç-dört tane hiç dinlemediğim kişiyi dinletti. Ayrıca kendisi büyük bir Panda Bear hayranı ve bana bir remiks için Noah’a ulaşıp ulaşamayacağımı sordu. Bu biraz kulağa üzücü gelebilir ama bu albümü bir tür keşif olarak dinliyorum. Diğer müzisyenlerin benim seslerimle yaptıklarını küçük beklentilerle dinliyorum. Albümü seviyorum.

Senin için en şaşırtıcı olan remiks hangisi oldu?
Larry Gus remiksi beni hâlâ şaşırtıyor. Benim, onun ya da başkasının sesleri hangisi seçemiyorum… Sample dünyasında eşine az rastlanır şekilde müzikal olabiliyor. Şarkıyı kesinlikle kulaklarımdan uzak yerlere taşımış.

İlginç bir şekilde Panda Bear de bu ay bir remiks EP’si yayınlıyor. Onun şarkılarından birine remiks yapacak olsaydın hangi şarkıyı seçerdin?
Yeni albümünden en sevdiğim şarkı “Butcher Baker Candlestick Maker”. Belki o olabilirdi. Gerçekten zor, çünkü onun yaptığı hâliyle de çok seviyorum. Muhtemelen daha ileri bir yere taşıyamazdım. Ayrıca “Mr Noah” şarkısını da seviyorum. Ama remiksler garip bir dünya, belki de en iyisi gözünü kapayıp çok umursamadığın bir şarkı üzerinde daha iyi bir yere getirmek üzere çalışmaktır.

Bir şarkıyı remikslemek, şarkının orijinalinin hissiyatını tamamen değiştirebilir. Bir dinleyici olarak sevdiğin remikslerden bahsedebilir misin? Bildiğin bir şarkının remiksini dinlerken nelere dikkat edersin?
Bu dünya hakkında çok az bilgim var gerçekten. Her zaman Black Dice’ın “Eye” remiksini beğenmişimdir. Bir de genellikle orijinallerinden daha fazla tercih ettiğim reggae dub’ları var. Primal Scream’in, genel olarak orijinalinden bile iyi olarak bilinen Screamadelic remikslerini severim. Bir parçayı remiksleyerek orijinalinden daha fazla bilinir hâle getirmek bir yetenektir. Benim için başarılı remiks budur. Başka birinin, şarkıyı daha iyi yapmasını isterim.

2011 yılında Black Dice’la birlikte İstanbul’da konuğumuz olmuştunuz. Bir sonraki yıl yayınladığınız Mr. Impossible albümünden şarkılar çalmıştınız. O geceden harika anılarımız var. Peki ya sen İstanbul’a ilk ziyaretinden neler hatırlıyorsun?
Konserimiz kimi sebeplerle çalması zor bir şekilde geçmiş olsa da İstanbul’u büyük bir sevgiyle hatırlıyorum. Hatırlarsan benim de doğum günümdü ve harika bir yemek yemiştik. Aaron’la birlikte hamama gitmiştik. Gece olduğunda taksi şoförlerinin şehirde uçtuğunu hatırlıyorum. Bir gün geri dönmek ve daha uzun vakitler orada kalmak harika olurdu.

Animal Collective’den Avey Tare’le kurduğun Terrestrial Tones’la son albümünüzü 10 yıl önce yayınladınız. Yeni bir albüm için çalışmayı hiç düşünüyor musunuz?
Artık iki farklı kıyıda yaşıyoruz ve her yıl en fazla birkaç saat birlikte geçirebiliyoruz. Tones, senelerce birlikte yaşamış olmanın ürünüydü. Aynı evde (ve Dead Drunk’ı kaydettiğimiz Paris’te) olmak üretken olmak için iyi bir yoldu. Eminim ki bir gün birlikte bir şeyler yapmak için doğru fırsat kendiliğinden karşımıza çıkacak ama ikimizin de bunun peşinden koştuğumuzu tahmin etmiyorum. Şu âna kadar yaptığımız şeylerden mutluyum.

Yedi yıl içerisinde yayınladığın EP, uzunçalar ve single’ların sayısının 20 civarında olduğunu göz önüne alınca, epey üretken bir müzisyen olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ki bu istatistik Black Dice albümlerini içermiyor. Bize biraz çalışma metotlarından bahseder misin? Çalışma alanını ve stüdyonu nasıl tarif edersin? Nasıl bir ortamda kendini daha üretken hissediyorsun?
Black Dice neredeyse 10 yıldır aynı prova alanı/stüdyoda çalışıyor. O süre zarfında yaptığım neredeyse her şey o odadan çıktı. En fazla dokuz metrekarelik bir alan. Pencerenin olmadığı bir bodrum katında. Haftanın altı günü, iyi bir yedi saati orada geçiriyorum. Şarkılar bana tamamlandıklarını söyleyene kadar üzerlerinde çalışmaya devam ediyorum. Hayatımdaki en sabit ortam olmayı, bir yandan eğlenmenin tadına vardığım en çılgın yer olarak sürdürüyor. Kapının dışında harika insanlar var. Bir yandan mahkeme kararıyla tahliye edilme tehdidi de o kadar yakın. Kendine ait bir kitabı hak eden bir yer. Bazı günler oraya doyduğumu hissetsem de stüdyonun içinde olmak, en azından yaptığım şeyleri dinleyebilmek benim için çok önemli. Ya da akustik gitar çalmak. Ya da radyoyu hoparlörlerden son seste dinleyebilmek. Günlerce bunları yaparak devam edebilirim, ta ki bir fikir ortaya çıkıp beni tekrar iş başına döndürene kadar. Bu odanın dışında, Paris’te ve Fas’ta evlerde ve dünyanın çeşitli yerlerinde stüdyolarda kayıtlar yaptım. Ama ben küçük odamı hepsine tercih ederim.

Uzun turnelerin yorgunluğunu üzerinden nasıl atıyorsun?
Biraz normallikle? Bir süredir uzun ya da yorucu turnelere çıkmıyorum. Ama hatırladığım kadarıyla, turneden döndüğüm zaman yapmayı en sevdiğim şey evimde ya da şehrimde kendi başıma kalmaktı. Diğer dört kişi karışmadan ne yiyeceğini seçmek bile özgürlüğe kavuşmuş gibi hissettiriyor. Ya da rutininle ilgili hiçbir stres taşımadan yürüyüşe çıkmak.



Şu sıralar kendini beslediğin ana ilham kaynakların neler? (Özellikle müzik dışı lütfen!)
Diğer insanların işlerini takdir ediyorum. Televizyonu, filmleri ve kitapları seviyorum. Sanatçıların hayatlarını duymayı seviyorum. Şu sıralar KLF grubuyla ilgili bir şeyler okuyorum ve kendilerini tek bir şekilde tanımlamamış olma yeteneklerinden ilham alıyorum. New Orleans, Montreal, Madrid ve Kopenhag gibi şehirleri de ilham verici buluyorum. New York’ta evimin yanında olan Secret Project Robot isimli çıkar amacı gütmeyen alanda ikinci bir evim var. Onların bazı işleri yapabilmek için cesurca gözlerini karartmaları da epey ilham verici.

Gelecekle ilgili umutlu olmanı sağlayan şeyler neler?
Gezegeni yöneteceğine inandığım bir yeğenim var. Aksi takdirde, korkarım ki ayvayı yedik. Daha düşük düzeylerde, 20 yılın ardından New York’tan taşınıyorum ve hızlı şekilde çalışıp üretme tempoma döneceğimi umuyorum. Ve bugünün teknolojik ruhunun bir şekilde geri tepeceğini ve gezegene daha sağlıklı şekilde saygı duyarak yaşamaya geri dönebileceğimizi umuyorum. Ama yine de, bunu umut etmekten çok bundan korktuğumu söyleyeyim.

Gelecek planlarından biraz bahseder misin? Yakın gelecekte yeni bir Eric Copeland ya da Black Dice albümü beklemeli miyiz?
Black Dice’ın diğer iki üyesi artık Los Angeles’ta yaşıyor. O yüzden bugüne kadar sahip olduğumuz hızda çalışamıyoruz. Bir yıl önce iki şarkı kaydettik ve onları yakın zamanda miksletip yayınlamayı umuyoruz. Dice bir süredir de erken dönem kayıtlarından gün yüzü görmemiş olanlardan oluşan bir toplama üzerine de çalışıyor. O albüm hakkında ne aşamada olduğumuzdan emin değilim. Jesus Freak isimli yeni bir solo albümüm L.I.E.S. etiketiyle bu sonbaharda çıkacak. Eğer kapak tasarımına karar verebilirsem… Şakalardan oluşan bir de kitap yaptım, a beautiful stumble into my brainAma kitaplar albümlerden daha pahalı ve bu kitap için bir ev bulup bulamayacağımı henüz bilmiyorum. Bunlara ek olarak, tabii ki bazı sürprizler var, göreceğiz…

  1. Toplumun eşiğinden: Masaru Tatsuki

    “Ben sanırım hep ‘toplum’ ile ilgili şüpheleri olan bir çocuk oldum.”

  2. Uzak diyarlar, başka yaşamlar, unutulan zamanlar: The Lost Tribes of Tierra del Fuego

    Bu fotoğraflanmış tanıklığı bu kadar özel yapan asıl şey, bu insanlar hakkında hiçbir şey bilmiyor oluşumuz.

  3. “Bu kitabı hakikaten polis yazdı”: Geleceğe kalacak bir Gezi direnişi hafızası

    Röp: 13melek, Neyir Özdemir - İllüstrasyon: Vardal Caniş Su

  4. Yeni bir kuir görsel kültüre doğru: Kara Pembe Karşı Sanat Kolektifi

    “90’lı yıllarda huzur dolu oturma odalarında, bozulmakta olan ahlakın habercisi televizyonlara dönük koltuklar gösteriyordu ki buralar sistemin evlerdeki sınıfları, ‘haberler’ ise sistemin en disiplinli pasif eğitim programları... ‘Peki 20 yıldır ne değişti?’ diye de soruyoruz.”

  5. 35 yıllık kariyeri ve tüm ihtişamıyla: Marc Almond

    “O her zaman kalbinde hissettiği şeyi yapmaya çabaladı ve diğerleri tarafından kontrol edilmeyi reddetti.”

  6. Sızlanmak yok, umut var: José González

    “Farklı seviyelerde de olsa, iyimserlik her zaman vardı.”

  7. Pek aşina olmadığı remiks dünyasına dalmadan hemen önce: Eric Copeland

    “Paris’te ve Fas’ta evlerde ve dünyanın çeşitli yerlerinde stüdyolarda kayıtlar yaptım. Ama ben küçük odamı hepsine tercih ederim.”

  8. Tüm duygular bir arada: Membranes’den 26 yıl sonra yeni albüm

    Zülal Kalkandelen, sevgili dostumuz, müzisyen ve müzik yazarı John Robb’la 2010 yılında İstanbul’da ağırladığımız efsanevi grubu Membranes’in yeni ve muazzam albümü şerefine koyu bir muhabbete daldı.

  9. Bir elin de sesi olduğunun kanıtı: Byzantion Records & Shows

    Bağımsız müzik sahnesinin en özel oluşumlarından biri Byzantion Records & Shows’la İstanbul sahnesinden hayal ürünü festivallere, zihin açıcı muhabbet.

  10. Teftiş: Ne dinlesek?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz isimler bu ay Tokyo’dan Nijer’e, sörften avangart elektroniklere kadar uzanıyor: Kikagaku Moyo, La Luz, Culprate, Mdou Moctar.

  11. Belirsiz ama merak uyandırıcı: Ziya Demirel’le Altın Palmiye adayı Salı üzerine

    Geçtiğimiz aylarda Cannes Film Festivali’nde en iyi kısa film ödülü için yarışan dokuz filmden biri olan Salı’nın yönetmeni Ziya Demirel’le Cannes tecrübesi, çelişkili karakterler, tiyatro ve endüstri mühendisliği üzerine akıp giden bir sohbet...

  12. Cannes Film Festivali’nin ardından: Tüm sezon konuşulacak 15 film

    Geçtiğimiz mayıs ayında tüm dünyanın gözünü çevirdiği ve en klişe tabirle sinemanın kalbinin attığı Cannes Film Festivali, her ne kadar son 20 yılın en heyecansız yarışmasına ev sahipliği yapsa da, geriye çok konuşulacak bir avuç film bıraktı.

  13. Yeni sezonda da sancılar içinde: Ergen karakterler

    Büyüme sancısı içindeki ergen yavruların kendini keşif öyküleri, karşılarına örülen engelleri aşıp geçme hikâyelerine özel bir ilgi duyanlar için yeni sinema sezonunda bolca örnek mevcut. Bu örneklerin kahramanlarını çeşitli kategoriler altında inceleyelim…

  14. Evde yedi başına: The Wolfpack

    Doğdukları günden beri Manhattan’daki apartman dairelerinden, babalarının yasağı nedeniyle yalnızca birkaç kez çıkmış olan ve hayatı izledikleri filmler kadarıyla bilen Angulo ailesinin altı erkek ve bir kız kardeşinin tüyler ürperten hikâyesine tanık olmaya hazır mısınız?

  15. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler