Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz isimler bu ay Tokyo’dan Nijer’e, sörften avangart elektroniklere kadar uzanıyor: Kikagaku Moyo, La Luz, Culprate, Mdou Moctar.


Image

Tokyo’dan en akışkan hâliyle “iyi hisler”: Kikagaku Moyo
İllüstrasyon: Özgü Aydar

Japon grup Kikagaku Moyo’nun çeşitli röportajlarında ya da web sitelerinde kendi müziklerini tanımlarken kullandığı cümle şöyle: “Feeling good music”. Yani iyi hissetme müziği. Bunu yaparken nispeten karanlık temaları, bol tekrarla sarmal yapılar oluşturan hipnotik ritimleri ve azımsanmayacak miktarda gürültüyü kullandıklarını belirtmek gerek. Sanırım bu oluşumun sonucunun gerçekten iyi hissettiren bir müzik şeklinde olması Kikagaku Moyo’nun müziğini büyülü kılan detaylardan biri.

Krautrock’tan blues’a uzanan paletlerinde bugüne kadar duymadığınız fikirler barındırdıklarını söylemek güç. Akışkanlığı ve alışılmış gitar-bas-davul düzenine dozunu çok iyi belirleyerek ekledikleri sitar katmanı ve söz konusu enstrümanla oluşturulan melodik zenginlik, Kikagaku Moyo şarkılarının öne çıkan unsurları. 2013’te kurulmuş olan ekip, şimdiye dek iki uzunçalar ve bir EP yayınladı. Özellikle 2014 tarihli albüm Forest Of Lost Children, Causa Sui, Neu, The Entrance Band gibi ekipleri sevenler için şiddetle tavsiye edilir. Grubun albümlerindeki sound’dan hiçbir şey kaybetmeden, hissiyatıysa bambaşka seviyelere çekerek devleştiği canlı performansını da bir gün bir şekilde yakalamaya çalışmayı ihmal etmeyin! Grubu ilk kez Psych Lab Eindhoven’daki konserleriyle tanımış biri olarak, sahnede yaptıklarının bir müzik performansından daha fazlası olduğunu vurgulamam gerek! Cem Kayıran

Image

Grunge’ın anavatanından sörf tınıları: La Luz
İllüstrasyon: Berat Pekmezci

Genelde namını grunge müzikle ünlendiren memleketlerden olan Seattle’dan bu kez enfes bir sörf grubu karşımızda: La Luz. 2012’de dört arkadaş olan Shana Cleveland, Marian Li Pino, Alice Sandahl ve Lena Simon’un bir araya gelmesi ile kurulan grup, henüz bir yıllık bir grupken Of Montreal’le turneye çıkıyor. Aynı dönemde yayınladıkları Damp Face EP’leriyle cayır cayır sörf kokan bir albüme imza atan dörtlünün, ilk albümleri It’s Alive da bir o kadar iyi. Dört kızdan oluşan bir grup olmalarına rağmen “girly” ritimlerden uzak duran ve hem sörf’ hem de garaj müziğin hakkını veren işlere imza atıyorlar.

2013’te yayınladıkları enfes albümleri It’s Alive’dan sonra ikinci albümleri Weirdo Shrine, verilen iki senenin ardından ağustos ayında yayınlanacak. Grubun başına gelen çeşitli tatsız olaylar, kazalar vs. gibi zaman kaybettirici detayları da düşünecek olursak, bu albümü en az benim kadar La Luz da bekliyor diyebilirim. Bu albümün en heyecan veren yanı ise bir garaj rock efsanesi Ty Segall tarafından prodüktörlüğünün yapılmış olması. Geçtiğimiz yıl tanışan ve Ty Segall’ın konserlerinden önce seyircilerle buluşan ilk grup olan La Luz, kendisiyle bağlarını koparmamış ve son albümlerini de birlikte kaydetmişti. Albümden dinlediğimiz ilk şarkı “You Disappear”a bakacak olursak, yeni La Luz albümü çok keyifli olacak. Busen Dostgül

Image

Hissedilen, bozulan, tekrar sunulan bir zen duygusu: Culprate
İllüstrasyon: Duygu Topçu

Elektronik müziğin hemen her türünü akustik enstrümanlarla harmanlayan, geçtiğimiz yıllarda Bristol, İngiltere’den çıkan nice yetenekli müzisyenin arasında sağlam duran keşfimizle tanışın: Culprate. Trip hop’tan dubstep’e uzanan geniş bir ses yelpazesi var Culprate’ın. İşlerini farklı kılansa sürpriz unsuru. Müziğe füzyon mutfak çıkarması gibi! Pink Floyd’un, Radiohead’in insanı hipnotize eden harmonisinden bir şeyler var Culprate’ın işlerinde. Hissedilen, bozulan, tekrar sunulan bir zen duygusu, ilginizi her daim canlı tutan bir çok-seslilik var. Her parça tek başına kendine özgü de olsa  çarpışıp, tam kıvamında karışan tüm bu sesler bir araya geldiklerinde ortaya son derece haz verici bir müzik deneyimi çıkıyor. Son albümü Deliverance da, özgürlüğü ve özgünlüğüne yaraşır şekilde yeni nesil kitle fonlaması akımının kalelerinden Indiegogo sitesi üzerinden dinleyicilerin destekleriyle finanse edilmiş. Albüm, bir elektronik müzik albümünden pek de beklemediğimiz bir şekilde, ksilofon tınılarından, doğu ezgilerinden, saksafon ve keman notalarından, elektrogitar sololarından beslenen çok zengin, yoğun ve eşsiz bir hikâye anlatıyor dinleyiciye.

Geçmiş yıllarda yayınladığı “Moody Antiquities”, “P.G. Rapefruit Latino” gibi parçalarından itibaren süregelen karanlık, kaotik bir duruşu var Culprate’ın. Hiç beklemediğiniz anlarda duyduğunuz arp, gitar ve piyano notalarını işleyişi, vokalleri ve alışılmadık, bir arada düşünmeyebileceğiniz sesleri harmanlamasıyla, kendinizi bir David Lynch filminin içinde de hissedebilirsiniz, geceye Pixie’de başlayıp Sonar’da devam etmişsiniz ve ücra bir grunge barda bitirmeye hevesleniyormuşsunuz gibi de hissedebilirsiniz. İnce bir matematiğin ve adını koyamadığınız başka bir şeyin ürünü Culprate’ın müziği; gizemli, beklenmedik ve aynı anda hem ateşleyip hem de soğuk bir sakinlik verebilen, sarıp sarmalayan bir müzik. Nazlı Dönmez

Image

Afrika çöllerinin esintisi elektriklenirse: Mdou Moctar
İllüstrasyon: Naz Tansel

Nijer’in göçmen halkı Berberler (Tuaregler)’den olan Mdou Moctar, kendi kültürünün eski şarkılarını elektronik gitar öncülüğünde rock formunda yorumlayarak ismini duyurmuş sonrasında da kendi şarkılarını yazmaya başlamış bir müzisyen. Kendi ülkesinde bir kahraman olan Mdou Moctar, bir süredir Avrupa’da konserler vermeye ve yabancı plak şirketlerinden albümler yayınlamaya başladı. Geçtiğimiz seneki Rough Trade toplamasında da yer alan Mdou Moctar, Afrika’dan yakın dönemde çıkan psikedelik rock etkileşimli popüler gruplar Tinariwen ve Tamikrest’ten kendisini ayıran özelliklere sahip.

Mdou Moctar, gitar çalımı ve şarkı yazımında kendine has nüanslar oluşturmayı başarmış bir müzisyen. Vokalleri hiçbir kelimesini anlamayacağınız bir dilde olsa bile kendinizi şarkılara eşlik ederken bulmanız bir hayli olası. Çöl atmosferini çağrıştıran, uzun soluklu şarkıları genellikle tek bir ritim ve basit bir akor yürüyüşü üstüne oluşsa da bu basitlikten dinlemesi keyifli ve rahat, dinleyiciyi yormayan ve ufak ufak hareketlendirebilen bir müzik doğuyor. İki gitar ve bir davuldan oluşan sahne kurulumunda kendisine eşlik eden müzisyenlerin enstrümanlarına pek de hâkim olmayışlarını da belki bu basitliği doğuran etkenler arasında sayabiliriz. Nijer’de altı-yedi senedir müzik sahnesinin en popüler isimlerinden biri olan Mdou Moctar, artık yeryüzünün bu tarafında da ismini duyurmaya başladı. Yakın gelecekte kendisini muhtemelen farklı müzisyenlerle ve prodüktörlerle çalışırken göreceğiz. Ayrıca Tuareglerin anadilinde çekilmiş ilk film olan ve iki gitaristin arasındaki rekabet eşliğinde bir aşk hikâyesi anlatan Akounak Teggdalit Taha Tazoughai filminde de kendi hikâyesine benzer bir senaryonun başrolünde Mdou Moctar’ı izliyoruz. Müzisyenli Yeşilçam filmlerine benzeyen filmi izlerken epey keyif alacağınızı garanti edebiliriz! Cem Kayıran

  1. Toplumun eşiğinden: Masaru Tatsuki

    “Ben sanırım hep ‘toplum’ ile ilgili şüpheleri olan bir çocuk oldum.”

  2. Uzak diyarlar, başka yaşamlar, unutulan zamanlar: The Lost Tribes of Tierra del Fuego

    Bu fotoğraflanmış tanıklığı bu kadar özel yapan asıl şey, bu insanlar hakkında hiçbir şey bilmiyor oluşumuz.

  3. “Bu kitabı hakikaten polis yazdı”: Geleceğe kalacak bir Gezi direnişi hafızası

    Röp: 13melek, Neyir Özdemir - İllüstrasyon: Vardal Caniş Su

  4. Yeni bir kuir görsel kültüre doğru: Kara Pembe Karşı Sanat Kolektifi

    “90’lı yıllarda huzur dolu oturma odalarında, bozulmakta olan ahlakın habercisi televizyonlara dönük koltuklar gösteriyordu ki buralar sistemin evlerdeki sınıfları, ‘haberler’ ise sistemin en disiplinli pasif eğitim programları... ‘Peki 20 yıldır ne değişti?’ diye de soruyoruz.”

  5. 35 yıllık kariyeri ve tüm ihtişamıyla: Marc Almond

    “O her zaman kalbinde hissettiği şeyi yapmaya çabaladı ve diğerleri tarafından kontrol edilmeyi reddetti.”

  6. Sızlanmak yok, umut var: José González

    “Farklı seviyelerde de olsa, iyimserlik her zaman vardı.”

  7. Pek aşina olmadığı remiks dünyasına dalmadan hemen önce: Eric Copeland

    “Paris’te ve Fas’ta evlerde ve dünyanın çeşitli yerlerinde stüdyolarda kayıtlar yaptım. Ama ben küçük odamı hepsine tercih ederim.”

  8. Tüm duygular bir arada: Membranes’den 26 yıl sonra yeni albüm

    Zülal Kalkandelen, sevgili dostumuz, müzisyen ve müzik yazarı John Robb’la 2010 yılında İstanbul’da ağırladığımız efsanevi grubu Membranes’in yeni ve muazzam albümü şerefine koyu bir muhabbete daldı.

  9. Bir elin de sesi olduğunun kanıtı: Byzantion Records & Shows

    Bağımsız müzik sahnesinin en özel oluşumlarından biri Byzantion Records & Shows’la İstanbul sahnesinden hayal ürünü festivallere, zihin açıcı muhabbet.

  10. Teftiş: Ne dinlesek?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz isimler bu ay Tokyo’dan Nijer’e, sörften avangart elektroniklere kadar uzanıyor: Kikagaku Moyo, La Luz, Culprate, Mdou Moctar.

  11. Belirsiz ama merak uyandırıcı: Ziya Demirel’le Altın Palmiye adayı Salı üzerine

    Geçtiğimiz aylarda Cannes Film Festivali’nde en iyi kısa film ödülü için yarışan dokuz filmden biri olan Salı’nın yönetmeni Ziya Demirel’le Cannes tecrübesi, çelişkili karakterler, tiyatro ve endüstri mühendisliği üzerine akıp giden bir sohbet...

  12. Cannes Film Festivali’nin ardından: Tüm sezon konuşulacak 15 film

    Geçtiğimiz mayıs ayında tüm dünyanın gözünü çevirdiği ve en klişe tabirle sinemanın kalbinin attığı Cannes Film Festivali, her ne kadar son 20 yılın en heyecansız yarışmasına ev sahipliği yapsa da, geriye çok konuşulacak bir avuç film bıraktı.

  13. Yeni sezonda da sancılar içinde: Ergen karakterler

    Büyüme sancısı içindeki ergen yavruların kendini keşif öyküleri, karşılarına örülen engelleri aşıp geçme hikâyelerine özel bir ilgi duyanlar için yeni sinema sezonunda bolca örnek mevcut. Bu örneklerin kahramanlarını çeşitli kategoriler altında inceleyelim…

  14. Evde yedi başına: The Wolfpack

    Doğdukları günden beri Manhattan’daki apartman dairelerinden, babalarının yasağı nedeniyle yalnızca birkaç kez çıkmış olan ve hayatı izledikleri filmler kadarıyla bilen Angulo ailesinin altı erkek ve bir kız kardeşinin tüyler ürperten hikâyesine tanık olmaya hazır mısınız?

  15. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler