Brüksel ve İstanbul arasında mekik dokuyan sanatçı Ali Cabbar ile geçtiğimiz ay DEPO’da açılan son sergisi Tipsiz üzerine sohbet ettik. 


27 Kasım’a kadar ziyarete açık olacak sergi, Cabbar’ın 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, 1946’da tek partili dönemin sona ermesinden günümüze Türkiye’nin 70 yıllık demokrasi macerasının görsel bir haritasını çıkartıyor.

Image

Kaneviçe Demokrasi, sergi görüntüsü. Fotoğraf: Levent Kulu

Türkiye demokrasisinin ciddi sıkıntılar içinde olduğu günümüzde yakın geçmişimize biraz da muzır bir perspektiften bakan bir sergi Tipsiz. Bu serginin fikrini nasıl geliştirdiğini biraz anlatır mısın? 

Üretim süreci benim için kesintisiz devam eden, farklı projeleri aynı anda geliştirdiğim bir süreç aslında. Bu sergiye de en baştan “şöyle bir şey yapacağım” diye başlamadım. Kafamda parti amblemleriyle ilgili bir şeyler yapma fikri vardı. Tipografi ve görsel kullanımlarındaki acemilik ilgimi çekiyordu. Bu kadar beceriksizce hazırlanmış grafiklerin insanlara ne ifade edebileceğini düşünüyordum. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından demokrasi nedir, ne değildir tartışmaları başlayınca serginin teması tam olarak şekillendi. Ama bu bir araştırma/belgeleme çalışması değil. Politik pop bir sergi. Ciddi bir konuya esprili bir perspektiften yaklaştım. Mesela Bremen Mızıkacılarından hareketle Demokrasi Mızıkacıları adını verdiğim bir iş yaptım. Parti amblemlerinden yola çıkarak yarattığım üç adet neon iş ve Ali Babanın Çiftliği adlı bir de ses enstalasyonu var sergide.

Sergi aslında pek çoğumuzun ayrıntılarından bihaber olduğu yakın geçmişimize dönerek demokrasi serüveninin görsel izini sürüyor. Serginin araştırma sürecinde yakın geçmişimizle günümüz arasında benzerlikler gördün mü?

Sergi broşüründeki yazısında Beral Madra, “sanatçı, bizi kuşaklar boyunca etkisini sürdüren yetmiş yıllık siyasi manipülasyonun görsel diline dönüp bakmaya zorluyor,” diye yazmış. Ve bu görsel dile dönüp baktığımızda, hem büyük bir uçurum hem de büyük benzerlikler görüyoruz. Ülkede yaşanan değişimin boyutu, serginin bir parçası olan seçim afişlerinde kullanılan söylemlerde net bir biçimde fark ediliyor. Fakir bir ülkenin söylemleri onlar. Yokluklardan söz ediyorlar. Ama bir taraftan da, “ileri bir dünya ülkesi olduk” tarzı kimi sloganlar o zaman olduğu gibi şimdi de kullanılıyor.

Tipsiz‘in kapsama alanı ve senin araştırma sürecinde edindiğin bilgi gözlemlerin üzerinden düşünürsek, Türkiye demokrasi ve seçim tarihinin görsel haritası ve/veya toplumun politik hayal gücü nasıl bir evrime uğradı? 

Görsel harita deyişi buraya çok iyi uydu. Çünkü parti amblemlerinden oluşan yerleştirmenin duvardaki asılışı da aslında bir haritayı anımsatıyor.  Ama tarihsel bir dizin yok, görsel anlamda bana hoş gelen tarzda yerleştirdim. Ve izleyicinin bu parti hangisi, şu ne zaman kurulmuştu diye konuşması, tanıdıklarını bulup çıkarması interaktif bir özellik de kazandırıyor. Geçmişi şimdiye bağlamanın yolu aynı zamanda. Politik hayal gücündeki değişim daha çok insanların taleplerinde kendini gösteriyor. Eskiden zenginlik talebi varken, şimdilerde insanlar demokrasi istiyor.

Image

Ali Cabbar son sergisinde. Fotoğraf: Levent Kulu

Sergide hazırladığınız 50 siyasi parti logosu ve seçim afişleri bulunuyor. Biraz serginin teknik çerçevesinden bahsedebilir misin? Materyal seçimlerine nasıl karar verdin?

Parti amblemlerini tuval üzerine akrilik olarak çalıştım. Amacım eski dönemlerin tabelalarına benzemeleri ve o zamanla şimdi arasında bağ kurmalarıydı. Afişleri kağıt üzere pastelle stencil tekniği kullanarak yaptım. Sokak sanatında kimi zaman siyasi slogan içerikli olarak da kullanılan stencil bu işlere çok uydu. Hayvan portreleri olarak tasarladığım neonlar ve ses yerleştirmesi ise sergiye bütünlük kazandırdı ve aynı zamanda DEPO’nun “Direklerarası” izlenimi veren geniş mekanında teatral bir etki yarattı.

Genel iş üretimine baktığımızda kanvas ve kağıt üzerine yaptığın çalışmalar, fotoğraf, enstalasyon, üç boyutlu işler gibi farklı üretim biçimleri görüyoruz. Bu çok yönlülük senin için ne ifade ediyor? 

Değişik malzeme ve teknik kullanmayı seviyorum. Belki sanata boya ile değil özgün baskı ile başladığım için teknik benim için bir oyun oldu. Belli bir konudaki işi 2-3 değişik yöntemle yapıyorum ve düşünüyorum. Bazen işin ruhu, “beni üçboyutlu yap” diye sesleniyor. Yeni Rakı şişesini kullandığım “Teselli İlacı” adlı işim bu konuda iyi bir örnek. Bir sürü çizimden sonra içinde gerçek rakı bulunan, gerçek rakı şişelerinin üzerindeki etiketleri cam fabrikasında kumlama yoluyla temizleyip, üzerine benim tasarladığım etiketi asitle oyduk, boyadık, filan. Ortaya değişik bir “heykel” çıktı.

Image

Like (Not Love), 2014, 90×90 cm, tuval üzerine arşivsel baskı.

Image

Enjoy Tradition, 2014, 60×85 cm

Çok yönlü üretim haritan içerisinde bir fikir veya ilham noktasının bir işe dönüşmesi süreci nasıl işliyor? Materyale, araçlara, formata nasıl karar veriyorsun?

Cevabını benim de merak ettiğim güzel bir soru. Diğer sanatçılar nasıl çalışıyor bilmiyorum ama benim üretim sürecim hiç başladığım gibi bitmedi. Mesela bir buçuk sene önce Operation Room’da bir “portreler” sergisi yapma planıyla işe başladım, sonunda çok pop diyebileceğim “Teselli İlacı” ortaya çıktı. Tipsiz de bir senelik çalışmanın son üç ayında bugünkü şeklini aldı. Sanat üretiminin en güzel yanı da bu bence. Bir de güncel sanat günlük hayattan çok besleniyor. Politik ve sosyal olaylar yeni bir iş için ilham kaynağı olabiliyor.

Bu aralar ne üzerinde çalışıyorsun? Bizimle paylaşabileceğin, yakın geleceğe dair proje ve fikirler var mı?

Tipsiz sergisi bir kaç gün önce açıldı. Henüz onun yorgunluğunu atmaya çalışıyorum. Ama elimde bitmiş ya da üzerinde çalıştığım birçok proje var. Kentsel dönüşüm ve Dolapdere temalı işim tamamlanmak üzere. Fotoğraf, kolaj ve üçboyutlu işlerden oluşan bir yerleştirme düşünüyorum. Sanat piyasasının yeni merkezi olması beklenen ve büyük umutlar beslenen bu “fakir ama gururlu” mahalle Kurtuluş’taki atölyeme beş dakika yürüyüş mesafesinde. Brüksel’deki atölyem de bir dönüşüm bölgesinde yer aldığı için bu konu çok ilgimi çekiyor. Bu arada önümüzdeki sene Kıbrıs ve Belçika’da açacağım sergilere hazırlanmaya başlamam lazım. Bunlarda neler göstereceğimi henüz ben de bilmiyorum.

Image

System Error, 2014, 60×85 cm

  1. Seramikle dans etmek, rüyaları hayata geçirmek: Johnson Tsang

    Hong Kong’lu sanatçı Johnson Tsang ile, en yakın dostu seramikten ürettiği heykellerindeki beklenmedik gerçekliklerden yola çıkan bir muhabbete dalarak, kafasındakileri, duygularını ve yaratım sürecini anlamaya çalıştık.

  2. Haz ve acı aynı anda hissedilir: Meltem Şahin

    İllüstratör ve animatör Meltem Şahin’den, 11 Kasım’da Mixer’de açılacak, Gilles Deleuze, Friedrich Nietzsche ve Maurice Merleau-Ponty gibi düşünürlerin ele aldığı konuları animasyon ve optik oyuncaklar kullanarak yorumlayan ilk kişisel sergisi “Negative Pleasure”a uzanan kişisel tarihini dinledik.

  3. Aklımdakiler: Gaye Su Akyol

    Dinleyeni tarifi zor bir tutkuyla karşılayan yeni albüm Hologram İmparatorluğu dünyayı ele geçirirken, Gaye Su Akyol’un “dostlar meclisi”nden isimler, Gaye Su’ya merak ettiklerini, aklındakileri sordu.

  4. Alliance, Mumbai ve işbirlikleri: DJ Fitz ve Grup Ses

    18 Kasım’da Babylon sahnesinde Wooden Wisdom eşliğinde bir kez daha güçlerini birleştirecek DJ Fitz ve Grup Ses, Bant Mag. No:53 için sohbete koyuldu.

  5. Müziğin doğasında yaşayan topluluk: Gözyaşı Çetesi

    “Bizi dinlemeyecek insanlara ulaşmaya çalışmak yerine, biz bize kalmayı her zaman tercih ediyoruz”

  6. Önyargısız, küresel ve doğrudan: Glitterbeat Records

    “Müzisyenlere güçlü hikâyelerini paylaşabilmek için bir fırsat vermeye çalışmak bizim için bir onur.”

  7. Arkadaşlığı onurlandırmak: Famous Class ve LAMC

    Son yılların en dikkat çekici bağımsız müzik oluşumlarından Famous Class ve harika serileri LAMC karşınızda.

  8. Collin McClain’in müzikle dolu Türkiye yolculuğu

    “Hepimizin birbirine çok benzerken aynı kültürün içinde ne denli büyük farklılıklar olabileceğini göstermek istedim.”

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. A’dan Z’ye: David Lynch

    Gariplikler, hikâyeler ve unutulmaz karakterleriyle, David Lynch.

  11. Suni bir geçmiş yaratma peşindekiler: Albüm

    Evlat edindiklerini herkesten saklamak için ellerinden geleni yapan bir çift üzerinden memleket hâline kara mizah penceresinden bakan Albüm, Cannes, Sarajevo, Kudüs ve Adana gibi festivallerden ödülle döndü. Filmin ilk uzun metrajına imza atan yönetmeni Mehmet Can Mertoğlu ile söyleştik.

  12. A Monster Calls’un Connor’ı ve beyaz perdenin diğer “bullying” mağdurları

    Bu ay vizyona giren A Monster Calls’un ana karakteri Connor, okulda sürekli zorbalığa maruz kalınca çareyi bir canavarla arkadaşlık etmekte buluyor. Biz de Connor’dan ilhamla, beyaz perdenin farklı çözümlere başvurmuş zorbalık mağdurlarını masaya yatırıyoruz.

  13. Arrival vizyonda: Farklı filmler üzerinden uzaylılarla farklı ilişki biçimleri

    Denis Villeneuve’ün kariyerinin ilk bilim-kurgu filmi Arrival, bu ay vizyona giriyor. Uzaylılarla iletişim kurması için görevlendirilen bir dilbilimcinin hikâyesini anlatan filmin bahanesiyle, sinemada uzaylılarla farklı ilişki biçimlerini inceliyoruz.

  14. Tipsiz: Türkiye Demokrasisinin Görsel Haritası

    Brüksel ve İstanbul arasında mekik dokuyan sanatçı Ali Cabbar ile geçtiğimiz ay DEPO’da açılan son sergisi Tipsiz üzerine sohbet ettik.

  15. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler