“Bizi dinlemeyecek insanlara ulaşmaya çalışmak yerine, biz bize kalmayı her zaman tercih ediyoruz”


Müziğin birleştirici gücüne inanan ve yine müziği hissetmenin en iyi yolunun deneyimden geçtiği fikrini benimseyen Gözyaşı Çetesi, geçtiğimiz ay Garip Davam isimli albümlerini yayınladı. Etraflarında olup biten her şeyin müziklerine katkıda bulunduğunu söyleyen grup üyeleri Umut Arabacı ve Pınar Balcı ile bir haftalık kayıt süreçlerini, yerli sahnenin üretim dinamiklerini ve dahasını konuştuk.

Hemen Garip Davam’ı konuşarak başlayalım istiyorum. Enerjisi oldukça yüksek ve harika bir albüm olmuş gerçekten. Kayıtları da bir haftada gerçekleştirmişsiniz. Daha uzun bir zamana yaysaydınız sonuçları farklı olur muydu sizce? Şimdi dönüp bu söz konusu bir haftayı düşününce aklınıza ilk ne geliyor?

Yorumun için teşekkür ederiz. Senin de gözlemlemiş olduğun gibi bizce de enerjisi yüksek bir albüm oldu. Konserlerde beraber çalarken yaşadığımız hazzı kayıtta yansıtabilmek en büyük isteğimizdi. O yüzden bir hafta aramızda yoğun bir iletişim yaşadık. Daha uzun bir zamana yaysaydık belki o anki enerjiyi, iletişimi kaybedebilirdik veya çok daha iyi versiyonlar da elde edebilirdik. Biz bir nevi o anın fotoğraflarını çektik, hatasıyla günahıyla stüdyo içinde yaşananları kaydettik. Şimdi albüme geri dönüp baktığımızda teknik olarak ne yaptığımızı çok da umursamadığımız, coşkusunu hiç unutmayacağımız bir hayal gibi geliyor. İlk kayıt deneyimimiz olarak her zaman anılarımızda güzel bir yere sahip olacak bir his kaldı geride. 

“Sonuçta sevdiğimiz müziği yapmak ve paylaşmak bizim için bir ihtiyaç. Bu ihtiyacımızı gidermek adına kendi düzenimizi ve ruh sağlığımızı korumak için çaba gösteriyoruz. Durumlar iyi de kötü de olsa bizim garip davamız devam edecek.”

Geçtiğimiz sene Sofar’a konuk olmanızın yanı sıra birçok farklı müzikseverle buluştuğunuz performanslarınız da oldu. Yerli sahnenin geleceğine dair düşünceleriniz neler? İstediğiniz gibi, yolunda gidiyor mu her şey?

Türkiye’de çalacak mekânların azlığından ve malum ülkemizin şartlarından yaşadığımız üzüntülere rağmen müzisyen dostlarımız gibi biz de her şartta müzik yapmak istiyoruz. Sonuçta sevdiğimiz müziği yapmak ve paylaşmak bizim için bir ihtiyaç. Bu ihtiyacımızı gidermek adına kendi düzenimizi ve ruh sağlığımızı korumak için çaba gösteriyoruz. Durumlar iyi de kötü de olsa bizim garip davamız devam edecek. Şimdilik işler yolunda gitmiyor olabilir, ama üzerimizdeki kara bulutlar dağıldığında yine güzel günler göreceğiz. Daha bir-iki sene öncesine kadar İstanbul’da her gece bir yerlerde canlı müzik dinleyebilirdiniz. On sene öncesine göre bugün alternatif müzik üretimi ve çeşitlilik çok daha fazla ama konser verebilecek mekân sayısı da bir o kadar azaldı. Üzerimizdeki baskıdan kurtulduğumuz zaman memleket inşaat sektöründe olduğundan çok sanatta dünya devi olmaya hazır gibi görünüyor. 

Gruptaki herkes aynı zamanda başka projelerde ve gruplarda yer alıyor. Bunun Gözyaşı Çetesi’ne ne gibi yansımaları olduğunu düşünüyorsunuz?

Gruptaki herkesin ayrı projelerinin olması demek herkesin farklı tarzlarda deneyimler yaşıyor olması demek. Bu da bir müzisyenin daha da deneyim kazanması demek. İnsanın kendini var edebildiği her projenin kendisiyle ve diğerleriyle olan iletişiminde ve gelişiminde çok önemli bir rol oynadığını düşünüyoruz.

Albüm kapağınızın hikâyesi de ilginç. Halil Vurucuoğlu’nun “Zihin” çalışmasını görür görmez, tabiri yerindeyse âşık olmuşsunuz. Nasıl gelişti olaylar?

Öncelikle şunu belirtmek isteriz. Yaptığımız müzik, yaptıkları işlerden gerçek anlamda çok keyif alan ve işini çok iyi yapan insanlarla tanışmamıza vesile oluyor. Bu da en büyük kazancımız herhâlde. Halil ile birkaç sene önce bir dostumuzun stüdyosunda denk geldik. O sıra elinde küçük bir defterin sayfalarını kat kat oyuyordu. O defteri görür görmez yaptığı işe âşık olmuştuk. Oradan ayrılırken ona ümitsizce, “Umarım hayatımızın bir döneminde bir araya gelip beraber bir şeyler yaparız” dedik . Sonuçta gerçekten iyi işlere imza atan bir sanatçı, bizi hiç tanımıyordu. İlerleyen zamanlarda bir baktık Halil konserlere gelmeye başlamış, sevmiş müziğimizi. Bir sene sonra bir konser sonrasında size albüm kapağı yapmak isterim dedi. O dönem yeni yaptığı ve onun da çok sevdiği “Zihin” adlı çalışmasını bize hediye etti. Hâlâ da ürettikleriyle bize görsel olarak, etkileyen değişik bakış açıları kazandıran bir sanatçı. 

Dinleyicilerle konserler yoluyla iletişim kurmayı seven bir grup olmanıza rağmen çok sık konser vermiyorsunuz… Önümüzdeki dönemde sizi daha sık konser verirken görecek miyiz?

Aslında biz de daha sık konser vermek istiyoruz, ama çok da sık değil. Şu an İstanbul’da çalmaktan keyif aldığımız Peyote ve Karga var. Bizi çok heyecanlandıran bir gelişme de Bant Mag.‘ın çiçeği burnunda Havuz‘u. Henüz yolumuz düşmedi ama hâlihazırda bu hafta sonu Havuz’a uğramak için grupça plan yaptık bile. Röportaj yayınlandığında beraber birkaç bira içmiş oluruz Havuz’da. Bizi anlamayacak, dinlemeyecek insanların hepsine ulaşmaya çalışmak yerine, biz bize kalmayı her zaman tercih ediyoruz. Güzel yerlerde, güzel insanlarla keşke her gün çalabilsek evet, ama şu an öyle bir dünyada yaşamıyoruz.

Garip Davam’ı geçtiğimiz sene kaydettiğinizi düşünecek olursak, şimdiye kadar olan zaman diliminde yeni parçalar yazdınız mı? Albümden sonra yazdığınız parçalarda ne gibi farklılıklar gözlemliyorsunuz?

Müzik bizim için bir ihtiyaç demiştik. Tabii ki albüm kaydından sonra dört tane şarkı daha besteledik. Bu şarkıları çalarken ayrı bir haz alıyoruz. Bu şarkıları üç kereden fazla çalamıyoruz provalarda, bayağı taş kesiliyoruz.  Bu dört parçayı çok bekletmeden paylaşmayı planlıyoruz. Bunlar bizim için daha yeni bir müzikal döneme giriyor olmamızın bir işareti. Daha sonra çıkacak şarkıları biz de iple çekiyoruz. Sonuçta biz değiştikçe zevklerimiz ve tarzımız da ona göre şekilleniyor. 

Gözyaşı Çetesi’nin, dinleyiciyle yalnızca canlı performanslar üzerinden iletişim kurmayı tercih eden bir grup olmasından tam bir albüm kaydetmesine kadarki sürecin belirleyicilerinden biraz bahsedebilir misiniz? Konser ve kayıt konusunda ne gibi tecrübeler ve hisler size yön verdi, başkalaştı?

Her şeyden önce çalarken sürprizlerle dolu, kendi içinde değişken bir grubuz. Sonuçta altı farklı karakteri olan müzisyenlerin müzik aracılığıyla aynı frekansta bir şeyler anlatıyor olması çok heyecan verici. Besteleri çalarkenki tavrımız ve aralarda yaptığımız doğaçlamalar o anda bulunduğumuz ruh haliyle değişebiliyor. Birbirimizle ve başka müzisyenlerle yaptığımız müzikal sohbetleri seviyoruz. Bu durum kendi egolarımızı törpülemeyi ve her şeyden önce beraber müzik yapmanın yarısından çoğunun beraber çaldığın insanları dinlemek, ortada çalınan müziği dinleyebiliyor olmak olduğunu anlamamızı sağladı. Herkesin kendini giden müziği bozmadan ifade edebilmesi yeri geldiğinde susup başkalarının ne yaptığını duyup bir şeyler ekleyebiliyor olması gerçek bir iletişim ve etkileşimi sağlıyor. O anda birbirimizin kafasına girebiliyoruz. “Şu anı yaşamak” dedikleri şey bu olsa gerek. Eğer o anda kafan başka yerdeyse ya da orada sevişmek yerine mastürbasyon yapmayı tercih ediyorsan orada dönen etkileşime katkıdan çok zarar veriyorsun. Kayıt döneminde de çok radikal kararlar aldık. Aylardır çaldığımız iki parçayı kayıt yaptığımız stüdyodaki ruh hâlimize göre değiştirip kaydettik. Mesela albümdeki ilk parça bunlardan biri. Şarkının altı dakika olmasının nedeni o anda parçanın değişmesinin gazıyla o kayıtta doğaçlama yapıyor olmamızdı. Şarkıyı kusurları olsa da öyle bıraktık. Her dinlediğimizde gecenin bir yarısı stüdyoda hepimizin dans ederken ve çalarkenki hâlimize ışınlanıyoruz. 

Yakın zamanda tıpkı albüm kapağınızda da olduğu gibi ilk görüşte veya dinlediğinizde etkilendiğiniz çalışmalar oldu mu?

Biz müziği dinlemekten çok deneyimlemeyi seven insanlarız. Tabii ki etrafta çok severek takip ettiğimiz değerli çalışmalar var ama deneyim bizim için ayrı bir keyif statüsünde. Organik bir şekilde sürprizlerle işleyen bir şeyin içinde olmanın hazzını anlatamayız; ancak deneyimleyerek anlaşılabilecek bir şey. Bir ay önce aletlerimizi alıp Kabak koyundaki Latcho Camping’de bir hafta kadar kaldık. Oranın sahibi Ali İncekara, ekibi ve orada rastladığımız müzisyenlerle gece gündüz beraber çaldık. Özellikle Ali’nin çaldığı perküsyonlar bize ilham kaynağı oldu. Dört saat kesintisiz çalmışız bir gün. Neyse ki her şeyi de kaydetmişiz. Toplamda on saatten fazla ses kaydı var, o bir haftadan. Orada yaşadığımız kafa İstanbul’a döndüğümüzde hemen yeni şarkılardan birine düzenleme olarak yansıdı. Resmen ufkumuz açıldı. Herhangi bir şeyden de etkilenebiliyoruz, sokakta peşimize takılıp bizimle yaşamaya başlayan dev sokak köpeği kızımız Nazo’nun bakışlarından bile.

  1. Seramikle dans etmek, rüyaları hayata geçirmek: Johnson Tsang

    Hong Kong’lu sanatçı Johnson Tsang ile, en yakın dostu seramikten ürettiği heykellerindeki beklenmedik gerçekliklerden yola çıkan bir muhabbete dalarak, kafasındakileri, duygularını ve yaratım sürecini anlamaya çalıştık.

  2. Haz ve acı aynı anda hissedilir: Meltem Şahin

    İllüstratör ve animatör Meltem Şahin’den, 11 Kasım’da Mixer’de açılacak, Gilles Deleuze, Friedrich Nietzsche ve Maurice Merleau-Ponty gibi düşünürlerin ele aldığı konuları animasyon ve optik oyuncaklar kullanarak yorumlayan ilk kişisel sergisi “Negative Pleasure”a uzanan kişisel tarihini dinledik.

  3. Aklımdakiler: Gaye Su Akyol

    Dinleyeni tarifi zor bir tutkuyla karşılayan yeni albüm Hologram İmparatorluğu dünyayı ele geçirirken, Gaye Su Akyol’un “dostlar meclisi”nden isimler, Gaye Su’ya merak ettiklerini, aklındakileri sordu.

  4. Alliance, Mumbai ve işbirlikleri: DJ Fitz ve Grup Ses

    18 Kasım’da Babylon sahnesinde Wooden Wisdom eşliğinde bir kez daha güçlerini birleştirecek DJ Fitz ve Grup Ses, Bant Mag. No:53 için sohbete koyuldu.

  5. Müziğin doğasında yaşayan topluluk: Gözyaşı Çetesi

    “Bizi dinlemeyecek insanlara ulaşmaya çalışmak yerine, biz bize kalmayı her zaman tercih ediyoruz”

  6. Önyargısız, küresel ve doğrudan: Glitterbeat Records

    “Müzisyenlere güçlü hikâyelerini paylaşabilmek için bir fırsat vermeye çalışmak bizim için bir onur.”

  7. Arkadaşlığı onurlandırmak: Famous Class ve LAMC

    Son yılların en dikkat çekici bağımsız müzik oluşumlarından Famous Class ve harika serileri LAMC karşınızda.

  8. Collin McClain’in müzikle dolu Türkiye yolculuğu

    “Hepimizin birbirine çok benzerken aynı kültürün içinde ne denli büyük farklılıklar olabileceğini göstermek istedim.”

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. A’dan Z’ye: David Lynch

    Gariplikler, hikâyeler ve unutulmaz karakterleriyle, David Lynch.

  11. Suni bir geçmiş yaratma peşindekiler: Albüm

    Evlat edindiklerini herkesten saklamak için ellerinden geleni yapan bir çift üzerinden memleket hâline kara mizah penceresinden bakan Albüm, Cannes, Sarajevo, Kudüs ve Adana gibi festivallerden ödülle döndü. Filmin ilk uzun metrajına imza atan yönetmeni Mehmet Can Mertoğlu ile söyleştik.

  12. A Monster Calls’un Connor’ı ve beyaz perdenin diğer “bullying” mağdurları

    Bu ay vizyona giren A Monster Calls’un ana karakteri Connor, okulda sürekli zorbalığa maruz kalınca çareyi bir canavarla arkadaşlık etmekte buluyor. Biz de Connor’dan ilhamla, beyaz perdenin farklı çözümlere başvurmuş zorbalık mağdurlarını masaya yatırıyoruz.

  13. Arrival vizyonda: Farklı filmler üzerinden uzaylılarla farklı ilişki biçimleri

    Denis Villeneuve’ün kariyerinin ilk bilim-kurgu filmi Arrival, bu ay vizyona giriyor. Uzaylılarla iletişim kurması için görevlendirilen bir dilbilimcinin hikâyesini anlatan filmin bahanesiyle, sinemada uzaylılarla farklı ilişki biçimlerini inceliyoruz.

  14. Tipsiz: Türkiye Demokrasisinin Görsel Haritası

    Brüksel ve İstanbul arasında mekik dokuyan sanatçı Ali Cabbar ile geçtiğimiz ay DEPO’da açılan son sergisi Tipsiz üzerine sohbet ettik.

  15. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler Doruk [email protected] Güran / illü[email protected] Melikşah Altuntaş / [email protected] Nural / [email protected] Kayıran / mü[email protected] Dostgül / [email protected] Cuylan [email protected] Mazonowicz / [email protected] yazı işleri Aycan Taşyü[email protected] [email protected] Naz İ[email protected] [email protected] reklam ve pazarlama Yetkin [email protected] katılımcılar Yiğit Atılgan, Berkay Dağlar, İhsan Tarık, Zeynep Naz İnansal, Gizem Winter, Atlan Toygar Rona, Utr, Irmak Hatipoğlu,Nur Gürbüz, Nazlı Dönmez, Çağrı Odabaşı, Enes Diriğ, Ethem Onur Bilgiç kapak görseli Johnson Tsang bant mag. mekan Moda Mektebi Sokak. No:26/A Moda, Kadıköy, İstanbul – 0216 418 28