Uykusuzve Hortlak dergilerindeki üretimleriyle ve kendilerine has mizah anlayışlarıyla tanıdığımız Erman Çağlar ve Ender Yıldızhan’ın Merve D. Yıldırım’la birlikte hayata geçirdikleri Yıllık İzin, Sırtlan Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı. Meltem isimli bir karakterin yıllık izninde erkek arkadaşıyla gittiği Hollanda’yı, İstanbul’dan yanında götürdüğü tüm iç sıkıntılarıyla birlikte gezişini takip ettiğimiz, ilginç bir anlatıyı da beraberinde getiren çizgi romanı Çağlar ve Yıldızhan’la konuştuk.


Image

Kitaptaki kimi çizimler ve detaylar Utrecht ve Amsterdam gibi şehirlerin turistik yerleriyle birlikte çok fazla bilinmeyen kimi köşelerinde geçiyor. Yıllık İzin için Hollanda’yı seçmenizin ardında ne var? Fikir, kendi yaptığınız bir tatilin ardından mı ortaya çıktı?

Ender Yıldızhan: Benim çok yakın arkadaşım üniversiteden sonra Hollanda’ya taşındı. Geçen sonbahar ilk kez ziyaret edebildim. Kitaptaki mekânlar Hollanda’da gördüğüm gerçek mekânlar, ama karakterler gerçek değil. Çizimleri görenler o yerlerin gerçek halini de merak eder belki diye kitabın sonuna Google’dan bulunabilecek şekilde yer isimlerini ekledim.

Erman Çağlar: Ben Utrecht’e hiç gitmedim, şehri Ender’in çizimlerinden tanıdım. Şehri tanıyan, orada yaşayan bir arkadaşlarıyla gezdikleri için onun rutinine dahil olmuşlar, turistin kendi başına bulamayacağı yerlere sızmışlar. En güzel tatil de budur.

“BANA ÇOK AĞIR GELEN, BAZEN TAŞIMAYI BİLİNÇLİ OLARAK SEÇTİKLERİ YÜKLERİ VAR TANIDIĞIM KADINLARIN. ELİMDEN GELDİĞINCE MELTEM HANIM ÜZERİNDEN ANLAMAYA ÇALIŞTIM NASIL BİR ŞEY OLABİLECEĞİNİ.”

-Erman Çağlar

Alışılmış çizgi roman sunumunun dışına taşıyor Yıllık İzin. Bence bu, sürekli iç sesini takip ettiğimiz bir karakter için çok doğru bir anlatımı da beraberinde getiriyor. Kitabın hazırlık aşamasında nasıl bir çalışma metodu izlediniz? Bir sayfa metin – bir sayfa çizim görme fikri nasıl gelişti?

E.Y.: Kitap yapalım diye başlamamıştık o yüzden öyle oldu. Ben Erman’la birlikte köşe yapmayı çok istiyordum, hattâ birkaç denememiz de olmuştu ama yayımlanmadılar. Ben yine de arada çizip çizip Erman’a yolluyordum. Bu çizimlere de Hollanda’dan döndüğüm hafta başlamıştım. O hafta çok sıkılmıştım. Yıllık izninizi hayatınıza uzaktan bakacak kadar uzatmak çok iyi bir şey olmayabilir. Hollanda’da otobüs durağında tavşan görünce falan dengem bozulmuştu. Akşam işten geldiğimde orada gördüğüm hayvanları çiziyordum. Her akşam bir kare çiziyordum. Merve de parkların resmini yapıyordu. Erman, “Bunlarla bir şey yapabiliriz, üzerine çalışabiliriz” dedi. Çizmeye devam ettim. Öyküye dönüşebilsin diye Erman’ın istediği eklemeleri, değişiklikleri yaptık. Erman resimlere bakarak öyküyü yazdı. Kendimizi eğlendirerek, biraz amatörce çalıştık. Kitap yapacağımızı baştan bilseydik, bir hazırlık aşaması filan olsaydı belki sonunu getiremezdik. Üzerinde konuştukça, insan yapmış bitirmiş gibi hissediyor.

E.Ç.: Ender’in çizdiği kareler üzerine metin gelecek kaygısı olmadan çizilmişti, kompozisyonları resim gibiydi. O bütünlüğü bozmak istemedim, metinleri resimlerin yanına yazmaya başladım. Hikâye ilerledikçe metin–çizim ayrımını yurt dışı tatillerinden maksimum faydayı sağlamaya çalışan çiftin çabası ile Meltem Hanım’ın geçmeyen iç sıkıntısı arasındaki kopukluğu güzel ifade ettiğini fark ettik. Ender’in dediği gibi işe “Kitap yapıyoruz” diye girseydik metin büyük ihtimalle başka türlü olurdu.

Meltem karakterinin ortaya çıkışı nasıl oldu? Çevrenizdeki kişilerden yola çıkarak yaratılmış bir karakter olduğunu söyleyebilir miyiz?

E.Y.: Ben izne ayrılmadan önceki hafta fakülte sekreterimiz izne ayrılmıştı. Benim bir hafta onun yerine bakmam gerekti. O hafta da işten döndüğümde sekreterimizin odasını çiziyordum. O çizimler de bir kenarda duruyordu, bu öyküye ekledik. Odası gerçek. Ama öyküsü tamamen Erman’a ait. Tipini çizerken de Merve’ye benzetmiş olabilirim.

E.Ç.: Meltem benim hayatım boyunca yakından tanıdığım bütün kadınların toplamı gibi. Annem var, babaannem var, eşim var, arkadaşlarım var. Ben mizah dergileri vesilesiyle yıllardır kendimi yazıyorum. Kurmaca karaktere kadın bir karakterle girmem benim cahil cesaretim. Bana çok ağır gelen, bazen taşımayı bilinçli olarak seçtikleri yükleri var tanıdığım kadınların. Elimden geldiğince Meltem Hanım üzerinden anlamaya çalıştım nasıl bir şey olabileceğini.        

Meltemin Hollanda’daki parkları gezerken, İstanbul’daki evini, ailesini düşündüğü ve aralarında tedirgin edici benzerlikler kurduğu bölümde Merve’nin desenleriyle birlikte farklı bir estetik ve desenler karşımıza çıkıyor. Spesifik olarak bu bölümü böyle kurgulamanızın sebebi neydi?

E.Ç.: Merve’nin desenleri, benim kendi Avrupa tatillerimde “aman parkları bahçeleri de göreyim” endişesiyle acele acele gezdiğim parkların beynimde birbirine geçen fotoğraflarının gerçeğe çok yakın bir tasviri gibiydi. Yeşil ve medeniyet çarpması gibi bir şey.

E.Y.: Yazı ve resmin tamamen aynı şeyi anlatmaması tercih ettiğimiz bir şeydi. Öykü bittikten sonra geri dönüp tekrar bakmak zorunda kalmak bence güzel bir şey. Öyle yapmaya çalıştık. Erman olayları anlattı. Ben mekânları anlattım. Ama ben de renk bilmiyorum, Merve de yağlı pastellerle yaptığı desenleriyle kitabın rengini bulmuş oldu. Ayrıca kitabın adını da o buldu. Benim aklımdaki isim kötüydü.

“BEN İLK DEFA METNİ BANA AİT OLMAYAN BİR İŞ ÇİZDİM. BİZDE YAZMADAN ÇİZENE CAHİL DERLER. HAKLILIK PAYVAR ÇÜNKÜ YAZI OLMADAN GERÇEKTEN BİR ANLAMI OLMUYOR. O GERİLİMİ HEP ÜZERİMDE HİSSETTİM, ÜZERİMDEN ATMAYA ÇALIŞTIM. YAZMADIĞIM FARK EDİLMESİN DİYE ELİMDEN GELDİĞİNCE İYİ ÇİZMEYE ÇALIŞTIM.”

-Ender Yıldızhan

Çizgi roman dergiciliğini yeniden canlandırmak için kolları sıvayan Hortlak ve yeni açılan yayın evleriyle birlikte birçok yazar ve çizerin hikâyelerini bu formata taşımaya daha fazla eğildiğini görüyoruz. Son yıllarda yerli ve bağımsız çizgi romanların da sayısı gittikçe artıyor. Sizden önümüzdeki dönemlerde daha fazla bu tür çalışmalar beklemeli miyiz? Günümüz çizgi roman sahnesine dair yorumlarınız neler?

E.Y.: Ağzınızdan bal damlıyor. Çizgi roman dünyasını konuşacak kadar bir iş yapmadık sanırım. Kitabımızın 16×16 cm olduğunu hatırlatmak isterim. İnternette dev duruyor kitapçıya gidince hayal kırıklığı olmasın. Mutlaka başka işler de yapacağız.

E.Ç.: Çizgi roman hikâye anlatmanın çok zarif, çok incelikli bir yolu. Her nesil tekrardan keşfedecektir, tekrardan heyecanlanacaktır diye düşünüyorum. Trash metal gibi. Ben işin kolay ucundan tuttuğum için Ender yapmak istediği sürece birlikte daha işler yaparız diye umuyorum.

İkinizin de dergilerde yayınlanan çalışmalarında, insanlar ve yaşantıların sıradanlığının üzerinde duran, buradan bir mizah çıkaran yaklaşımlarına rastlamak mümkün. Aslında okuyucuların yakından tanıdığı hisler üzerine kurulu bir absürtlük kendini hissettiriyor. Yıllık İzin’de de buna benzer bir durum var. Size göre Yıllık İzin’i diğer çalışmalarınızdan ayıran detay nedir?

E.Y.: Ben ilk defa metni bana ait olmayan bir iş çizdim. Bizde yazmadan çizene cahil derler. Haklılık payı var çünkü yazı olmadan gerçekten bir anlamı olmuyor. O gerilimi hep üzerimde hissettim, üzerimden atmaya çalıştım. Yazmadığım fark edilmesin diye elimden geldiğince iyi çizmeye çalıştım. Bir de ortak iş yapmak genelde zordur ama Erman’a çok güveniyordum, o yüzden hiç sorun yaşamadık. Başka bir farkı olmadı benim için. Köşede de elimdeki parçalara bakıp bunlara ne olur diye düşünüyordum, bunda da öyle oldu.

E.Ç.: Ben de Ender ve Merve’nin bitmiş işlerini bir hikâye içerisinde tekrar düzenlemeye çalıştım. Yazarlık açısından daha önce hiç denemediğim bir şeydi. Elimdeki malzemenin değerini düşüreceğim, hakkını veremeyeceğim kaygısı hiç geçmedi. Hâlâ da dönüp bakıyorum. Köşeyi yazarken zora düştüğümde başvurduğum bazı küçük cinlikler var, dönüp dolaşıp ziyaret ettiğim bazı konular var. O yollara girmemeye çalıştım, kitabın kendine ait bir dili olsun diye uğraştım.

Ayrı ayrı, size ilham veren, çalışmalarını mutlaka takip ettiğiniz çizgi roman sanatçıları ve serilerden bahseder misiniz?

E.Y.: Ben çizgi romanı hep mizah dergilerinden takip ettim. UykusuzNaber ve Hortlak’taki herkes bana ilham veriyor. Ve Sinem’i, Tübitak’ı çok seviyorum. Fırat Yaşa’nın birkaç ay önce çıkan Tepe kitabını da çok beğendim. Bunların dışında Cem Dinlenmiş’e nerede rastlasam bakarım. Yabancı bağımsız çizgi romanlar pahalı oldukları için ve çok az yerde satıldıkları için takip etmek zor, yeni yeni öğreniyorum. Karakarga Yayınları ve Sırtlan Kitap, çeviri çizgi roman basıyor bu aralar; onları gördükçe içlerine bakıyorum, beğenirsem alıyorum. Maus güzelmiş, ben yeni okudum. Geçen ay 5000 km Per Second diye bir çizgi roman okudum, çok beğendim.

E.Ç.: Ben genelde Ender’in elinde ne görürsem onu alıyorum. İyisini buluyor Ender. Emrah Ablak, Memo Tembelçizer, benim çocukluğumdan beri her işini takip ettiğim insanlar. Suat Gönülay’ın eski işlerini dönüp dönüp okuyorum. Yabancılardan Matt Groening’in Life is Hard serisini çok sevmiştim, ilk aldığım yabancı çizgi roman olduğu için olabilir. Bir de Drawn & Quarterly’den çıkan çoğu iş iyi oluyor.

Önümüzdeki yıla dair ne gibi planlarınız var? Yeni bir seri ya da yayın görünüyor mu ufukta?

E.Y.: Elimizde bir şeyler var. Mutlaka yapacağız.

E.Ç.: Güzel şeyler olacak. 

Image

  1. Aklımdakiler: This Magical Depression – Aylin Güngör

    Aylin Güngör’ün esaslı bir teşhis girişiminde bulunduğu This Magical Depression adlı fotoğraf serisi izleyiciyle beşi bir yerde bir kitap seti formunda buluşmuşken, seriyi takibe almış farklı sanatçıları aklındaki soruları Güngör’e yöneltmeleri için görevlendirdik.

  2. Absürdün realizmi: Juan Ford

    Avustralyalı sanatçı Juan Ford ile doğa, teknik ve hiperrealizm üzerine bir sohbet...

  3. A’dan Z’ye: Leonard Cohen

    Albümleri, kitapları, ilham kaynakları, dostlukları ve kendine has yaşantısıyla; Leonard Cohen...

  4. Herkes Walkman’ini buldu mu?: 2016 kaset raporu

    Heyecan verici tasarımlar, yenilikçi fikirler ve kendini adamış oluşumlarla kaset kültürü emin adımlarla geri döndü. Peki 2016’da kaset namına neler oldu?

  5. Yeni albümden hemen önce: Da Poet

    “Beni çalışırken motive eden şey yaratıcı olurken dinleyenin de ruhunda bir yere dokunabilmek.”

  6. Fotoğraf ve alıntılarla 10 günlük RBMA Radio İstanbul serüveni

    11-20 Kasım aralığında gerçekleşen Red Bull Music Academy Radio İstanbul'dan bir seçki...

  7. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  8. Tereddüt’ten ilhamla: Türkiye sinemasından 10 unutulmaz kadın karakter

    Bu ay gösterime giren Yeşim Ustaoğlu’nun Tereddüt’ü, güçlü kadın karakterleriyle, yerli sinemanın muazzam kadınları arasında gezinip dünyalarını anlamaya çalışmak için ilham verdi

  9. Nocturnal Animals ve beyaz perdeden gerçek olsun istediğimiz kitaplar

    Tom Ford’un bu ay vizyona giren filmi Nocturnal Animals, roman okuyan bir karakterle okuduğu romanın hikayesini iç içe geçiriyor. Biz de bahaneyle, beyaz perdeden gerçek olsun istediğimiz kitapları inceliyoruz.

  10. La La Land vesilesiyle: Şehriyle özdeşleşmiş müzikaller

    Whiplash’le büyük bir çıkış yakalayan yönetmen Damien Chazelle’in yeni filmi La La Land bu ay vizyona giriyor. Bir caz piyanistiyle oyuncunun aşkını Los Angeles üzerinden anlatan müzikalden ilhamla, şehriyle özdeşleşmiş müzikalleri masaya yatırıyoruz.

  11. Basketbolun geçmişi, bugünü ve geleceği: Nike “12 Soles”

    Nike’ın basketbol tarihine yön veren tasarımları ve birçok önemli oyuncu ile özdeşleşen ikonik ayakkabılarına geçtiğimiz günlerde Dubai’de yapılan lansman ile 12 harika tasarım daha eklendi.

  12. Dönüşümlere açık isimsiz dünyalar: Maram Maatouq

    17 Aralık Cumartesi Bant Mag. Mekân'da açılacak "Mevsimler - Fasıl IV" sergisinde Büyük Ev Ablukada ve Her An Her Şey Olabilir ekiplerinden de tanıdığımız çok yönlü sanatçı Gülin Kılıçay ile birlikte işlerini göreceğimiz, yaklaşık üç yıldır Sakarya'da yaşayan Suriyeli sanatçı Maram Maatouq'tan hikâyesi ve ona ilham veren şeyleri dinledik.

  13. Beklentileri değiştirmeye çalışma hâli: Gülin Kılıçay

    17 Aralık Cumartesi günü Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl IV sergisinde Suriyeli sanatçı Maram Maatouq ile birlikte işlerini ilk kez izleyiciyle paylaşacak Gülin Kılıçay’dan resimle arasındaki ilişkiyi dinliyoruz.

  14. Karaköy’e inen görünmez kentler: Loyelow

    Müzik üretimlerini Ah! Kosmos olarak sürdüren Başak Günak’ın, kavramsal sanatçı ve yazar Deniz Gül ile, Norgunk’tan yayımlanan ve yaşadığımız coğrafyanın “düşük sarı” bir anlatısını sunan son kitabı Loyelow üzerine yaptığı derinlemesine sohbete davetlisiniz.

  15. İç sıkıntısıyla dolu Hollanda tatili: Yıllık İzin

    Uykusuz ve Hortlak dergilerindeki üretimleriyle ve kendilerine has mizah anlayışlarıyla tanıdığımız Erman Çağlar ve Ender Yıldızhan’ın Merve D. Yıldırım’la birlikte hayata geçirdikleri Yıllık İzin, Sırtlan Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı.

  16. Asıl amacını aşıp var olmayı sürdüren yapılar: Lost Utopias

    Amerikalı fotoğraf sanatçısı Jade Doskow ile uzun yıllardır peşinde olduğu fantastik dünya fuarı binalarını ve deneyimlediği fuar alanlarını konuşma fırsatı yakaladık.

  17. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler