Yemenli kadınların sözlü tarihi ve eski yıllara dayanan dayanışma kültürünü İsrail’de liste başına taşıyan ve dünyaya yaşamı kucaklayan pozitif enerjisini salan Haim kardeşler Türkiye’deki ilk konserlerine hazırlanırken, gelenekselle kurdukları bağları nasıl güncele taşıdıklarını ve 2018’de yayınlanacak yeni albümün detaylarını anlattılar.


2015 yılı mart ayında “çölden getirdiği taptaze tınılarla” ansızın internete düşen ve kısa sürede viral bir videoya dönüşen “Habib Galbi”, A-WA’yı oluşturan üç kardeşin renkli, yaratıcı ve groove dolu macerasının başlangıcına işaret ediyor. Klipteki çöl topraklarının İsrail’in güneyinde, Haim kardeşlerin çocukluğunu geçirdiği Shaharut kasabasına işaret ettiğini ve parçanın kaybolmaya yüz tütmüş Yahudi Yemen Arapçasında söylendiğini ise sonrasında öğreniyoruz. Yemenli Yahudi bir aileden gelen A-WA, dünyanın dört bir yanından milyonlarca insanı ekrandan yakalamakta zorlanmıyor ve yıllar sonra Mizrahim (Orta Doğu Yahudileri) kimliğinin genç nesil tarafından sahiplenmeye başlamasının bir kanıtı olarak, İsrail müzik listelerinde en üst sıraya çıkan ilk Arapça sözlü parçaya imzasını atma onuruna erişiyor. 

Günün çoğunu evde iş yapıp çocuk bakarak, erkeklerden ayrı fakat diğer kadınlarla birlikte geçirmek zorunda kalmış Yemenli kadınların hikâyelerini anlatmak, dertlerini paylaşmak, birbirlerinden derman bulmak için eski yıllarda oluşturduğu birlikte şarkı söyleme geleneğini özümseyerek yola çıkan A-WA, geleneksel sesleri güncel electro-pop ve hip hop tınılar eşliğinde yorumlayarak bağımlılık yaratan sesler ortaya koyuyor. Büyükannelerinin onlara söylediği şarkılar ve anlattığı hikâyeler aracılığıyla Yemenli kadınların sözlü tarihi ve dayanışma kültürüyle küçük yaşta kurmaya başladıkları bağ, çıkış parçasıyla aynı ismi taşıyan ilk A-WA albümünün de temelini oluşturuyor. 23-24 Eylül tarihlerinde A-WA, Türkiye’de ilk konseri için Babylon sahnesini renkleriyle boyamaya hazırlanıyor. Biz de gruptan gelenekselle kurduğu bağları nasıl güncele taşıdığını ve 2018’de yayınlanacak yeni albümünün detaylarını dinliyoruz. 

Yemen müziği gelenekleriyle tanışmanıza dair çocukluğunuzdan hatırladığınız detaylardan kısaca bahsedebilir misiniz?
Büyükbabamızın melodik ve neredeyse şarkı söylüyor gibi tınlayan dua etme seansları ilk akla gelenlerden. Büyükannemiz ise Yemen mutfağına özgü çorba ve jachnun ekmeği gibi yemekleri hazırlarken bize Arapça şarkılar söyler, yatağa yatırırken de akıllıca detaylarla bezeli ve mizah bakımından oldukça güçlü Yemen masalları anlatırdı. 

Müziğiniz Yemen kırsalında Yahudi kadınların evde bir arada iş yaparken duygularını, dertlerini ve düşüncelerini paylaşmak için yarattığı şarkı söyleme geleneğinden ilham alıyor. Bu sözlü tarihi araştırdıkça size en heyecan verici gelmiş bir hikâye, söz parçası ya da figür var mı?
Yemen kültürü hakkında ne zaman konuşmaya başlasak ne zaman Yemen şarkıları söylesek hep büyükannemiz aklımıza geliyor. O kadar etkileyici bir kadın ki çocukluğumuzdan beri en büyük ilham kaynaklarımızdan biri. Yemenli bir kadın olarak melodik şarkı söyleme yeteneğine sahip ve çok eğlenceli, sıcakkanlı, alçakgönüllü, onurlu ve akıllı biri. Yaşadığı onca şeye rağmen ayakta kalmış; gücü, zekâsı ve sezgilerini kullanarak ailesini yetiştirmiş.

“MÜZİK GERİLİMLERİ VE ACILARI HAFİFLETMEK, ONLARLA YÜZLEŞMEK VE UMUT EKMEK ADINA MUAZZAM BİR GÜÇ. BU GÜÇ BİZİ ÇOK ETKİLİYOR VE EN BÜYÜK AMACIMIZ DA İNSANLAR NEREDE OLURLARSA OLSUNLAR, ONLARA NEŞE GÖTÜRMEK, İLHAM VERMEK, ONLARI RAHATLATMAK VE GÜÇLENDİRMEK.” 

Image

Geleneksel Yemen şarkılarının çok duygusal ve hüzünlü olduğu izlenimi alıyoruz ki bu halk şarkısı geleneğinde oldukça aşina olduğumuz bir yaklaşım. Siz bu şarkıları alıp yorumlayarak insana kendini çok iyi hissettiren ve keyif veren bir sound ortaya çıkardınız. Mizah anlayışı ve insanı güçlendiren bu tavrın nasıl A-WA’nın müziğinin merkezinde yer aldığını ve bunun Yemenli kadınların toplu şarkı söyleme geleneğiyle nasıl bağdaştığını anlatabilir misiniz?
Müziğimizden yayılan keyifli tınılar bizim hayata karşı pozitif yaklaşımımızı temsil ediyor. Aynı zamanda Yemenli kadınların zor zamanlarını atlatmak için içlerini dökerek yarattığı bağımlılık yaratan duygusal melodileri ve sözlerinde özgürlüğe de bolca alan olduğunu belirtmek lazım. Müzik gerilimleri ve acıları hafifletmek, onlarla yüzleşmek ve umut ekmek adına muazzam bir güç. Bu güç bizi çok etkiliyor ve en büyük amacımız da insanlar nerede olurlarsa olsunlar, onlara neşe götürmek, ilham vermek, onları rahatlatmak ve güçlendirmek.

Yemen’de nesilden nesle aktarılmış geleneksel şarkılardan biri olan “Habib Galbi”nin tarihsel yolculuğu hakkında bize neler anlatabilirsiniz?
Habib Galbi, “Hayatımın Aşkı” anlamına geliyor. Birçok halk şarkısı gibi sözlü bir gelenek olarak bir kadından diğerine aktarılmış ve zaman içinde kendiliğinden birtakım değişikliklere uğramış; her kadın içinden geldiği gibi şarkıdaki bir söz parçasına ya da melodiye bir şeyler katmış. Şarkıyı ele alırken bu kadar esnek davranabilmemizin sebebi de tam olarak buydu. İlk olarak İsrail’e en büyük Yemenli Yahudi göçünün gerçekleştiği 1950’lerin başında, Schlomo Moka adlı erkek bir şarkıcı tarafından kaydedildiğini biliyoruz. Ayrıca şarkının Zion Golan’a ait çok güzel bir yorumu daha bulunuyor. “Habib Galbi”yi kaydederek ve onu kadın perspektifinden yorumlayarak büyük annemizin geleneğini sürdürmüş olduğumuza inanıyoruz. Elbette taze bir sound ve bugüne ait bir prodüksiyon yaklaşımıyla.

Tam da buradan hareketle, geleneksel folk şarkıları üzerinde çalışırken onları güncel pop parçalarına dönüştürmek adına nasıl yaklaşımlar izliyorsunuz? Şarkılarda gerçekleştirdiğiniz yapısal değişiklikleri biraz açabilir misiniz?
İlk albümümüz üzerinde çalışmak uzun ve heyecan verici bir süreçti. İşe şarkıları toplayarak başladık ve ardından evde üzerlerinde çalışmaya başladık. Klavyede beat’ler yazdık, şarkıları yeniden düzenledik ve üzerine vokal aranjmanlarımızı ekledik. Kayıtları da evde gerçekleştirdik ve sonrasında kaydettiğimiz demoları prodüktörümüz Tomer Yosef’a [Balkan Beat Box] yolladık. Stüdyoda şarkılar üzerinde bazı yapısal değişiklikler gerçekleştirdik. Kendi sample’larımızı ekledik, bazı verseleri çıkardık ve yeni nakaratlar, geçiş ve giriş bölümleri ekledik. Tüm bu süreçler sound’umuzun ortaya çıkmasına ve tarzımızı bu şarkılara geçirmemize olanak sağladı.

Bugünlerde ikinci albümümüz üzerinde çalışmaktayız ve yaratım süreci ilk albümden tamamen farklı bir şekilde ilerliyor. Konsept bir albüm üzerinde çalışıyoruz ve ailemize dair hikâyeleri anlattığımız kendi şarkılarımızı yazıyoruz. Sonrasında da bu yeni yaklaşımımızın melodilere ve prodüksiyona nasıl yansıdığını test ediyor olacağız. Çok yakında yeniden stüdyoya gireceğimiz için gerçekten çok heyecanlıyız!

Peki albümü ne zaman yayınlamayı planlıyorsunuz?
Yeni albümümüzü 2018’in bir noktasında yayınlamış olacağız. Daha olgun ve özgüvenli bir albüm olacağına inanıyoruz çünkü kadın olarak, müzisyen olarak ve sanatçı olarak hepimiz çok büyüdük ve olgunlaştık.

Prodüktör koltuğunda yine Tomer Yosef mi oturacak? Bu albüm için planladığınız başka ortaklıklar da var mı?
Bu sefer farklı bir prodüktörle çalışıyoruz. Sıkı durun ve haberlerimizi bekleyin! Farklı müzisyenler, tasarımcılar ve fotoğrafçılarla çalışmak bizim için her zaman çok eğlenceli, ilham verici ve eğitici.

“Habib Galbi”in “çölden taptaze tınılar getiren” özgürleştirici videosunun ardından bir sonraki video çalışmanızda izleyiciyi nerelere sürüklemeyi planlıyorsunuz?
İzleyici “Habib Galbi”nin setini bir nevi takip eden ama aynı zamanda çok daha çılgın ve renkli bir dünyada sinematik bir yolculuğa çıkarmayı planlıyoruz.

A-WA kardeş olarak ilişkilerinizi ne şekillerde etkilemekte?
A-WA olarak birlikte çalışmak arkadaşlığımızı da kardeşliğimizi de eskisinden daha da güçlü kıldı. Artık yalnızca birbirimizin en iyi arkadaşı değil, iş ortağıyız da ve hayallerimizi birlikte gerçekleştirme şansını elimizde tutuyoruz. Her birimiz kendi fikirleri ve kişiliğini masaya getiriyor. Sanatçı ve birey olarak kendimizi çok geliştirdiğimize inanıyoruz.

İsrail’de içinde bulunduğunuz müzik ve sanat ortamından biraz bahsedebilir misiniz?
İsrail’de ve özellikle Tel Aviv’de harika bir müzik ortamı var. Aynı zamanda çok yetenekli modacılar, nefis yemekler, cafeler ve duvarlarda görebileceğiniz çok güzel grafitiler var. Mutlaka gelip görmelisiniz!

Canlı performanslarınızda izleyiciye en çok aktarmak istediğiniz unsurları özetleyebilir misiniz?
İnsanlara ilişki kurabilecekleri hikâyeler anlatmak istiyoruz. Her konserimizle yaşamı kucaklayıp kutladığımıza inanıyoruz ve izleyicilerimizin dans etmesini, kendilerini müziğin özgürleştirici kollarına bırakmalarını umuyoruz.

Müziğiniz Orta Doğu’daki genç kadınlarla nasıl bir iletişim içinde?
Müziğimizin Orta Doğu’daki kadınlara ve tüm dinleyicilere ulaşması bizi çok mutlu ediyor. Müziğimizin kadınlara umut vermesi, onları mutlu etmesi, kim oldukları ve kendilerini nasıl ifade etmek istedikleri konusunda onlara ilham vermesi o kadar büyük bir zevk ki!

Son olarak, A-WA’ya göre farklı kimlikler, sınırlar, farklı zamanlar ve diller arasında köprüler kurmanın özünde ne yatıyor?
Öyle sanıyoruz ki tüm renklerimizle tüm kimliklerimizi kucaklıyor olmamız ve bunu gururla yapıyor olmamız insanların kendilerini bizimle özdeşleştirmesini sağlıyor.

* A-WA, 23-24 Eylül tarihlerinde, Babylon sahnesinde. 

Image
  1. Chewbacca ve arkadaşları aramızdalar: Mako Miyamoto

    Star Wars sayesinde tanıştığımız nazik dev Chewbacca ve arkadaşları dünyamıza gelse ne olurdu? Amerikalı fotoğraf sanatçısı Mako Miyamoto’nun Wookies / Neon Werewolf serisi bu sorunun cevabını hepsi birbirinden eğlenceli, atmosferik, ince detaylarla örülü fotoğraflarla belgeliyor.

  2. Bir kamusal pratik olarak banyo: Ruth Kaplan

    Fiziksellik, sosyallik, mahremiyet, ritüeller, duyusal erotizm, röntgencilik, utanç, arınma gibi katmanlar ve Kanadalı fotoğraf sanatçısı Ruth Kaplan’a göre teatral tabloları andıran kamusal banyolar...

  3. Kişisel dürtüler ve bilimsel merakların hayal gücüne açılan kapıları: Dışarıdan Gelen

    Ankara doğumlu araştırmacı, yazar ve sanatçı C.M Kösemen’in yeni solo sergisi Dışarıdan Gelen 23 Eylül’de Bina/Bant Mag Havuz’da açılıyor. Resmin yanısıra zooloji, paleontoloji, tarih ve mistisizm gibi alanlarla ilgilenen ve araştırma kitapları yazan Kösemen’le yeni sergi, çalışma teknikleri, çok yönlü üretim ve işlevsiz karamsarlık üzerine sohbet ettik.

  4. “Bir rap iyi başlamazsa, iyi rap değildir”: Ezhel ve Büyük Ev Ablukada

    Büyük Ev Ablukada’nın çoğunluğunun azınlığı Canavar Banavar, Galvaniz ve Aslan, Ezhel’le derinlemesine lafladı. 

  5. A’dan Z’ye: Gary Numan

    Kariyerinin yirmi ikinci albümünü yayınlayacak Gary Numan’a dair A’dan Z’ye bilinmesi gerekenler.

  6. Nesilden nesle aktarılan bir müzik dayanışması: A-WA

    Yemenli kadınların sözlü tarihi ve eski yıllara dayanan dayanışma kültürünü İsrail’de liste başına taşıyan ve dünyaya yaşamı kucaklayan pozitif enerjisini salan Haim kardeşler Türkiye’deki ilk konserlerine hazırlanırken, gelenekselle kurdukları bağları nasıl güncele taşıdıklarını ve 2018’de yayınlanacak yeni albümün detaylarını anlattılar.

  7. Bir ideoloji mezarlığı ve müzik: Berlin

    İlginç bir şekilde son on yılda Berlin’in techno, endüstriyel müzik, karşı-kültür, squat hareketi gibi mevzularını konu edinen hiçbir yazar bu ağır yükün altından kalkabilmiş değil ve Berlin’de yaşamış bir Amerikalı olan Paul Hockenos’un kaleme aldığı, geçtiğimiz Haziran ayı yayımlanan Berlin Calling de bir istisna yaratmıyor.

  8. Yeni albümler, konseptler ve yaratıcı süreçler üzerine: Goralı ve Reverie Falls On All

    Müzikal serüvenlerinde birçok kez yolları kesişen Goralı, Reverie Falls On All’u, yeni üretimleri üzerinden bir sohbete koyulmaları için bir araya getirdik. Yılın en etkileyici kayıtlarından Qualia ve Stellar Stream’in perde arkasına buyurun.

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. Tansiyon oynatan filmleriyle: Michael Haneke

    Gerçeğin soğuk tokadını, burjuvazinin iki yüzünü ve kibrin karanlık geçmişini çektiği akıl almaz filmler üzerinden akıl ve ruh sağlığımıza enjekte eden, sinemanın eşsiz mucizelerinden Michael Haneke’nin ilk filminden, bu ay Filmekimi’nde izleyeceğimiz son filmi Happy End’e uzanan gergin bir yolculuğa hazır mısınız?

  11. Cebi sorular ve yanıtlarla doldurmak: İşe Yarar Bir Şey

    Yönetmen Pelin Esmer’le buluştuk ve kendisinden 36. İstanbul Film Festivali’nden FIPRESCI Ödülüyle ayrılan, 27 Ekim’de vizyona girecek, senaryosunu Barış Bıçakçı’yla yazdığı son filmi İşe Yarar Bir Şey’i dinledik.

  12. Türkiye sinemalarından küçük mutluluklar: Yeniden gösterim furyası

    Yaz aylarında yeniden sinema salonlarına yolu düşen Kieslowski şaheseri Three Colors üçlemesi, Jim Jarmusch harikası Night On Earth, bilim-kurgu klasiği Terminator 2: Judgment Day ile hararetlenen yeniden gösterim furyası, yeni sezonda da güçlü bir sinefil coşkusu yaratmaya devam edeceğe benziyor.

  13. Gözden kaçmaması gerekenler: 15. İstanbul Bienali

    Elmgreen ve Dragset’e emanet edilen 15. İstanbul Bienali bu yıl “İyi Bir Komşu”yu tanımlamaya çalışıyor. Bu vesileyle bienale göz atıp atlanmaması gerekenlere baktık.

  14. “Rick and Morty” fırtınasından önce: Animasyon dostlukları

    Adult Swim’in fenomen animasyon serisi Rick and Morty’den önce hayatımıza giren ikililer.

  15. “Sayborglar hâlâ hayatta ve keyifleri yerinde”: Joe Dumit

    California Üniversitesi Davis kampüsünde antropoloji, bilim ve teknoloji çalışmaları ve performans sanatları programlarında dersler veren Joe Dumit, sayborglara “değiştirilmiş insanlar” olarak yaklaşıyor ve hepimizin birer sayborg olduğunu iddia ediyor.

  16. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler