“Böylesi müzisyenlerle sahnede olmak çok eğlenceli. Orada hiçbir ego yok.”


Göz kamaştırıcı kariyeri boyunca Herbie Hancock’tan Erykah Badu’ya, Mos Def’ten Kendrick Lamar’a sayısız isimle yolları kesişen ve her yeni müzikal projesiyle farklı sulara dalmaktan çekinmeyen Robert Glasper, taptaze altılısı R+R=Now ile 25. İstanbul Caz Festivali’ne konuk oluyor.

Glasper’la birlikte Derrick Hodge, Terrace Martin, Christian Scott aTunde Adjuah, Justin Tyson ve Taylor McFerrin’in yer aldığı R+R=Now, son yılların en heyecan verici süpergruplarından biri. Collagically Speaking isimli ilk albümünün hemen ardından İstanbul’a gelecek olan ekiple ilgili merak ettiklerimizi, grubun şarkı yazım aşamalarını, şimdiye ait olmayı ve favori süpergruplarını Glasper’la konuştuk.

Kariyerinin başlarında bir caz piyanisti olarak ismini duyurmanın senin için önemli olduğunu biliyorum. İkinci albümün için Blue Note’un prestijli kataloğuna dahil olduğunda neler hissetmiştin?
Çok gurur duymuştum. Thelonious Monk, Chick Corea ve Herbie Hancock gibi piyanistlerin olduğu bir yer. Birçok diğer sanatçıyla birlikte önemli bir mirasın parçaları. O ekibin arasında yer almak büyük bir gurur ve ayrıcalıktı. Biraz da korkutucu aslında.

Her yeni projende adımlarını takip etmek bir dinleyici olarak beni fazlasıyla heyecanlandırıyor. Yeni kurduğun “caz süpergrubu” R+R=Now için de gerçekten sabırsızlanıyorum.
Evet, ben de!

Bildiğim kadarıyla ilk konserinizi çok yakın bir zamanda verdiniz.
Evet, ilk konserimiz Afrika’da, Cape Town Jazz Festival’daydı. Sonrasında Portland’da bir konser daha verdik. Son konserimiz de geçtiğimiz hafta St. Lucia Jazz Festival’daydı. Sadece üç konser verdik şimdiye kadar.

O halde bu “yeni dönemin” başlangıcında kendini nasıl hissediyorsun?
Harika hissediyorum. Herkesin kendine has bir kariyere sahip olduğu bir grubun parçası olmak muhteşem bir şey. Konserlerimize gelen insanlar gerçekten gruptaki herkesin hayranı. Böylesi müzisyenlerle sahnede olmak çok eğlenceli. Orada hiçbir ego yok. Herkes takım oyuncusu ve birlikte çok fazla eğleniyoruz. Çaldığımız her konserde yeni bir şeyler ortaya çıkarıyoruz. Birbirimizi müzikal olarak gayet iyi tanıyoruz ve herkesi tek bir grupta toplayabilmek tam anlamıyla harika. Herkes gruba özel bir şeyler katıyor, herkes beste yapıyor. Albümde duyacağınız şeylerin çoğu, stüdyoda anlık olarak ortaya çıkmış şeyler. Albümün büyük kısmı doğaçlamalardan oluşuyor.

Bir röportajında “İlk kayıt en dürüst kayıttır.” demiştin. Yeni albüm için de aynı şey söz konusu mu?
Evet, ilk çalımdaki ruhun en dürüst ve senin müziğine kattığın gerçekliğin en iyi yansıması olduğunu hissediyorum. Albümdeki her şarkı birer kez çalınarak kaydedildi. Kayıtlardan herhangi bir ekstra bölüm, ya da ekstra bir bant bulunmuyor.

Grubun konsepti olan “Reflect and Respond” (Yansıt ve Karşılık Ver) bununla ilişkilendirilebilir.
Kesinlikle. Yansıtmak ve karşılık vermek şimdiye eşittir. Eğer önünde olanları yansıtırsan ve onlara karşılık verirsen, şimdiye ait olmaktan başka bir şansın kalmıyor. Bu herhangi başka bir alanda da olabilir. Dünyada ve toplumda olan bitenler, toplumsal adalet… Yalnızca müzikle kısıtlamak zorunda değiliz.

Bu fikir Nina Simone’dan ilham alıyor öyle değil mi?
Nina Simone “Bir sanatçı olup nasıl zamanını yansıtmayabilirsin?” sorusunu soruyor. Sanatçı olmanın bir kısmı da zamanını yansıtmakla ilgilidir. Tarih böyle yaratılır.

“Yansıtmak ve Karşılık Vermek” temasının albümün yaratılış sürecinde stüdyoda da kullandığınız bir metot olduğunu söylemek mümkün mü?
Evet, tabii ki de. Stüdyoda da sahnede de öyle. Bu sebeple konserlerimizde duyacağın çoğu şey o an yapılmış şeyler olacak. Herkes birbirini yansıtıyor ve herkes birbirine karşılık veriyor. Anın içindeyiz. Anın içinde olduğun zaman, daha önce üzerine çalışmadığın şeyleri yapabiliyorsun. Birimiz ufak bir şey çalmaya, diğerleri de onun üzerine eklenmeye başlıyor.

Genel olarak süpergruplarla ilgili nasıl hissediyorsun? Favori süpergrupların hangileri?
Caz sahnesinden 1958’deki Miles Davis Sextet’i söyleyebilirim. Cannonball ve Coltrane’in olduğu ekip. Müthiş! Kind of Blue’yu yapan grupla aşağı yukarı aynıydı. Sanırım favori süpergrubum bu. Bir de daha yakın zamandan bir ekip var. Şimdiye dek yalnızca bir albüm yaptılar. Nicholas Payton, Christian McBride ve Mark Whitfield’dan oluşan grubun Fingerpainting isimli albümü Herbie Hancock’a saygı duruşu niteliğinde. Sonrasında çok fazla turne yaptıklarını sanmıyorum.

Peki tüm zamanlardan müzisyenleri dahil edebileceğin bir süpergrup kurma şansın olsaydı kimleri seçerdin? Kenny G de bu kadroda yer alır mıydı?
Hahaha! Kenny G’yi özel jetiyle uçmak için almak isterdim. Kendi süpergrubum ha! Sanırım davula Tony Williams’ı alırdım, John Coltrane… Ben de bu grupta piyano çalıyor muyum?

İstediğin herhangi bir şeyi çalabilirsin.
Tamam! Tony Williams davulda, John Coltrane saksafonda, Jaco basta, Freddie Hubberd trompette. Tanrı’m, bu çok zor. Herbie Hancock klavyelerde, Kenny Garrett da altoda. Bu bir altılı! Nasıl bir müzik yapacaklarını fazlasıyla merak ederdim.

Image

Herbie Hancock ismini şimdiye dek birçok kez andın. O, Terrace Martin ve Thundercat’le birlikte verdiğini konserin videosunu çok seviyorum.
O benim doğum günü partimdi!

Kahramanlarından biriyle aynı sahnede olmak nasıl hissettiriyor?
Her seferinde inanmakta güçlük çekiyorum. Onunla birlikte çalsanız bile, Herbie Hancock’ın yanında sıradan biri gibi olamıyorsunuz. Bu muhteşem bir şey ve onun artık bir arkadaşım olmasından dolayı çok mutluyum. Bunun gerçek olacağını asla düşünemezdim. Odaya girdiğinde insanlara ilham veren birisi.

Image
  1. Çatışma ve politikanın ötesinde bir savaş deneyimine dair: MOLLY CRABAPPLE ve MARWAN HISHAM

    Haziran ayında Bant Mag. Havuz/Bina’da açılan Syria in Ink sergisi öncesi “Brothers of the Gun"ın iki yaratıcısından kitabın yolculuğuna dair bizim için sohbet etmelerini istedik ve ortaya anı yazımına, mülteci kavramına, yanı başımızdaki savaşa ve bu savaşın etkilediği hayatlara dair yutkunarak okuduğumuz diyalog çıktı.

  2. “Olabildiği kadar herkese seslenen yerlerde olmak”: MİRGÜN CABAS ve ÖZGÜR MUMCU

    Geçtiğimiz Ekim ayından beri düzenlediğimiz "Yüz Yüze" serisi kapsamında gazeteci, yazar Özgür Mumcu, Mart ayında gazeteci, yazar ve televizyoncu Mirgün Cabas ile rahat ve keyifli bir muhabbet döndürmüştü. Mirgün Cabas'ın gazeteciliğe ilk adım attığı yıllardan başlayarak merak uyandırıcı kariyerinin çarpıcı detaylarının ve unutulmaz hikâyelerin üzerinden geçen sohbet, Türkiye’de anaakım medyanın yolculuğu adına da oldukça hafıza tazeleyici.

  3. A’dan Z’ye: Robert Plant

    Efsanenin turne rotası bir kez daha İstanbul’dan geçiyor.

  4. Uzun ömürlülük ve dinmeyen isyan: Manic Street Preachers

    Manics’in yeni albümü Resistance is Futile’ın attığı başlıkları çıkardık ve grubun kendi ağzından kaçış, sevinç ve ilhamla ayakta durmanın önemini anlamaya yoğunlaştık.

  5. Zamanı yansıtmak: Robert Glasper’la R+R=NOW üzerine

    “Böylesi müzisyenlerle sahnede olmak çok eğlenceli. Orada hiçbir ego yok.”

  6. Tutku dolu bir serüven: “Türkiye’den Kadın Şarkıcılar, 1974 – 1988”

    “Eğer daha çok şey bilirsek, duyduğumuz müzik de bildiğimiz halinden daha farklı gelecek.”

  7. 71. Cannes Film Festivali’nden yıl boyu konuşulacak 40 film (40-21)

    Yılın sinema gündemini belirleyen Cannes Film Festivali’nin, usta yönetmenlerin merakla beklenen çok sayıda filmini resmi seçkisine dahil etmeyerek epey tartışma yaratan bu yılki filmleri, tek tek, özenle mercek altında…

  8. 71. Cannes Film Festivali’nden yıl boyu konuşulacak 40 film (20-1)

    Yılın sinema gündemini belirleyen Cannes Film Festivali’nin, usta yönetmenlerin merakla beklenen çok sayıda filmini resmi seçkisine dahil etmeyerek epey tartışma

  9. Bir komün hayali üzerine soluksuz bir konuşma: Wild Wild Country

    Netflix’in 6 bölümlük belgesel dizisi Wild Wild Country, Sundance Film Festivali’ndeki prömiyerinin ardından online yayınına başladı ve tüm dünya gibi Türkiye’de de büyük ilgi uyandırdı. Diziyi çıkar çıkmaz izleyen Berrak Tüzünataç ve Melikşah Altuntaş, Osho’nun sıradışı komünü üzerinden soluksuz bir sohbete girişti.

  10. Orgullo*, Orgulho**: Latin Amerika LGBTİ+ Sineması

    Gökkuşağı renklerinin yaz güneşiyle parladığı günlerin yaklaşmış olması, son yıllarda yükselişe geçmiş olan Latin Amerika LGBTİ+ sinemasının güncel örneklerini hatırlamak için iyi bir fırsat. Hele ki Şili yapımı bir LGBTİ+ filmi, Una mujer fantástica / A Fantastic Woman En İyi Yabancı Dilde Film Oscar ödülüne yeni uzanmışken…

  11. Daha iyi yarınları umut etmeye devam: “Mr. Gay Syria”

    2017'nin ilk aylarından beri festival festival dolaşan ve Mayıs ayında Başka Sinema vasıtasıyla geniş bir izleyici kitlesiyle buluşan Mr. Gay Syria'nın arkaplan hikâyesini, sosyo-politik önemini ve geçtiğimiz bir buçuk sene boyunca aldığı tepkileri bizlere daha detaylı anlatmaları için filmin yönetmeni Ayşe Toprak ve yapımcısı Ekin Çalışır ile söyleştik.

  12. “Bu ülkede tarihin tekerrürü bir ömre birçok kez sığabiliyor”: Parçalar

    İstanbul Film Festivali 2018 Ulusal Belgesel Yarışması’nda “En İyi Belgesel” ödülüne layık görülen Parçalar’ın terapi-vari yaratım sürecini ve hikâyesini yönetmeninden dinliyoruz.

  13. Kıyılardaki kültürlerin ve kişisel hikâyelerin peşinde: Giovanni Cocco

    Fotoğraflarıyla deprem dolayısıyla terkedilmiş şehirlerin, kapanma riskiyle karşı karşıya kalan manastırların, İtalya’da yükselen burlesk sahnesinin, eski zamanlar içerisinde donup kalmış Avrupa kasabalarının öykülerini aktaran Giovanni Cocco ile “eskiltilmiş” fotoğrafçılık anlayışı üzerine.

  14. Bir iade-i itibar projesi: İsmail Saray

    Türkiye sanat tarihinin önemli figürlerinden biri olan ve kendi döneminin ötesinde bir üretim gerçekleştiren İsmail Saray, hakkında yeterli kaynak bulunmaması ve uzun yıllardır İngiltere’de ikamet etmesi gibi nedenler dolayısıyla dışında kaldığı Türkiye sanat tarihi anlatımına SALT’ın 2012’de başlangıcını yaptığı uzun soluklu bir projeler bütünü sayesinde geri kazandırılıyor.

  15. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler