Duygudurum: Blake Mills - Jelly Road

Yazı: Utkan Çınar

2010’ların en güzel yanlarından biri, bizlere güzel gitaristler vermesi oldu. Philadelphia cenahlı Kurt Vile, Steve Gunn gibi isimlerin yanı sıra Jonathan Wilson, Cass McCombs, William Tyler ve Ryley Walker gibileri, 70’lerin özellikle akustik gitar soundunu özgünce ve başarıyla günümüze taşıdılar. Ama asıl konumuz Blake Mills. 2010’daki ilk albümü Break Mirrors’la dikkat çeken Californialı Mills o dönemden beri solo kariyerinden ziyade stüdyo işçiliğine daha fazla odaklandı -ki 4 solosu var aslında. Fiona Apple, Beck, Joni Mitchell, Randy Newman, Andrew Bird, Laura Marling, Jim James (harika albümü Eternally Even’da), Bob Dylan gibi isimlerle çaldı ve prodüktörlük yaptı. Hatta Ed Sheeran, Robbie Williams ve Lana Del Rey gibi pop dünyasından isimlerle de çalıştı. Enstrümancılığının yanı sıra prodüksiyon yetenekleriyle de aranan bir isim.

Benim de 2014’teki Heigh Ho ile tanıştığım Mills’in son solo işi Jelly Road ise kanımca şu ana kadar ki en sıkı albümü. Şarkılara girmeden önce Chris Weisman’dan da bahsedelim. Albümdeki atmosferi hazırlayan gizemli müzisyen, bu albüm için Mills’i hareketlendiren isim. Albüm ne kadar bir Blake Mills solosu olarak yayımlansa da Weisman’ın etkisi yoğun. Nonmusical Patterns and their Musical Uses (Müzikal Olmayan Kalıplar ve Müzikal Kullanımları) isimli bir kitabı da olan müzisyenin bu yaklaşımı albümdeki beklenmedik anlarda hissediliyor. İkili geçtiğimiz mart ayında Amazon Prime’da yayımlanan ve Fleetwood Mac benzeri, 70’lerden kurgu bir rock grubunun fırtınalı iç ilişkilerini konu alan Daisy Jones & the Six isimli dizinin müziğine de katkıda bulundular. Yorumlar daha sonradan Aurora ismiyle yayımlanan dizi müziklerinin dizinin kendisinden (yalan yok, izlemedim ama fragman çok da umut vermiyor) iyi olduğu yönünde. Bu albümün ateşini yakan da bu ortaklık olmuş. Hatta Weisman, gitarcılığı konusunda “kendini tutma” hâlinden kurtulmasını ve soloları akıtmasını salık vermiş Mills’e. İyi de olmuş.

Bu yazının varoluş nedeni Skeleton is Walking”i hemen araya sokmak isterim. Yarı uyanık hâlde albümü dinlerken birden beni ayağa diken albümün en güzel şarkısı, bu yılın da en iyilerinden. Basit bir arpej riffine katılarak salınan davullarla başlayan yapıt; 2:17’de başlayan ve şarkının yarısından fazlasını kaplayan –izninizle çok spesifik referanslar vereceğim- Robert Fripp hassasiyetini, Lou Reed’in Animal Serenade isimli konser albümünde “Ecstacy”e attığı hunhar solosunun ruhunu, George Harrison’ın da Traveling Wilburys’le şarkıları “Cool Dry Place”teki tekniğini harmanlayan müthiş bir soloyla devam ediyor. Ruhunuzu tatmin edecek bir müzikal zafer anı.

Suchlike Horses”, albümün matematiksel açılış şarkısı. Her an bir girdaba dönüşecekmiş gibi hazırlanan, ardından gelen beklenmedik bir notayla insanı irkilten bir numara. Yer yer oryantal melodili bir deney. Mills’in aynı Steve Gunn gibi, zaman geçtikçe ustalaşan Sparklehorse-vari vokalleri de pek şık. Ardından gelen Britanya menşeili folka meyleden, tatlı ve kibar groove’uyla tekrarlara dayalı “Highway Bright”ın oluşturduğu atmosferi albümle aynı adı taşıyan komplike şarkı “Jelly Road” izliyor. Albümün caza en yaklaştığı an, Weisman’ın harika saksafonuyla Abe Rounds’un davullarının kendini en öne çıkardığı albümünü en coşkulu parçası. Mills’in vokalleri de Elliott Smith kıvamına geliyor burada. 

“Skeleton is Walking”den yukarıda bahsettik. Kanımca albümün yıldızı. Güzel isimli “Unsingable” ise meditatif yürüyüşü, sakinleştirici sözlerle buluşunca ortaya sihir çıkıyor. “Bir şarkıyı söylenemez, katlanılamaz, paylaşılamaz kılan nedir?” diye soruyor Mills. Bestecinin bestesiyle ilişkisinin paranoyasını güzel yansıtıyor. Biraz 70’ler havası da var. Ardından da albümün en deneysel parçası diyebileceğimiz “Wendy Melvoin” (kendisini Prince’in grubu The Revolution’dan biliyoruz, albüme sesiyle ve gitarıyla katkı veren isimlerden biri) geliyor. Aslında yine girişte matematiğe bağlı bir altyapı üzerine dengesiz, tekinsiz bir üflemeliyle bezenmiş. Atlayana kızılmaz. “The Light is Long” yukarıda bahsini geçirdiğimiz çok da sevdiğim Cass McCombs’u hatırlatıyor biraz. Gene sağ gösterip sol vuran nefesliler girip çıkıyor orada. Akustik gitara da burada değinmek lazım. Mills albüm boyunca şarkıları basit akustik riffler üzerinden tasarlıyor. Enstrümanı gösterişe kaçmadan bir görev adamı gibi kullanıyor.

Breakthrough Moon” albümde örneği olmayan blues-vari bir numara. Hemen akla Duke Garwood’u getiriyor. Mills’in alacakaranlık, hayalet-vari vokalleri güzel fikir. Şarkılara verdiğim isim referansları olumsuz almayın. Mills’in bu kadar farklı tadı ustaca bir araya getirebiliyor olması aslında bir övgü. Son 10 yılda ortaya çıkan bu değerleri bir albümde birleştirmek büyük iş. “There is No Now” bayağı sakin girizgahından sonra perküsyonlu, hafif latin esintili enteresan bir havaya bürünüyor. “Press My Luck”da Joe Henry ve John Prine referanslarını vermeden geçemeyeceğim. Bu şarkının da en güzel yanı âdeta bir parlayıp bir sönen ateşböcekleri gibi şarkının etrafında uçuşan perdesiz gitar sesleri. Bu fenomen aslında albüm boyunca mevcut. Yer yer ses çıkaran enstrümanı bile seçemediğiniz (genelde perdesiz gitar ve synthler) soundlar vurup kaçıyor. “A Fez”, Cass McCombs’la ortak bir beste. Boşuna hatırlatmıyormuş bazı şarkılar bize McCombs’u. Albümde Mills’in tek başına olduğu tek şarkı. The Beatles dönemi McCartney tadında, oyunbaz bir beste. Hamlığıyla albümün yoğunluğunda biraz sırıtması çok da dert değil. 

Without an Ending” yine güzel isimli kapanış şarkısı. Bu da bana tekrarlı, hipnotik yapısıyla daha indie tatları, hatta 90’ların güzide grubu Codeine’i hatırlattı. Devamındaki hafif caz göndermeli melodik yapılar, doğaçlama kayıt havası veriyor. Albümle ilgili “fazla deneyselliğe meylettiği, bir tık fazla komplike” gibi eleştiriler okudum. Hiç katılamayacağım. Bu hâller Mills’in dehasını gösteriyor. Hatta daha da kopabilir, hiç sıkıntı yok.

Blake Mills ile yeni tanışıyorsanız bu, doğru bir zaman. Eski işlerine de bakmakta hiç sıkıntı yok ama Jelly Road sakin gecelerde size rahatlıkla eşlik edebilecek ve nöron bağlantılarınızı artırabilme kapasitesine sahip bir albüm. Mills de günümüzde yaşayan en iyi gitaristlerden.