Ekin Beril’le yeni albümü “Dualite” üzerine

Coldplay’in “Magic” şarkısına yaptığı coverla başlayan serüveninde kayıtlarıyla milyonlarca dinleyiciye ulaşan Ekin Beril’in yeni albümü Dualite’nin tamamı kendi yazdığı şarkılardan oluşuyor. Dualite, yaklaşık bir yıl süren bir çalışmanın ürünü ve yeni şeyler denemekten hiçbir şekilde çekinmiyor.  Albümde Ekin Beril vokalde, synthesizer ve ukulele gibi birçok enstrümanda yer alıyor.

Ekin Beril, 28 Şubat’ta yayınladığı ilk uzunçaları Dualite’ye ve albümle aynı gün karşımıza çıkan “Uzayın Dibi” parçasının klibine dair sorularımızı yanıtladı.

Röportaj: Bulut Çakmak

“Bu albümde bu zamana kadar yaptığım, beni tanımlayan her şeyin karışımı olan bir dünya var.” 

Söz, müzik, prodüksiyon, enstrüman, vokal… Her aşamasıyla “senin” olan bir albüm bu. Ayrıca “Ercüment” ve “Biraz Sussana” gibi daha kişisel parçalar da var. Hem müzikal olarak hem duygusal olarak kendini böyle apaçık ortaya koymak nasıl bir his?

Hem çok heyecanlı hem de biraz korkutucu. Yaklaşık beş senedir söylediğim şarkıları, yaptığım müzikleri ve coverları insanlarla paylaşıyorum. Evde kendi imkânlarımla çektiğim videolar yaparken, Playjoy’la (Caner Anar) beraber elektronik, teknolojik dünyanın sihriyle tanışıp bu alanda müzikler de üretmeye başladım. 2018’de kendi şarkılarımdan oluşan bir EP de yayınladım. Ancak ilk defa böyle heyecanlıyım diyebilirim. Bu albümde bu zamana kadar yaptığım, beni tanımlayan her şeyin karışımı olan bir dünya var. Bu süreçte çok özenle çalıştım. Bu kadar derin, detaylı bir çalışma yapma cesareti gösterdiğim ve tamamladığım için mutluyum. Aslında albümde her şarkının kişisel bir hikâyesi var. Yaratma sürecinde kendimle yüzleşmek zorunda kaldım diyebilirim. Bu da beni ve hayatı algılayış şeklimi çok değiştirdi. Albümdeki her ses, her kelime benim için o kadar gerçek ki kendimi bu şekilde apaçık ortaya koymuş olmak beni gururlandırıyor. Bir yandan da korkuyorum çünkü paylaştığım her şey gerçek.

Albümdeki şarkılar tempo olarak, kullanılan enstrüman olarak, sözlerin yansıttığı duygu olarak çok değişiyor. Akustik tınıların hâkim olduğu kayıtlar da var, elektroniklere dayanan şarkılar da var; aşk şarkısı da var, “Ben bu dünyada ne yapıyorum?” diye soran da var. Albümün bu kadar geniş bir kapsama alanı olmasını mümkün kılan detaylar neler sence?

Albümde her şarkının kişisel hikâyeleri olsa da bütününde dualite (ikilik) üzerinden anlamlandırdığımız gerçeklik olgusuna sorular sorarak çıkılan zihinsel bir yolculuk var. Gerçeklik diye tanımladığımız olguya dair şüphe tohumları ekmeyi amaçlıyor. Sanırım bu nedenle bu kadar farklı şarkı da bir arada bulunabiliyor. Bir yandan ses tasarımları ve şarkıların duyguları farklı gibi görünse de, bütününde tıpkı gerçekliğimiz gibi bir iç içelik ve ikilik dünyası bulunuyor. Aslında kullanılan öğelerde benzer sesler ve kitler var. Örnek verecek olursam; elektronik ağırlıklı şarkılardaki bazı ritim, bas öğeleri hatta synth ve elektronik dokunuşlar, akustik şarkılarda da var. Düzenlemelerin hepsini Playjoy’la beraber yaptık ve kompozisyona uyan bir dünya tasarlamak istedik.

Dualite kavramı bir başlangıç noktası mıydı yoksa hazırlanma sürecinde ortaya çıkan bir konsept mi oldu?

Son birkaç senedir gerçeklik diye tanımladığımız şeye kafayı taktım diyebilirim. Uzun zamandır ontoloji ilgi alanım oldu. Okuduklarım, izlediklerim gün geçtikçe aklımı daha çok kurcaladı. Her konu ile ilgili sorular sormak, kendinden bile şüphe etmek, hayat deneyimini başka açılarla değerlendirmek, varoluş, yaşam, canlılık, evrenler, boyutlar… Öğrendiğim ve düşündüğüm her şey beni yeni sorulara sevk etti. Albüm de bu soruların birleştiği bir hikâyenin ürünü oldu. Başlangıç noktam dualite değil gerçekliğin kendisiydi. Ancak dualite; karanlık olmadan aydınlığı algılayamadığımız, kötüyü görmeden iyi olanı değerlendiremediğimiz, yanlış – doğru gibi kavramları zıttı olmadan yaratamadığımız gerçekliğimizin bir parçası.

Zaten “Emin olamazsam ne anlamı vardı düşünmenin” diye başlıyor albüm, “Bul bulabilirsen cevabı / Gözlerin kapalı / Gerçek saklı” diyorsun. Bu düşünme ve arayış temasının albümün geneline sirayet ettiğini söyleyebilir misin? Müzikal olarak nasıl etkiler yarattığını söyleyebilirsin?

Evet söyleyebilirim. Hatta dinleyicinin bu düşünme ve arayış temasını kendi hayatı, hikâyelerinde değerlendirebilmesi için albümün yanında; çizdiğim basit illüstrasyonlar, şarkı sözleri ve şarkıların gerçekliğe dair sorularının bulunduğu bir “dualite sorular kitapçığı” hazırladım. Müzikal olarak etkisine gelince, insanın kendi yaptığı işi değerlendirmesi zor.

“Uzayın Dibi” şarkısına çoğu tek plan tasarlanmış bir klip de çektiniz. Parçanın görsel eşlikçisini yaratırken aklında ne gibi referanslar vardı? 

Tek plan işleri çok seviyorum. Matematiğini ve her detayını önceden tasarlayıp, hikâyeyi ve akışı bir performans gibi çekmek bana heyecanlı geliyor. Klibin yönetmeni Utku Kemal Durmaçalış ile ne yapacağımızı düşünüp planlayarak yaklaşık iki ay geçirdik. İkimiz de, metot olarak yaratım sürecinde referanslar kullanmaya karşıyız. Zaten evren, doğa, bu zamana kadar dinlenen, izlenen, deneyimlenen her şey fazlasıyla ilham veriyor. Yaratmamızı sağlayan şey bu ilham. Klipte sinemadan etkilendiğimiz sahne ve çekim teknikleri bulunuyor. Ancak bunları da yine kendimizden bir şeyler katarak yorumlamaya çalıştık.

Aynı klipte tekrar eden gündelik işlerin arasında kalmış, kaçmaya çalışan birini izliyoruz. Nasıl bir isyanın temsili bu?

Klipte, kendimizi hapsettiğimiz gündelik ve monoton hayatlarımızı bir beyaz yakalının bir günü üzerinden görüyoruz. Aslında hepimiz sistemin ve kendi yarattığımız maddi gerçekliğimizin esiri olduğumuz hayatlar yaşıyoruz. Kimi zaman kafamızı kaldırıp gökyüzüne bakmıyoruz bile. Öyle bir sistem kurduk ve büyüdükçe bizi o kadar içine çekti ki insan olmanın ne demek olduğunu, evrendeki yerimizi, hayatın anlamını düşünmeyi unuttuk. Hayat tecrübesi de sürekli aynı şeyleri yaptığımız, doğayla uyumumuzu kaybettiğimiz, manadan uzaklaştığımız bir şeye dönüştü. Bu nedenle albüm ve klipte dinleyicilerin, hayatı ve gerçekliği yeniden değerlendirmelerini sağlamak istedim.