Eskiye özlem: Altın Gün

1970’lerin Türkiye psikedelik müzik akımının son yıllardaki popülaritesi aşikâr. Öyle ki, bu durum birçok müzisyene ve gruba hâlâ ilham vermeye devam ediyor. Son yıllarda hem farklı yorumları hem de kimi prodüksiyonlarda sample olarak kullanılmalarıyla karşımıza yeniden çıkan dönem parçaları, şimdi de Hollandalı grup Altın Gün’ün dokunuşlarıyla modern ama ruhunu kaybetmeyen bir hal alıyor. Merve Daşdemir ve Erdinç Ecevit Yıldız’ın Jacco Gardner’ın grubuyla güçlerini birleştirdiği projeleri Altın Gün, çoktan Avrupa dinleyicisinin gözdesi olmayı başardı. Önümüzdeki kasım ayında efsanevi müzisyen Ahmet Fakroun’la birlikte Le Guess Who? festivalinde sahne alacak grubun vokalistlerinden Merve Daşdemir’e Altın Gün’e dair merak ettiklerimizi sorduk.

“BENİM İÇİN YABANCI BİR DİNLEYİCİ KİTLESİNE TÜRKÇE ŞARKILAR SÖYLEMEK BİR YANDAN EĞLENCELİ BİR YANDAN GURUR VERİCİ. KİMSE NE SÖYLEDİĞİMİ ANLAMIYOR AMA HERKES BİR ŞEKİLDE EŞLİK ETMEYE ÇALIŞIYOR. BU DA MÜZİĞİN EVRENSELLİĞİ VE GÜZELLİĞİ.”

Ekibin bir kısmını Jacco Gardner’la birlikte çalmalarından dolayı tanıyoruz. Senin ve Erdinç’in (Ecevit Yıldız) gruba katılması nasıl oldu? Altın Gün ismi kimden çıktı? 

Basçı Jasper Verhulst bu projenin fikir babası. Jacco’yla ortak bir arkadaşımız aracılığıyla Facebook’ta Jasper’in ilanını gördüm ve iletişime geçtik. Erdinç’le de aynı şekilde yine Facebook’tan buluştuk. Projenin ismini bulan da Jasper. Google translate’e “gold day” yazmış ve Türkçeye çevirmiş. Bana ilk “Bu isim olur mu?” diye sorduğunda ben, bizdeki “altın günü” konseptini biliyor sandım, meğer bilmiyormuş. Komik bir tesadüf oldu ve böylece Altın Gün isminde karar kıldık.

Hem Türkiye’de hem de dünyada plak koleksiyonu yapan sayısız kişinin oldukça ilgi gösterdiği ve hatta son yıllarda popüler olan Türkiye psikedelik kayıtlarından ilham alarak birçok parçayı yeniden yorumluyorsunuz. Grubun kuruluş aşamasında ilk üzerinde çalıştığınız şarkılar nelerdi? Sizi bu derece heyecanlandıran öncelikli kayıtlar hangileri oldu? 

Kuruluş aşamasında setimiz neredeyse hazırdı. Zaman geçtikçe de ekleyerek çoğalttık. Zafer Dilek, Özdemir Erdoğan, Neşe Karaböcek, 3 Hürel, Barış Manço, Selda gibi sanatçılardan ve gruplardan seçtiğimiz şarkılarla başladık ve açıkçası ilk birlikte çalmaya başladığımız andan itibaren de bu heyecanımız pek dinmedi.

Bu dönemden müziklerin günümüzdeki popülerliğini bir müzisyen olarak nasıl yorumluyorsun?

Bu sorunun birçok cevabı olabilir. Dönem dönem bazı akımlar geri gelerek yeni bir trend oluşturabiliyor. Bunun sebebi dinleyicilerin geçmişte yaratılmış eserleri kendi içlerinde romantikleştirmeleri olabilir veya nostaljik anlatımlara ve ezgilere duydukları özlem olabilir. Repertuvarımızdaki şarkılar Türkiye’de klasikleşmiş ve birçok kişinin bildiği eserler. Dolayısıyla bir bakıma her dönem popüler olduklarını düşünüyorum. Avrupa’ya gelince, bu tür egzotik sound’ları çekici bulan büyük bir niş kitle var. Özellikle son yıllarda yükselişte olan bir trend diyebiliriz.

İtalya’da gerçekleşen Beaches Brew festivalinde 1960’lar, 1970’ler ve 1980’lerden birçok kaydı nefis bir şekilde yorumlayarak oldukça enerjik bir performans sergilediniz. Çalacağınız parçaları neye göre seçiyorsunuz? İlerleyen zamanlarda sizin kendi parçalarınızı da dinleyecek miyiz? 

Çalacağımız şarkıları seçerken “ne kadar kendi dinamiklerimize uyar, ne kadar kendi içimizde özgünleştirebiliriz”e bakıyoruz. Şu an albüm kaydediyoruz, yine birtakım klasikleşmiş eserleri veya daha az bilinen eserleri kendimize göre yorumluyor, Altın Gün’leştiriyoruz. Kendi parçalarımızı ilerleyen dönemlerde ekleyebiliriz ancak henüz planlanmış bir şey yok.

Son birkaç aydır Avrupa’nın birçok şehrinde konserler verdiniz. Konserlerde tepkiler nasıl oldu? Senin için eski dönemlerden Türkçe şarkıları Türkiye dışındaki izleyici karşısında yorumlamak nasıl bir duygu? 

Hollanda dışında Portekiz, İtalya, İsviçre ve Almanya’da konserlerimiz oldu. Gittiğimiz her yerde çok pozitif geri dönüşler aldık. Hem dinleyenlerden, hem birlikte sahne aldığımız gruplardan… Her konserde mutlaka Türkiye’den birkaç dinleyiciye de denk geldik ve bu şarkıları çalıyor olmamız onların da çok hoşuna gitti.

Benim için yabancı bir dinleyici kitlesine Türkçe şarkılar söylemek bir yandan eğlenceli bir yandan gurur verici. Kimse ne söylediğimi anlamıyor ama herkes bir şekilde eşlik etmeye çalışıyor. Bu da müziğin evrenselliği ve güzelliği. Müzikleriyle büyüdüğüm sanatçıların şarkılarını yorumlayarak, onlara bu şekilde takdirlerimi sunabilmek ve yeni nesillere bu müzikleri duyurabilmek çok güzel bir his.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:58’e ulaşabilirsiniz.