Kaybolanlar: Four Daughters 

Yazı: Zelal Buldan

2023 Cannes Film Festivali’nden Golden Eye En İyi Belgesel ödülüyle dönen Four Daughters /  Les filles d’Olfa / Dört Kız Kardeş ile Filmekimi’nde buluştuk. Hikâyenin gerçek öznelerinin yanı sıra oyuncuların da yer aldığı belgeseli Kaouther Ben Hania yönetiyor.

Bu yazı, henüz Four Daughters belgeselini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Konu nedir?

Olfa’nın dört kızından ikisi evi terk etmiştir. Olfa, kızlarının evi terk ediş ânına giden süreci yönetmen Kauther Ben Hania’ya anlatmayı kabul eder. Olfa ve küçük kızları geçmişi anlatmaya başlar. Bu kısımlarda, Olfa’yı ve evden kaçan iki büyük kızını canlandırmak üzere üç oyuncuyla anlaşılır. Hikâyenin gerçek sahipleri, canlandırmaları yapmaları için oyunculara ayrıntıları anlatırken aynı zamanda zorlu anılarıyla yüzleşmeleri gerekmektedir.

İlk intiba

“Olfa iki kızı Eya ve Tayssir ile beraber yaşıyor. En büyük iki kızını ise kurt yedi.” diye başlıyor film. Kurtların izini sürmeye başlamak, filme alışmak ise hem oyuncular hem de izleyici için zor oluyor. Kayıp kızları ve Olfa’yı canlandırmak üzere gelen oyuncular ile aile bireylerin tanışmasını izliyoruz önce. Oyuncuları görünce Olfa ağlıyor ve filmin özetini sunan şu cümleleri kuruyor: “Bu filmle ilgili en acı verici şey bu olacak. Hepsini tekrar yaşayacağız. Yaralar deşilecek.” Yaralar deşilirken biz de hakikati öğrenmek üzere iltihaplı süreçte yerimizi alıyoruz.

Karakterlere dair

Yakından tanımaya başladığımız ilk karakter Olfa oluyor. Olfa, kendisini canlandıracak olan Hind Sabri’ye çocukluğundan başlayarak bütün hayatını anlatıyor. Bu anlatıcı rolünü Titanic’in Rose’una benzetiyor ve Hind Sabri için endişeleniyor. Oyuncunun kendini role adamasının etkilerinden, travmalarının izlerinden korkuyor. 

Olfa, çocukluk süreci boyunca annesini korumak için bir erkek gibi davrandığını anlatıyor. Erkeğe dönüştüğü sırada hayatına giren bir erkeğin onu yıktığından bahsediyor. Çocuklarının babasıyla, evlendiği adamla ilk gecesini anlatırken yaşadığı coğrafyanın profilini de bizlere sunmaya başlıyor. Aile üyelerinin çarşafta aradığı kızlık zarıyla devam ediyor hikâyesi. Olfa, yetiştiği ortamı, geleneklerini, düşünce yapısı açıklarken kendini aklamaya çalışmıyor. Dört kızını anlatırken “Kızlardan nefret ediyordum, kızım olsun istememiştim” diye devam ediyor. Bir yanda Olfa ile bağ kurmakta zorlanırken, diğer yandan Olfa’nın sansürsüz anlatımı ile belgeselin gerçekliği konusunda güven duymaya başlıyoruz.

Hikâyeyi anlatma görevini zaman zaman evin diğer iki kızı devralıyor. Bağ kuramadığımız Olfa ile, bağ kurmak zorunda kalmış kızlarının arasındaki ilişkiyi dinlemek dikkatimizi toparlamamıza yardımcı oluyor. Kızlardan biri, annesini boğazlamak istediğini söylüyor. Bu cümlenin annenin yanında rahatça söylenebilmesiyle kızların da anlatacaklarına olan güvenimizi pekiştirmiş oluyoruz.

Anneyi ve küçük kızları iyice tanıdıktan sonra, evin kayıp iki kızı olan Rahma ve Ghofrane ile ilgili anılara geçişimiz hızlanıyor. Ghofrane’in başörtüsü almasıyla başlayan süreçten, bütün aileyi peçeli gördüğümüz âna doğru ilerliyoruz. Rahma’nın şeriat kurallarına göre davranmaya başlayışı, Allah korkusunu tatmak üzere gönüllü olarak bir gecesini mezarda geçirmek istemesiyle devam ediyor ve bir güç tarafından boğazlandığını söylemesiyle çığrından çıkıyor. Başörtüsü düşerse diye özellikle kadın şeytan çıkarıcı çağrılıyor eve ve annesinin tepkisi ise şöyle oluyor: “Erkekler yetmedi bir de cin mi getirdin eve?” 

Yavaş başlayan belgesel, Ghofrane’in evden kaçıp IŞİD’e katılmasının anlatımıyla hızlanıyor. Ghofrane evden gidince her şey karanlığa dönüyor. Karanlık bastırınca kurtlarla tanışıyoruz. Ghofrane’in gidişiyle yıkılan aileye bir darbe de onu takip eden Rahma’dan geliyor. Annesinin polise gidip “Rahma’yı tutuklayın, o da ablasına katılacak” çağrısı cevapsız kalıyor. “Bir şey yapamam” diyor polis ve yapmıyor. Rahma ve Ghofrane’in gidişiyle Olfa, diğer iki kızını çocuk koruma merkezine yerleştiriyor. Onların da gitmesinden korkuyor. Merkeze gidişinin öneminin altını çiziyor. Merkeze gitmeseydi bu filmin sadece kaybolanlarla ilgili olacağını söylüyor ve bu zorlu anlatımı bitirmeye hazırlanıyor: “Kediler bebekleri için o kadar korkarmış ki, onları yermiş. Onları yemedim ama kaybettim.”

En çok nesini sevdin?

Gerçek ile kurmacanın özgün birleşimi, pürüzsüz anlatımı, gerçeklerin rahatsız ediciliğinin haykırılışı, duyguların sahiciliği… En önemlisi ise bu belgeselin hiç kimseyi aklama savaşına girmeyişi, mesafesi…