Her şey boş bir sayfa ile başlar: Vincent De Boer

Hollandalı sanatçı Vincent De Boer, çocukluk yıllarından bu yana sevdiği müzikler için albüm kapakları yapıyor. Geride kalan dört yılda 11 albüm kapağı hazırladığı Londralı avangart caz grubu Ill Considered’ın müzisyen olmayan tek üyesi. Derin iş birliklerinin son meyvesi, “The Stroke” ismini taşıyan büyüleyici bir animasyon klip. Her bir karesi elle çizilmiş olan animasyondaki sahneler, 338 ayrı plak baskısı için kapak görsellerine de dönüştü.

Vincent De Boer’le “The Stroke”un üretim süreci ve Ill Considered’la yakaladıkları uyumun detaylarını konuştuk.

Röportaj: Cem Kayıran

“4056 kareden oluşan, iki yıllık uzun bir çizim sürecinin sonrasında da grup üyeleri, film tamamlanana kadar hiçbir görseli görmedi. Müzik de filmin ilk gösteriminde onlar tarafından çalınarak doğaçlandı. Çok heyecan verici bir andı, hatta neredeyse sinir bozucuydu.”

Müzik çocukluğunda önemli bir noktada mıydı? İlk müzikli hatıraların neler?

Müziğe dair ilk belirleyici deneyimim, küçük bir çocukken, yaz tatilinde İsviçre’nin güneyine seyahat ettiğimiz dönemde babamın benzin istasyonundan satın aldığı bir kaseti dinlemem. 80’lerin akılda kalıcı reggae, ska ve dancehall hitlerinin olduğu bir kasetti. Muazzam anılarımın bir parçası. Sonrasında, diğer iki kardeşimle birlikte radyo programlarını kasede çekmeye ve CD toplamaya başladık. Çok geçmeden, karışık kasetler hazırladık ve kardeşimle üzerlerine albüm kapakları çizdiğimiz kasetleri, okulun bahçesinde sattık. Plak biriktirme işine çok sonradan dâhil oldum. Hip hop kesinlikle bir çıkış noktasıydı ama sample’lanan kasetler sayesinde caz ve soul müziğe ilgim arttı ve yine bu şekilde en büyük müzikal tutkularımdan biri olan dub ile tanıştım.

Ill Considered ile yollarınız nasıl kesişti?

Grupla 2017 yılından beri albüm kapaklarını tasarlamak için çalışıyorum. Beyaz etiketli ilk albümlerine YouTube’da denk gelmiştim. Aklımı uçurmuştu. Bulur bulmaz albümü edindim ve ardından onlara bir mesaj gönderdim. Sonrasında olaylar gelişti; albümün çizimleriyle ilgili konuşmaya başladık. Birlikte çalışmak doğal bir şekilde ilerledi ve müzisyen olmayan tek kişi olarak, gruba dâhil olduğum verimli bir iş birliğine dönüştü. Bu noktada, kaçınılmaz şekilde, albüm kapağından ötesine kafa yordum; en sonunda bütün görsel üretim sorumluluklarını üstlendim.

Sanatla uğraştığım ilk andan beri albüm kapakları tasarlıyorum. En başta hip hop sanatçıları için çizdim, sonrasında elektronik müzik prodüktörleri için… Bir bakıma, Ill Considered gibi bir grupla üretmeyi bekliyordum, ardından onları keşfederek iletişime geçtim. İlk albümden itibaren birlikte çalışmaya başladık. Çıkış albümleri, bağımsız olarak yayımlanmış olan beyaz etiketli bir plak kaydıydı. Ardından, aynı albümün, ikinci baskısının ön yüzüne benim çizimim eklendi.

Görseller ile seslerin tutarlılığı, dinleyici olarak daima hayranlık duyduğum bir bütün yaratıyor. Bu bağlamda, Ill Considered ile yaptığın işler hakikaten muhteşem. Kendini bir sanatçı olarak Ill Considered’ın müziği ve sanatsal yaklaşımı ile nasıl bağdaştırıyorsun?

Gruptaki müzisyenlerin, sanat pratiğimle bütünüyle örtüşen, karakteristik müzikal yaklaşımları var. Çalmadan önce müziğe dair bir şeyler konuşmuyorlar, bunun üzerine plan kurup derin fikirler üretmiyorlar. Zamanı geldiğinde müzik ve enerjileri akacakları yola kendileri karar veriyor. Ben de tam olarak aynısını, resimlerimde ve grup için yaptığım çizimlerimde uyguluyorum. Boş bir sayfa ile başlıyorum, nereye ne koyacağımı çizimimin bana göstermesine izin veriyorum. Ill Considered’la çalışmaya başlamadan önce, aynı yaklaşımı bilinç altımda uyguluyordum ama gruba dâhil olduğumdan beri, bu çalışma yönteminin daha iyi kavrayıp benimsedim. Ayrıca, müzisyen olmadan müzik dinlediğinde veya sanatçı olmadan bir sanat eserine baktığında ortaya belirli bir duygu çıkıyor. Hâlihazırda görsellik üzerine yoğunlaşmama rağmen, bir müzisyen gibi çalışmayı denediğim zaman bu eylem beni, genellikle yeni işlerim için güzel bir başlangıç noktasına ulaştıran, çok yalın ve aynı zamanda karmaşık bir konuma getiriyor.

Birlikte yaptığınız son proje, hayranlık uyandırıcı bir el çizimi animasyon olan, “The Stroke”. Bildiğim kadarıyla tamamlanması iki yıl sürmüş. Bu projeninin üretim sürecinden bahsedebilir misin?

Öncelikle yalnızca bir video klip hazırlama düşüncesi vardı ve bunun için zaten grubun en sevdiğim şarkılarından bazılarını belirlemiştim. Ill Considered, fazlasıyla üretken olması itibariyle çok özel bir grup. Bir yıl içerisinde tam dört stüdyo albümü yayımlamak pek rastlanan bir durum değil. Bu yüzden, ben projemi bitirdiğimde, onların elinde hazır olan birkaç yeni albüm bulunacaktı ve ürettikleri müziğin “zamanı geçmiş” olacaktı. Müzikal üretimlerinin büyük bir bölümü doğaçlama çalınıyor. Böylesine hızlı yayımlamalarının altında yatan sebep de bu esasen. Film için çizmeye başlamadan çok uzun zaman önce, grubun kurucularından Leon Brichard ile yaptığım konuşmada bu filmi, doğaçlama bir müzik için yapma fikri ortaya çıktı. Sonuç olarak, emprovizasyonun grubun sanatında önemli bir rol oynadığı ortada. Böyle bir karar almamız, tam olarak film için hangi şarkıyı seçeceğimi bilmeme problemimi de çözmüş oldu. 4056 kareden oluşan, iki yıllık uzun bir çizim sürecinin sonrasında da grup üyeleri, film tamamlanana kadar hiçbir görseli görmedi. Müzik de filmin ilk gösteriminde onlar tarafından çalınarak doğaçlandı. Çok heyecan verici bir andı, hatta neredeyse sinir bozucuydu.

Çizim aşaması, stüdyomda geçirdiğim uzun günler ve gecelerden ibaret. Çok yoğun bir süreçti; bir bakıma çizim maratonu olarak adlandırabilir. Fakat projenin ve grupla yaptığım iş birliğinin benim için büyük bir anlam ifade etmesi dolayısıyla, bu denli çaba sarf etmek pek zorlayıcı olmadı. Eskiz yapmaya ve animasyon testlerine başladığımda henüz hiçbir şey net değildi. İlerledikçe hangi hareketlerin ve çizimlerin diğerlerinden daha uyumlu olduğunu fark ettim. Aynı şekilde, görüntülerin kare kare çizilirse filmin geneline en iyi etkiyi vereceğini keşfettim. Bunun dışında, çizimler dijitalleştirildikten sonra, kareleri renklendirme kısmını da dijital olarak gerçekleştirerek bazı farklı denemeler yaptım. Bu sayede daha az zaman harcayacağımı düşünüyordum ama öyle olmadı. Aksine, yavaş yavaş kişisel çalışma yöntemim buna kaydı.

Ne mutlu ki, aynı zamanda yakın arkadaşım olan, meslektaşım Hans Schuttenbeld bu aşamada bana eşlik etti. Neredeyse dokuz ay boyunca, iki haftada bir olacak şekilde stüdyoma, benimle çalışmaya geldi. Dış dünyada olan bitenleri kapı dışında bırakarak uzun çalışma günlerinde işlerimize odaklanmaya çalıştığımız özel bir ortaklığımız var. Bu haftalarda stüdyoda yiyoruz, içiyoruz ve uyuyoruz. Stüdyom ormanın tam içinde ve çevresinde geniş bir alan mevcut. Bazen yürüyüşler yapıyoruz ya da film izleyip bira içiyoruz. Hans da tıpkı benim gibi, büyük bir Ill Considered hayranı. Grubun müziğinin görsellerle yakaladığı uyumu algılama noktasında ikimiz de aynı frekanstayız kesinlikle.

Her şey boş bir sayfa ile başlar: Vincent De Boerröportajının tamamını okumak için buradan Bant Mag. No:74’e ulaşabilirsiniz.