“I'm Thinking of Ending Things” ve Charlie Kaufman filmlerinden iz bırakan sahneler

“Yazar öyle bir kişidir ki yazı yazmak onun için diğer insanlara göre daha zorludur.” Thomas Mann’a ait bu sözler Charlie Kaufman tarafından bir konferans serisinde alıntılanmıştı. Aslında Kaufman’ın kariyerine baktığınızda, bu sözün onun için ne kadar geçerli olduğunu görüyorsunuz. Yazı yazmak eylemini böylesine dert edinmiş biri ancak onun kadar derin karakterlere ve akıllara kazınan repliklere imza atabilirdi. 

Being John Malkovich, Eternal Sunshine of the Spotless Mind, Anomalisa ve Synecdoche, New York gibi filmlerin yaratıcısı olan Kaufman’ı, kişilik krizleri, ölümlü olmanın getirdiği büyük açmazlar ve hayatın anlamının olup olmadığı gibi kolay ifade edilemeyen konuları ustaca ele alış şekliyle, hayata ayna tutan güçlü diyaloglarıyla tanıdık.

Anomalisa’dan sonra yönetmenlik koltuğuna oturduğu yeni filmi, I’m Thinking of Ending Things aynı isimli Iain Reid kitabından bir uyarlama. Kaufman için deyim yerindeyse biçilmiş kaftan olan hikâye genç bir kadının gözünden, erkek arkadaşının ailesiyle tanışmak için soğuk bir kış gününde yaptıkları yolculuğu anlatıyor. Şehirlerarası ıssız yollar, telefona ısrarla bırakılan çağrılar, boş çiftlikler, kasvetli mekânlar ile dokunan hikâye, yalnızlığın sınırlarında geziniyor ve bizlere hiçliğin ortasında olma duygusunu derinden hissettiriyor. Hikâye boyunca tek bir an dahi huzursuz hissettirmekten vazgeçmeyen Reid, ilişkilerin yalnızlıkla çakıştığı ve bize bir şeyleri bitirme ihtiyacını hissettiren anları objektife alınmış gibi, ayrıntıları atlamadan aktarıyor. Anlatı ilerledikçe gerçekte olabilecek ama bir o kadar da tuhaf detaylar kendini daha da görünür kılmaya başlıyor. Tüm bunlar birer anı mı? Yaşananlar gerçek mi? Bir deja vu mu? Yoksa bir jamais vu mu? Bunlar gibi pek çok soru yönelttiğimiz sıralarda hikâyede gerilim de gittikçe artıyor.

Baş karakterin ilişkisi, hayatı ve yalnızlığı hakkındaki tüm düşünceleri ve duyguları büyük bir karmaşaya dönüşüyor. Kitap boyunca monolog ve diyalogların zekice kullanımıyla birlikte aslında hikâyede kaç kişinin olduğundan emin olamadığımız bir anlatı var. Kitabı senaryolaştıran Charlie Kaufman da onu kendi dünyasına ait kılmak ve hikâyenin fiziksel değil de daha çok zihinsel bir mekânda geçtiği fikrini güçlendirmek adına; sabit kalmayan karakter isimleri, kostümlerindeki ani değişimler gibi hesaplanmış tutarsızlıklarla dolu pek çok detay eklemiş. Zaten filmlerini anlaşılmasından ziyade hissedilmesi için çektiğini belirten Kaufman’ın yeni filminde önceki yapımlarından uzantılar yakalamak da mümkün. Kaufman’ın postmodern sinema örneklerinden birini verdiği Synecdoche, New York’tan Philip Seymour Hoffman’ın canlandırdığı, sorunlu ve kasvetli geçmişiyle yüzleşen Caden Cotard karakterinin açmazlarının yansımaları; I’m Thinking of Ending Things’de Jake karakterinin yolculuğunda karşımıza çıkacak.

Olayların anlatıcısı olan genç kadını; Fargo, Judy gibi yapımlardan tanıdığımız Jessie Buckley, Jake’i en son The Irishman’de izlediğimiz Jesse Plemons, Jake’in annesini Hereditary’deki performansını henüz üstümüzden atamadığımız Toni Collette ve babasını ise usta aktör David Thewlis canlandırıyor.

Charlie Kaufman, bu yıl ilk romanını da yayımladı. Daha önce görülmemiş ve belki de dünyanın akışını değiştirecek bir filmi, B. Rosenberg isimli eleştirmeninin izleyenlere ulaştırma macerası, Kaufman’ın sürreel anlatısıyla sayfalara taşınıyor. Penguin Random House etiketli romanın adı Antkind.

4 Eylül itibariyle Netflix’teki yerini alan I’m Thinking of Ending Things vesilesiyle Charlie Kaufman’ın kaleminden çıkan iz bırakmış bazı sahneleri hatırlayalım.

Synecdoche, New York (2008)

Bir tiyatro yönetmeni olan Caden Cotard’ın hayatında yaşadığı açmazlar onu öyle bir noktaya getiriyor ki yeni oyunu için, yönetmenliğini yaptığı tiyatronun içine dev bir New York replikası yerleştiriyor. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye adayı olan, hayatın sahneleştiği bu yapımdan klasik bir cenaze sahnesi.

Adaptation. (2002)

Spike Jonze’un yönettiği; Nicolas Cage, Meryl Streep, Tilda Swinton, Chris Cooper gibi oyuncuları kadrosunda bulunduran yapım, Charlie Kaufman’ın, Susan Orlean tarafından kaleme alınmış The Orchid Thief kitabını senaryolaştırma sürecini anlatıyor. Süreci bu kadar sancılı hâle getiren ise Kaufman’ın senaryoyu bilinen bir formatta yazarak basitleştirmek istememesi. Filmde Kaufman rolünde Nicolas Cage’i izliyoruz.

En İyi Senaryo dalında Oscar adaylığı ve BAFTA kazanan yapımdan, Charlie Kaufman’ın yazma sürecinde kendisiyle yaptığı yüzleşmenin, bir krize dönüştüğü anlardan bir kesit…

Being John Malkovich (1999)

Film, bir kukla oynatıcısının, yıldız oyuncu John Malkovich’ in beynine açılan bir portalı keşfini ve bu keşfinin bir iş alanına nasıl dönüştürdüğünü anlatıyor. Birçok festivalden ödüllerle dönen filmden seçtiğimiz sahnede, gerçek John Malkovich’in tüm bu olaylardan haberi oluyor, ve kendine açılan portalı bizzat görmek istiyor.

Anomalisa (2015)

Bir müşteri hizmetleri uzmanının, işi hakkında yazdığı bir kitapla ilgili konferanslar için yaptığı seyahat sırasında hayatını sorgulamaya başlama sürecini izliyoruz. İzlerken biz de kendi hayatlarımızda olumlamaya çalıştığımız pek çok yönü, baş karakter Michael gibi yeniden gözden geçiriyoruz. Anomalisa’dan Michael’ın partneri ile yaptığı tartışmadan kimlik sorgulamasına taşınan bir sahne…

Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004)

İlişkinin verdiği hüzünden kurtulmak için birbirlerini hafızalarından sildirmek isteyen bir çiftin hikâyesini anlatan film, Kaufman filmografisinin en bilindiklerinden şüphesiz. En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar kazanan filmden seçtiğimiz bu kesitte, Clementine ile olan ilişkisi sona erdikten sonra Joel’in bu durumla baş etmeye çalıştığı anları izliyoruz.

Yazı: Biçem Kaya