Kolektif buhranımızda nefes aldıran bir pencere: “Seni Buldum Ya!”
Reha Erdem’in tabiriyle “hepimizi hizaya getiren, boyumuzun ölçüsünü aldıran” pandemi süreci, her sanat dalı gibi sinemada da alternatif üretim yollarına vesile olmuş durumda. Son bir yıl içinde gezegenin dört bir yanından, anlatısını tamamen çevrimiçi görüşmeler üzerinden kuran çeşitli yapımlar izledik.
Erdem’in beş yıllık bir aradan sonra çektiği, MUBI kataloğuna katılan son filmi Seni Buldum Ya!, bu konsepti kullanırken; şartların getirdiği kolektif buhranımızda, hepimize nefes aldırabilecek bir pencere açıyor. Filmde de Zoom pencerelerine, geçiş sekanslarındaki apartman pencereleri eşlik ediyor.
İsmini Orhan Gencebay’ın yazıp Neşe Karaböcek’in seslendirdiği o meşhur şarkıdan alan Seni Buldum Ya!; kimin suçlu kimin masum olduğunu anlayamadığımız, insanlık hâllerine ayna tutan filmlerden. Erdem kendine has evreninin sınırlarını genişletirken, o klişe tabirle, Türkiye mozaiğinden parçalar sunuyor. Oyuncu kadrosunun performatif çeşitliliği ise süreçteki halet-i ruhiyemizi pek iyi yansıtıyor.
Fikir ve konseptin ortaya çıkış süreci
Filmin MUBI kataloğuna katılmasının vesilesiyle, geçtiğimiz günlerde iki ayrı etkinlik gerçekleşti. Bunlardan biri Muammer Brav’ın sunumuyla ekibin katıldığı bir çevrimiçi gala; diğeri ise Erdem’in, sinema yazarı Esin Küçüktepepınar ile film üzerine yaptığı söyleşiydi. Bu söyleşilerde yönetmenin hislerini ve motivasyonlarını, gelişip dönüşen anlatım teknikleri hakkındaki düşüncelerini öğrenme fırsatı bulduk.
Erdem, konsept fikrin pandeminin hayatımıza girmesinden çok kısa bir süre sonra, Zoom görüşmelerinin kaydedilebilir olduğunu fark etmesiyle tezahür ettiğini söylüyor. Öykü ise bir yakınının telefon üzerinden dolandırmasının ardından şekillenmiş. Her ne kadar eylemlerini ahlaki açıdan onaylamıyor olsa da, dolandırıcılara her zaman büyük ilgi beslediğini gizlemiyor; birçoğunun psikolojiye ve sosyal meselelere hâkim, yetenekli insanlar olduğunu düşünüyor.
Zorunluluk değil, yeni bir anlatım biçimi
Zorlu çekim şartlarından, işlerin ağır ilerlemesinden uzun zamandır rahatsız olan ve bu sürecin sinemanın önünde çok büyük bir engel olduğunu düşünen Erdem; filmin konseptini içinde bulunduğumuzun şartların zorunlu bir sonucu olarak görmüyor, tersine kendisi için ufuk açıcı bir deneyim olduğunu söylüyor. Alternatif yolların sadece prodüksiyon sürecinin hızını arttırmadığını, sinemanın tanımını genişletip zenginliğini arttırdığına inanıyor.
Ona göre gelişen teknolojiyle sinema çok demokratikleşti ve yaratıcılığa hiçbir durum engel teşkil etmiyor. “Sinema denen şeyin tanımı çok geniş ve bu bir kez daha kanıtlandı. Film çekmek için profesyonel kamera bile gerekmiyor. Teknik önemli ama üzerine fazla düşmek, yaratıcı özgürlüğünüze zarar veriyor.” diyor yönetmen.
Zoom’dan olmasa bile diğer alternatif konseptlerde çekilmiş, daha nice “özgür” proje ortaya çıkaracağının emaralerini göstermekte.
Prodüksiyon sürecinde oyuncuların rolü
Zengin kadroyu Serkan Keskin, Nihal Yalçın, Bülent Emin Yarar, Ezgi Mola, Taner Birsel, Tilbe Saran, Esra Bezen Bilgin, Tansu Biçer ve Ecem Uzun oluşturuyor. Erdem projeyi netleştirdikten sonra aklındaki isimlere ulaşarak ilk adımı atmış ve hepsi teklifi hiç düşünmeden kabul etmiş. Bu hızlı geri dönüşler projeye olan inancı da arttırmış. “Zaten hepsi yeteneklerini kanıtlamış oyunculardı” dediği kadrodan övgüyle söz ederken; bunu sadece bir iş olarak görmedikleri, evlerini ve kalplerini açtıkları için de teşekkür ediyor.
Çekim sürecinde karşılıklı oynanmamış, her oyuncu performansını yönetmene karşı sergilemiş. Bu performanslar herkesin kendi evinde icra edildiğinden; oyuncular yeri geldiğinde kameraman, hatta sanat yönetmeninin görevlerini de üstlenmişler. Webcam’lerini Erdem’in istediği kadraja göre ayarlamış, gerektiğinde bir odadaki tüm dekorları başka odaya taşımışlar. Kıyafet seçimi ve dekorasyon da büyük oranda kadrodaki isimlere ait.
Yazı: Merdan Çaba Geçer