Melike Şahin ve AKKOR’un yapı taşları
Hazırlayan: Cem Kayıran - Fotoğraf: Emre Ünal
Melike Şahin diskografisinin ikinci uzunçaları, kıtalararası yayılan bir maceranın ve içeride kopan fırtınaların bir çıktısı. İsmi AKKOR. 8 Kasım itibarıyla Gülbaba Records ve Day Dreamer ortaklığıyla artık aramızda. Sinematik ve hayli çarpıcı bir açılış yapıyor; sonra yolu fiyakalı diskoteklerden, Yeşilçam setlerinden, uçurum kenarlarından, gri sabahlardan geçiyor. Her durakta çeşitleniyor manzara, her biri başka zamanlardan duyguların şarkıları ne de olsa.
Martin Terefe prodüktörlüğünde, farklı zaman dilimlerinden üç şehirde kaydedildi AKKOR. Albümde parmağı olan isimler arasında Melike Şahin’le uzun yıllardır çalışmalarını sürdüren Elif Dikeç, Emre Malikler, Can Güngör, Zafer Tunç Resuloğlu, Alican Öyke gibi tanıdık simalar var. Bir de tabii Dave Okumu’dan Sterling Campbell’a, Glenn Scott’tan Raven Bush’a uzanan bir konuk müzisyen listesi.
Bir albüm, bir deneyim ya da bir süreç olarak AKKOR‘un yaratıcılarına nasıl izler bıraktığını anlamak ve 10 şarkılık koleksiyonun barındırdığı türlü türlü heyecan kıvılcımlarına ortak olmak için önce Melike Şahin; ardından da birlikte ürettiği dostlarının kapısını çaldık. Melike’den Merhem ile AKKOR’un yarattığı ayrıksı dalgalanmaları, bir şarkı yazarı olarak kendine yönelik aydınlanmalarını ve Martin Terefe’yle kurdukları yaratıcı diyaloğun detaylarını dinledik. Ardından mikrofonu, AKKOR aile ağıcının fertlerine uzattık; bir de ufak bir stüdyo turuyla kayıt ortamını soluma şansı yakaladık.
*Bu dosya, Bant Mag. Kasım-Aralık 2024 sayısında yayımmlanmıştır.
Melike Şahin yanıtlıyor:
Merhem’den bu yana üç yılı aşkın bir süre geçti. Bir dönüp baktığında; iki albüm arasında bir müzisyen olarak, bir şarkı yazarı olarak nasıl dönüşümlerden geçtiğini gözlemliyorsun? Bugün Merhem’i yazan Melike’yle buluşabilsen ona ilk ne söylerdin?
Merhem’i yaparken pandemi vardı. Mesafeler, maskeler ve sahneye çıkamamanın üzerimde yarattığı ağırlığı hatırlıyorum. Albüme girmek, yeni bir yaratı alanı açmak çok iyi gelmişti bana. AKKOR ise kayıtları üç farklı şehirde gerçekleşmiş, canlı kaydedilmiş, pek çok açıdan bana ilkleri yaşatmış bir iş; çok daha büyük bir prodüksiyon. Bazen hayretle bakıyorum geçen üç seneye. Şarkı yazarlığım konusunda daha cesur hissediyorum kesinlikle. Hep iyileşmek için yazıyorum, bu değişmedi ama kendimi ifade etme şeklimde benim için devrimsel denemelerim oldu. Aşırı yetenekli müzisyenlerle stüdyoda olmak, şarkının sözlerini anlamasalar dahi yaratmak istediğim dünyaya duydukları heyecanı görmek çok güzeldi. Şarkılar kaydedilirken sahnemdeki akışlarını hayal edebildim. Bunlar dönüştürücü deneyimler oldu benim için.
Merhem’i yazan Melike’ye bakınca toy ve çalışkan bir kadını görüyorum. Buluşsak ona teşekkür ederim yılmadığı için, devam ettiği için. Ama acı haberi de eklerim, “daha ödenecek çok bedel varmış Melike” derim; o bittiğini düşünüyordu o zamanlar, meğer yeni başlıyormuş. Tanınır olmanın, hayatımın kontrolüm dışında değişiyor olmasının yükü bazen omuzlarıma ağır geliyor, yalan yok.
AKKOR isminden de anlaşıldığı üzere, bir anlamda içinde birikenleri akıttığın bir albüm. Önceki işlerine kıyasla daha doğrudan, filtresiz üslubun da bu hisle örtüşüyor. 2021’de Can Güngör’ün Merhem’le ilgili bir sorusunu yanıtlarken “yazarak derman bulma hâlini” sıklıkla tecrübe ettiğini söylemiştin. AKKOR bu açıdan nasıl bir deneyimdi? Ateşi biraz dindirebildi mi?
Ateşin bir kısmı dindi, sonra yeniden harlandı. Üretirken sakinleşiyor insan. “Hah tamam bunu da anlattım, oh be!” hissi geliyor. Ama sonra şarkılarımı dinlerken, sahnede söylerken değişiyor işin rengi. AKKOR’un özellikle bazı şarkılarını dinlerken içimde tuhaf, tanımadığım bir yangın başlıyor. Korkumla ve öfkemle yüzleşiyorum sanatımda ilk kez. İçimde tamamladığım ya da geçmekte olduğum etapların şarkılarımda okunabiliyor olmasından memnunum.
Albümün girift rotasını takip ederken hemen her parçada dümenin keskin bir şekilde kırıldığına, başkaca ilhamların denkleme dâhil olduğuna tanık oluyoruz. Bu çeşitlilik kesinlikle AKKOR’u tanımlayan unsurlardan biri. Nihai olarak ulaştığı hâliyle seni en çok hayrete düşüren, senin için en büyük sürpriz olan şarkı hangisi oldu?
“İfşa”. Hem sound’u hem lirikleri beni hâlâ şaşırtıyor. Bilmediğim bir dilde bir trap parça çalıyordu turnede bir akşam, pizza yiyordum. Nakaratı lokantanın menüsüne yazmıştım, defterim yoktu yanımda. Verse’ü de yazdıktan sonra Zafer’den bir demo rica ettim. Hint esintilerini kullanmayı sever o, bu parçaya da sihirli nefesini o riffler üfledi bence. Parçayı Londra’da kaydederken müzisyenlerin enerjisi inanılmazdı. Çalan herkesin kalbinin attığını gördüm. Glan’in organ solosu “İfşa”yı bambaşka bir yere taşıdı. Miks sürecinde o soloyu önde duyurmakta çok ısrarcı oldum. Sahnede söylemek için sabırsızlanıyorum. Benim için yepyeni bir kimlik, tanıdık da bir yandan.
Martin Terefe’yle çalışmak nasıl bir deneyimdi? İletişim kurmak, yaratıcı anlamda aynı düzlemde buluşmak kolay oldu mu? Onun albümdeki varlığı hakkında neler söylemek istersin?
Martin’le çalışma sürecimiz tahminimden kolay aktı aslında. Türkçe yazılmış şarkıları işlerken benim gibi duygu takıntılı bir insanın kendini İngilizce ifade etmeye çalışması zaman zaman tabii ki zorladı. Ben tezcanlı biriyim, hemen anlatmak ve hemen anlaşılmak ihtiyacındayım hep. Martin’le doğum günlerimiz aynı, o da benim gibi. Bana kendimi doğru ifade edebilmem için rahat bir çalışma ortamı sundu. Ortak gibi olduk aslında. Yardımcı prodüktörlerimin fikirlerini duymaya da hep açık oldu. Kayıtlardan ziyade post prodüksiyon sürecinde misal ben çok takıntılı olabiliyorum. İstediğim sound’a varabilmek için biraz kanırttım, o alanda da hep anlayışlı idi. Bence AKKOR’u canlı kaydetmek şahane bir fikirdi, Martin’e bu yüzden müteşekkirim. Aslında karma bir orkestra hayal etmiştik. Benim band’imden müzisyenler ve onun davet edecekleriyle beraber kaydedecektik. Vize alamadı bizimkiler, İsmail (Altunbaş / perküsyon) hariç. Ama bu sayede şahane yeteneklerle tanışma fırsatım oldu. Albümde çalan müzisyenlerin her biri bir cevher. Bana başka bir hayalin kapılarını açtı Martin’le çalışmak. Şimdi ailemden biri gibi hissediyorum onu ve Londra konserimde sahneme konuk olacak mesela, çok mutluyum.
Kara deliklerin içinden, uçurumların kenarından geçiren AKKOR’u tek oturuşta, baştan sona dinleyen birinin ayağa nasıl duygularla kalkmasını arzuluyorsun? Bir başka deyişle, bu akışın dinleyiciye ne yaşatmasını hayal ettin?
AKKOR’u yazarken ana temam hayatta kalmak oldu. Albüm boyunca bir zümrüdüankayı takip ediyoruz aslında. “Sağ Salim”le epik bir açılış yapılıyor. Albümün ilk yarısında hem sound hem lirikler kalp çarptıran güçlü bir yerde. İkinci yarıda yavaş yavaş sakinleşme ve kara deliklere bir yolculuk başlıyor. Uzaktan bakınca çok güçlü gördüğümüz bu kadının hangi yollardan geçtiğini, hangi duygularla yüzleştiğini izliyoruz. Korkuyu, öfkeyi, yalnızlığı, çocukluğun soğuk gecelerini kucaklayarak yeniden kanatlanıyor. Kendimle bütünleşmemin, dağılmış parçalarımı toparlamamın, hâlâ ışık saçabilmemin bir kutlaması AKKOR benim için. “Burdayım” çok zor bir final şarkısı ama hepimizin içinde bir yere değeceğini hissediyorum. Biraz soluklanıp, tekrar başa dönme hissi gelsin insanlara dilerim. O zaman başlayacak AKKOR’un döngüsü.
Bu dosyada AKKOR’un aile ağacının başka fertlerinin de kapısını çalıyoruz. Kayıt sürecinden albümün görsel ifadesine, bu serüvendeki takım arkadaşlarına senin bir mesajın var mı?
Sizinle çalışmaktan, sanatımı sizinle beraber üretmekten o kadar mutluyum, o kadar gururluyum ki… Londra, New York ve İstanbul’dan geçen kayıt trenimiz ve öğrendiğim her şey, kurduğum tüm yeni hayaller için Martin’e çok teşekkür ederim. Zafer o kadar üretken ve farklı bir müzisyen ki, onun sayesinde AKKOR’a başladım. Hiç durma Zafer. Müziğimde aradığım kaliteyi Emre kadar iyi okuyabilen biriyle çalıştığım için çok şanslıyım, eyvallah Emre. “Burdayım” şarkı yazarlığımın en özel parçası, Elif’ten başka kime emanet edebilirdim ki… Dostluğun ve bunca yıl müziğimin içinde yan yana olduğumuz için çok mutluyum Elif. “Ne Ettim Sana” 10 yıl önce yapılmış ve henüz bitmemiş olan demonun üzerine inşa edildi, sanatına her zaman hayranım Can. Kapak fotoğrafıma âşığım, teşekkürler Emre. Oğuz, müziğimi ve beni ne güzel okuyorsun; albüm fotoğraflarımın ve sahnelerimin zamansız şıklığı senin sayende, teşekkür ederim. Ve Ahmetcan, hayallerimizi gerçekleştirmek ne güzel bir his değil mi?
Aile Ağacı: AKKOR
Martin Terefe yanıtlıyor:
Melike Şahin ile AKKOR için çalışmak, geçmişte parçası olduğun albüm süreçlerinden nasıl ayrılıyor? Senin için bu deneyim ne ifade ediyor?
Daha önce hiç Türkçe müzik üzerine çalışmamış olduğum için, Melike’yle çalışmak yeni ve heyecan verici bir deneyimdi. Ama harika müzisyenler ve harika şarkılar güçlü köprülerdir, kültürel sınırları aşan müzikal lisanlardır.
Melike’nin derin müzikalitesi, sıra dışı sesi ve merakı hem bana hem de bu güzel ve epey dikkat çekici olduğunu düşündüğüm albümde deneyler yapmak, öğrenmek ve yaratmak için davet ettiğim müzisyenlere ilham verdi.
Elif Dikeç, Zafer Tunç Resuloğlu, Emre Malikler yanıtlıyor:
Bugüne dek yolculuğunun pek çok adımında Melike Şahin’le birlikteydiniz. Sizin için yaratıcı anlamda Akkor’u “farklı” kılan neydi?
Elif Dikeç: AKKOR süreci Merhem‘den epey farklıydı. Merhem’in hazırlanışı pandemiye denk geliyor, dolayısıyla orada çok daha izole bir hazırlık süreci yürüdü. Buradaysa hazırlıklar, Martin Terefe’nin de dâhliyle dünyanın birkaç köşesine dağıldı. Londra’daki kayıtlara biz (aranjörler üçlüsü olarak) gidemedik mesela, vize başvurumuz reddedildi. Gerekçe olarak da ülkemize dönüp dönmeyeceğimizden emin olmadıklarını göstermişler 🙂 O biraz içimde kaldı benim. Orada kayıt sürecini görmek ve çalmak istiyordum, Martin ile tanıştığımızda bana “görmeni istediğim çok fazla analog synthesizer var Londra stüdyomuzda” demişti. Vizenin çıkmadığı haberini aldığımda ne yapacağımı bilemeyip evde camları silmeye başladım. Ama “vardır bi hayır” deyip devam ettik tabi. O süreçte en çok Melike zorlanmıştır sanırım ama bir o kadar da öğretici olmuştur. Kendini çünkü birden (perküsyoncumuz İsmail hariç) hiç tanımadığı bir sürü yeni müzisyenle bir odanın içinde buldu. Hakkını da verdi.
Kendi özelimde ilk albümde “Bedelini Ödedim”i düzenlemiştim, AKKOR‘da “Burdayım”ı yaptım, ikisi de iki albümün son şarkıları. “Bedelini Ödedim” çok kadının elinden tuttu, biliyorum. düzenlerken de ben ‘Melike bu şarkıyla bir el uzatıyor, şimdi ben de o eli sağlamca, politik bir yerden, duygusal bir yerden, müzikal bir yerden tutmalıyım” gibi hissetmiştim. Bu analojiden yola çıkarsak, “Burdayım”da da çocuk Melike ve çocuk Elif el ele tutuştu diyebilirim. Şarkıda bahsettiği “gri soğuk sabahlar” bugün gibi benim de aklımda olan bir şey çünkü. Sonsuza dek içinde kalacak gibi hissettiğin sisli ve hissiz/çaresiz bir hâl. Melike’nin oraya dönüp kendisine “ben burdayım, seni orda koymam yarım” demesi müthiş kıymetli ve sağaltıcı. Sizi üzen bir şey üst üste dinlediğinizde manasını yitirir ya, bu parçada öyle olmadı, her seferinde vurdu, bu yüzden çoğunlukla vokaller kapalı çalıştım. Bir de daha sonra Martin’in New York’taki stüdyosunda bu şarkının key kayıtlarını yapmak nasip oldu, o da biraz gönlümü aldı.:)
AKKOR müzikal ve lirik dünyasıyla dinlemeye bayıldığım bir albüm oldu, başta Melike olmak üzere emeği geçen herkese, dinleyici olarak teşekkür ederim.
Zafer Tunç Resuloğlu:
Hücre zarı içerisindeki golgi
Rakı masasında şalgam
Bir futbol takımında sol bek
Ormandaki meşe
Sıra gelen dağların arasında bir vadi
Süre gelen sürecin içerisinde olmak gibi:)
Emre Malikler: “Çalışabilir miyiz bilmiyorum, birbirimizi kırmayalım isterim, müziği çok önemsemiyorum. “
“Maile başladığım yerle bitirdiğim yer arasında dağlar kadar büyüdüm gibi bir his var, birkaç telim beyazlamış olabilir. Oysa Mitilini’de bir kafede oturmuş Sedat’ın araba kiralamasını bekliyorum. “
İlk cümle bana, ikinci Melike’ye ait. Bağlamları bilinmediği için özelimiz olarak görmedim. Albüm sürecinde birbirimize attığımız maillerin son cümleleri. Arkadaşlarla çalışmaktaki ince çizgileri çizememişiz.
Yukarıdaki konuşmamızdan sonra albüme müzikal olarak dâhil oldum diyebiliriz, üç parçada emeğim var, “Sağ Salim”, “Korkmasam Ölürdüm”, “Napıcam?”. Hepsini çok severek yaptım.
Melike’nin anlamaya, anlaşmaya dâhil olma arzusu beni her zaman etkilemiştir, hâlâ da etkiliyor. Anlatmak istemesini de sanki daha iyi anlıyorum artık. Bu sebeple burada olmaktan çok mutluyum.
İlk albümün her açıdan kapalı devre hâlinden sonra herkes için ezberlerin bozulduğu bir deneyim; birden çok aranjör, yabancı bir prodüktör, bazılarımızın vize alıp gelemediği, farklı ülkelerde farklı stüdyolarda kayıtlar ve bunların yavaş yavaş bir albüm hâline gelmesi. Hepimiz için konfor alanı dışında olsa da, hepimiz için bazı tanımların da değişmesine yol açtığını düşünüyorum.
Hoşgeldi.
Pervin Ayça Akarsu Taşdemir yanıtlıyor:
Albümde geçen her kelimeyle, vurguyla mesai geçirmiş biri olarak AKKOR’u dinlemek sende nasıl kapılar açıyor? Bir söz yazarı olarak Melike’yi Melike yapan şey nedir sence?
Melike’yi bir söz yazarı olarak çok güçlü, çok korkusuz, çok da eğlenceli buluyorum.
Ama Melike’yi daha da Melike yapan birkaç şey var bence.
İlki yazdığı sözlerin verdiği edebi zevkin yüksek olması. Kelime seçimlerini, hikâyeleri anlatma şeklini, ahenk yaratma tarzını çok özenli ve becerikli buluyorum Melike’nin. Şiir okuyor gibi hissediyorum parçaları dinlerken. Ama AKKOR’u dinlemek biraz da “Merhem’den sonra AKKOR’u dinlemek” demek gibi geliyor bana. AKKOR’da yine Melike’nin dünyasındayız, binlerce duygunun bir arada var olduğu koskocaman bir dünya burası, yeni bir yer ama Merhem’in izlerini de taşıyor. O izler ve tekrarlayan temalar da dinleme zevkini çok artırıyor. Bir romanın 100. sayfasına geldiğinizde “Aa bir dakika yaa şöyle bir şey vardı” deyip 3. sayfaya dönersiniz ya, onun gibi anlar yaşıyorum, “Korkmasam Ölürdüm”’den “Durma Yürüsene”ye, “Burdayım”dan bir önceki albüme, “Hepsi Geçti”ye dönüyorum.
İkincisi yine iyi edebiyatın bize kattığı çok büyük bir güzellikle ilgili: Duygularımızda dertlerimizde yalnız olmadığımızı anlamak. Biri size içini böyle açık ve dürüst bir şekilde döktüğünde, kelimeleri de süper hünerli bir şekilde kullanabiliyorsa hissedebileceğiniz bir şey bence bu. Melike’nin AKKOR’da daha da gür çıkan, iddialı ve müdanasız sesi özellikle bugün, özellikle Türkiye’de ve özellikle kadınlar için çok güçlendirici bir etki yapacak bence. AKKOR elimizden tutulmasına ihtiyaç duydukça açıp dinleyebileceğimiz bir albüm. Benim için Merhem’in zaten araladığı kapıyı AKKOR sonuna kadar açmış oldu, şanslı hissediyorum böyle bir albümü tekrar tekrar dinleyebileceğim için.
Sinan Tuncay yanıtlıyor:
“Durma Yürüsene”, Melike’yle ilk ortaklığınız değil. Bir yönetmen olarak, kamera karşısındaki Melike Şahin’i nasıl yorumluyorsun?
Melike’nin duygusal ve görsel dönüşüm yeteneği malumunuz. Kendini sahnedeki kadar rahat hissetmediğini söylese de ben onun kamerayla kurduğu inişli çıkışlı, dürüst ilişkiden çok etkileniyorum. Her seferinde yeni bir versiyonlarını sunuyor bence orada. Bakışına bilmem hangi Melike’yi yerleştiriyor ve gerçekten neyi hissediyorsa kameraya onu fırlatıyor.
Onunla çalışmayı senin için cazibeli kılan esans nedir sence?
Bu soruyu, “tam dişime göre” diye cevaplamıştım bir seferinde. Beni de kendini de konfor alanlarımızdan çekip çıkarırken, limitlerimizi keşfetme merakı uyandırıyor bende. Cazibesi de bunu yaparken kısa, net ve direkt olmasında. “Durma Yürüsene”, dört aya yayılan uzun, hassas bir yolculuktu ama bittiği an birbirimize tam anlamıyla güvenmeyi öğrenmiştik.
AKKOR albümü sende hangi duyguları uyandırıyor?
AKKOR’la son stüdyo günlerinden birinde tanıştım. Adı henüz yoktu. “Beni Ancak”ta vokal yapmış bulundum, sonra “Durma Yürüsene”yi dinledim ve uzun bir süre onunla yaşadım. Ama aslında bir kaç şarkı haricinde albümü henüz dinlemedim. AKKOR’un Melike için neler ifade ettiğini iyi biliyorum, bana da eşlik etmesini sabırsızlıkla bekliyorum.
Dave Okumu yanıtlıyor:
Alışık olmadığn bu müzikle vakit geçirmek nasıldı?
Dilini konuşamadığınız, başka kültürlerden gelen müzikler her zaman ilginçtir. Bu kez çok doğal bir biçimde bağ kurdum. Benim için harikaydı. Melike’yi tekrar görmek için heyecanlıyım ve gelecekte yeniden birlikte müzik yapma fırsatımız olacağını umuyorum.
Ahmetcan Taşdemir yanıtlıyor:
Melike’yle maziniz uzun, hikâyenin en başından beri berabersiniz. Akkor’un bu ailede yarattığı heyecanı en isabetli şekilde tanımlayacak kişilerden birisin bence. AKKOR sana, size, Gülbaba’ya ne ifade ediyor?
Melike ile çok uzun zamandır, 15 yıldır yan yanayız, çok şey yaptık beraber. Bu kimi zaman yoğun, inişli çıkışlı ama her daim çok kıymetli ve eğlenceli, tatmin edici bir yolculuk oldu benim için. Beraber dünya turnelerine, Türkiye turnelerine çıktık. Melike’nin ilk sahnelerinden ilk albümüne, şimdi AKKOR’a geldiğimiz bu yolda durmadan çalıştık, hayaller kurduk, onları gerçekleştirmeye odaklandık her zaman. Şu anda içinde bulunduğumuz noktada yine çok çalışıyoruz, yoğunuz, heyecanlıyız ama soru üzerine düşünmeye başladığımda da fark ettim ki çok da duygusalız. Ben öyleyim en azından. Geriye dönüp baktığımda, özellikle AKKOR ile geldiğimiz bu nokta, son 15 yılın her bir ânını daha da anlamlı kılıyor, taçlandırıyor benim için.
Gülbaba Records ailesi ve benim için gerçekten çok değerli AKKOR. Üzerine inanılmaz çalıştığımız, emek verdiğimiz, her aşamasında titizlikle ilerlediğimiz bir proje, bize de çok şey öğretti, zorladı da bizi ama tüm zorlukların üstesinden gelmeyi başardık. Albüm Londra, New York ve İstanbul’da dünya standartlarında kaydedildi. Hem Türkiye’den hem de dünyanın dört bir yanından çok değerli müzisyenler ve prodüktörlerle çalıştık. Bu zaten başlı başına çok zor ama çok da tatmin edici, zevkli bir süreç. Albümü dinlerken âdeta içimizde yaşıyoruz bu heyecanları tekrar biz; dinleyicinin de bu duyguları yakalayabileceğini hissediyorum.
AKKOR’un sürecine tanıklık etmekten ve işleyişini yönetmiş olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Şimdi tane tane ifade etmeye çalışıyorum tabii ama içim içime nasıl sığdı bilmiyorum aslında. Parçaların ilk kayıt aşamalarından son masteringlerine kadar her dinleme session’ımızda delirecek gibi oluyorduk heyecandan. Hâlâ da aynı durumdayız. Melike’nin ortaya çıkardığı şey öyle bir şey ki hepimizin dünyasını değiştiren çok büyük etkileri oldu. Çok mutluyuz, daha da büyük mutluluklara vesile olacağına eminim bizim için.
Oğuz Erel yanıtlıyor:
Melike’yle AKKOR için geçirdiğiniz yaratıcı ortaklıkta nasıl bir metot izlediniz? Ne gibi referanslar, ilhamlar karıştı not defterlerinize?
Melike ofisime AKKOR’u dinletmeye geldi. Hissiyatların görsel dünyasını yaratmakla görevlendirildim; belki de yapmaktan en çok keyif aldığım şey. Melike’nin müziği kulaklardan kalbe sızıyor, benim görevim ise kalpten gözlere doğru bir yol çıkmaktı. Sonrasında, bu görsel dünyayı görenlerin kalbine sızdırmak… Melike ile yaratım sürecinin en keyifli yanı, onun gidiş yoluna müdahale etmemesi, fakat varılacak noktayı hayal edebilmesiydi. En doğru sonuca ulaşmak için maksimum çaba göstererek çalışıyor. Aldığı ilhamı, bana ve tüm ekibe de aktarabiliyor. Bu şekilde, herkesin aynı dili konuştuğu ve ortak bir amaç için sınırları zorladığı bir şehirde birlikte nefes alıyoruz. Ve herkes birbirinin nefesini duyabiliyor. Bazı çiçekler, tüm fırtınalara rağmen kökleriyle toprağa sımsıkı bağlıdır. Fırtına estiğinde daha da sıkı tutunurlar, esen rüzgâr fırtınaya dönüşse de onlar daha da derinlere kök salar. Sonra fırtına diner, güneş açar ve hatta çiçek açar. İşte bu ruhla, tüm bu kadınlardan ilham aldık. Kuyulardan çıkıp, kuytulara çağırdık; kılıcı ve kalemi aynı anda kuşandık. Küllerimizden Akkor’un görsel dünyasını Melike ile birlikte doğurduk.