Nasıl yapılır?: Nova Norda

Nova Norda, 2018’den bu yana yayımladığı teklilerin ardından ilk uzunçaları için geri sayımı başlattı. Albümden ilk tadımlık “Zorba”, kendi karanlığıyla yüzleşmekten korktuğu için başkalarına zulmedenlere adanmış bir diss track.

Uzun süredir hazırlıklarına harıl harıl devam ettiği albümü ufukta görünmüşken, Nova Norda Nasıl yapılır? serimizin konuğu oldu. Hem üretme motivasyonunun zaman içinde nasıl şekil değiştirdiğini hem de bu süreçte takip ettiği metotları konuştuk. Yaklaşan Nova Norda albümü Paralel Evrende Dünya Tarihi hakkında da kimi ipuçları aldık.

Son dönemde çalışmalarına yön ve ilham veren başlıca unsurlar / temalar neler?

“Ne için yaşıyorum? Ne için çalışıyorum?” soruları en temel yön gösterici oluyor. İkisine verdiğim cevabın aynı olması benim için çok kıymetli. Hayatta en çok keyif aldığım şey, karşılaştığım düğümleri okuyup düşünerek, emek vererek çözmeye çalışmak; bir nevi insan oluşumuzu tanıma çabası. Uğruna çalıştığım şey de bunun aynısı; şarkılarımda yüzleşmesi zor bu hisleri olabildiğince dürüstçe anlatmaya çalışıyorum. Bana ilham veren de hayatın karşıma getirdiği acayip olaylar oldu her zaman. Şarkılar, bu olaylarla ilgili düşüncelerimi rafine etmemi sağlıyor.

Seni en çok neler bir şeyler üretmeye itiyor / yönlendiriyor?

Hangi kelimeleri seçersek seçelim, derdimizi tam olarak ifade edemediğimiz anlar oluyor. O ifade edememe anlarında şarkılara yönleniyorum. Albümde mesela, “Neden ölümlüyüz ya biz?”, “Sürekli kalp kıran biri nereye kadar sevilebilir?”, “Dedikodu, dedikoduyu yapan kişiyle ilgili ne söyler?” gibi benim için çok yeni ve büyük konular var. Bu konular üzerine düşünürken kelimelerimi sözler harici unsurlarla, sesler ve notalarla destekleyip besteye dökmek hem derdimi çok daha iyi anlamamı sağlıyor hem de bu sıkışmış hislere bir ifade yolu bulduğum için rahatlıyorum.

nova norda

Hayatının son dönemlerinde üretimlerin ve çalışma pratiklerin üzerine seni yeniden düşündüren ya da dönüştüren neler oldu? Hangi açılardan?

İlk günden beri çalışma biçimim hiç değişmedi. Benim tek bir ekipmanım var, o da iPad’im. İlk iPad’imi kurumsal hayatı bıraktığımda, şirket bilgisayarımı verdiğim ve artık bir bilgisayarım olmadığı için almıştım. Garageband’i kurcalarken, iPad versiyonunun bana aşırı eğlenceli gelmesiyle, evde piyano başında yaptığım besteleri burada kaydetmeye karar verdim. Bu demoları eşe dosta dinleteyim derken bir baktım, yeni bir iş aramak yerine, bu şarkıları yayımlamayı denemek istiyorum. Gerisini biliyorsunuz. Müzik kariyerim bu kadar tesadüfi başladı gerçekten. O günden beri de çalışma biçimim hiç değişmedi. İPad benim için bir demo makinesi. Şarkılarımın bütün iskeletini, sound’unu, düzenlemesini orada tamamlayıp, gerisini yetenekli prodüktör arkadaşlarıma emanet ediyorum. İlk şarkıdan bugüne, hep aynı çalışma şeklim.

Son dönemde üzerinde çalıştığın ve bizimle en çok paylaşmak istediğin projen / çalışman nedir?

Albümüm! İsmi Paralel Evrende Dünya Tarihi. “Tarih kitaplarını açtığımızda bizi hangi olaylar karşılasaydı, şu an içinde bulunduğumuzdan daha adil bir dünyaya uyanırdık?” sorusuna bulduğumuz 7 gerçeküstü cevabın, 1 klip ve 6 animasyondan oluşan görsel dünyasından oluşuyor.

Şu ana kadar hep tekliler yayımladım. Bu ilk albümüm olduğu için, şu ana kadar yayımlamadığım şarkıları bir arada vermekten fazlası olsun istedim. Sahnesiyle, görsel evreniyle, yeni bir dünyaya giriş yapıyoruz bu albümle. Başından beri bağımsız bir  müzisyenim ve büyük bir konsept proje yaratırken bağımsız kalabilmek, benim için çok büyük bir emek gerektirdi. Bu yüzden gururluyum. Umarım siz de seversiniz!

Bu projeyi üretirken eskizden / taslaktan / fikirden “son” hâle gelene kadar nasıl bir süreç işledi senin için?

Reklamcılık günlerimi bu ara çok andım. Çünkü her şeyden önce konsepti çıkarmak çok büyük düşünsel emek gerektirdi. Her gün kilometrelerce yürüdüm kendimle beyin fırtınası yaparak. Cool görünsün diye, trendlere uysun diye bir iş yaparsam keyif almayacağımı biliyordum. Bu yüzden aklıma gelen en uçuk kaçık fikre yükselip, bu albümde zamanda yolculuk yapıp tarihi değiştirmeye karar verdim! Dekorlarıyla, kostümleriyle, bambaşka bir dünya hayal edip onun gerçeğe döndüğünü görmekten şu ana kadar ne kadar keyif aldığımı ifade etmem mümkün değil.

Demoları tamamlayıp konsepti çıkardıktan sonra, prodüksiyonu çok sevdiğim, defalarca çalıştığım ve yeteneğini her seferinde hayretle izlediğim Tuna Erlat üstlendi. Klibimizi Ali Demirel ve İpek Ural çekti, bu üçüncü klibimiz. Animasyonları ise, aynı zamanda en yakın arkadaşlarım olan Ege ve Selen’in oluşumu Fam İllustrations üstlendi. Aklına fikrine ve yaratıcılığına bu kadar güvendiğim insanların aynı zamanda çok sevdiğim arkadaşlarım olması, bana ait olduğum yerde olduğumu düşündürüyor. Çok yoğun, ama hiç stresi olmayan bir şekilde ilerliyor süreç, ne mutlu bize.

Aşamalar neler? Bu aşamaların farklılık gösterdiği durumlar oluyor mu? Aşamaları belirleyen ne oluyor? 

Bir albüm çıkarıp, konsept ve görsel dünya yenilemek gerçekten çok fazla iş! Sahnesi, sound’u, klibi, fotoğrafları, hepsinin arkasının da dolu olup aynı çatıda birleşiyor olması, çok fazla parçası olan düşünsel bir puzzle tamamlamak gibi bir şey. Zorlanmamak için, fikir düşünmekten gerçekten zevk almak gerekiyor. Ben gerçekten hayatta bana daha fazla haz veren bir iş tanımadım. Genelde bu aşamalar birbirini sırayla takip eden, çok da düzenli aşamalar olmuyor. Aynı anda hem klip çekip, hem bir sonraki şarkının miksine karar verip, hem konser akışı planlıyoruz gibi bir koşturmadayız şu an. Ama dediğim gibi, yoğun olsa da stresli değil. Keyifle geçiyor ve hayret içinde olanları izliyorum.

Nasıl bir çalışma ortamın var? Çalışma masanda ya da ortamında olmazsa olmazların neler? Seni işe motive eden bir obje var mı mesela?

Spesifik bir çalışma ortamım yok. Tek ekipmanım iPad olduğu için kafe köşelerinde, vapurda, evin her yerinde, hatta bazen sokakta yürürken çalışıyorum. Hareket hâlinde olmak motivasyonumu en yüksek yerde tutan şey oluyor bu ara.

nova norda

Bir şeyler üretmek için işin başına oturmada modun etkili oluyor mu? Ne şekillerde?

Eskiden bu şartları kendime sağlamayı takıntı derecesinde önemsiyor ve yaratıcılığımın buna bağlı olduğunu düşünüyordum. Üretmenin içimden gelmediği anları zorlamamanın, yaratıcılığıma ve özellikle psikolojime ne kadar olumlu etkisi olduğunu pandemide fark ettim.

Genelleyecek olursam; genelde hayat enerjisiyle, yaşama sevinciyle dolduğum coşkulu anlarda besteler akar gibi çıkıyor.

Buna üzücü duygular da dâhil. Bazen o kadar üzücü bir şey yaşamanın keşfi de bana coşku veriyor. Hiç tatmadığım bir duygu sonuçta. Neden o keşif duygusu da keyif vermesin ki?

Başında olmadığında da devam eden zihinsel bir süreç var mı? Biraz açar mısın?

Röportajın başındaki “ne için yaşıyorum, ne için çalışıyorum”a geri dönmek isterim. Uğruna yaşadığım değerleri işime taşımayı çok önemsiyorum. Dinleyenlere şarkı tutsun diye beyaz yalanlar söylemek yerine, şarkıların kendime karşı dürüst olduğuna emin olmak, gerçekten yaşadığım olayları yansıtması için çalışmak, o duyguların özüyle yüzleşmek en büyük önceliğim. Bu, işin hemen hemen her alanına yansıyor. Besteler dışında bütün görsel dünyanın, sahnenin, sahnedeki konuşmaların bu bütünlük içerisinde olması benim için çok önemli. Dolayısıyla başında olmadığımda devam eden bir zihinsel süreç pek olmuyor, çünkü o zaman o hikâyenin samimiyeti kaybolabiliyor. Bir ömür boyu böyle kalsın, hiç değişmesin, hep böyle her ince detayla uğraşayım çok isterim. Bu süreçlerde yaşama motivasyonu buluyorum.