"Paris Is Burning"den "Velvet Goldmine"a: Aşkın her halini tasvir eden filmler

Aşk örgütlenmektir, bir arada kalmak, gerektiğinde savaşmaktır çoğu zaman. Aşka karşılık öfke ve nefret her zaman yıkıcı, saldırgan ve buyurgandır. Bir kalıbın içine sokmak, yok etmek derdinde olan herkese ve her şeye inat boyun eğmiyoruz! Mücadeleye, insan haklarına ve özgürlüğe dokunan, aşkın her halini tasvir etmekten çekinmeyen nokta atışı LGBTİ+ filmleri sizin için derledik.

Yazı: Nazlı Dönmez

Philadelphia (1993)

Jonathan Demme yönetmenliğindeki film, AIDS olduğu için çalıştığı hukuk firmasından kovulan Andrew Beckett (Tom Hanks) ve homofobik bir avukat olan Joe Miller (Denzel Washington) arasında gelişen, Miller’ın önyargı ve korkularını yenmesini sağlayan kuvvetli dostluğu ve Beckett’ın mücadelesini konu alıyor.

Boys Don’t Cry (1999)

Kimberley Peirce’ın ilk uzun metraj denemesi, Hilary Swank’ın kendisini kadın vücüduna hapsolmuş hisseden ve hayatını bir erkek olarak sürdürmek isteyen Brandon Teena’yı canlandırdığı film gerçek olaylara dayanıyor. Teena’nın muzdarip olduğu huzursuzluk haline ek olarak yüzleşmek zorunda kaldığı sosyal baskının doğurduğu sonuçlar son derece gerçekçi ve güçlü bir biçimde tasvir ediliyor.

https://www.youtube.com/watch?v=aOarssJWHhI

A Single Man (2009):

Moda tasarımcısı olan Tom Ford’un ilk yönetmenlik denemesi olan film, 60’lı yılların başında, Colin Firth tarafından canlandırılan Los Angeles’ta üniversite profesörlüğü yapan George Falconer’ın 16 yıllık partnerini kaybetmesinin ardından depresyonla boğuşmasını konu alıyor. Yalnızlığın hüznü ve kaçınılmazlığına dokunan film 2010 yılında BAFTA En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görüldü.

https://www.youtube.com/watch?v=sC9Zm1UJ7zs

Milk (2008)

Gus Van Sant’a En İyi Yönetmen dalında Oscar adaylığı getiren, Sean Penn’in Harvey Milk’i canlandırdığı film, Milk’in 40. doğum gününden ölümüne kadarki süreyi kapsayan, New York’tan San Francisco’ya, eşcinsel hakları aktivistliğinden politikaya uzanan olağanüstü bir hayatın hikayesini anlatıyor.

Velvet Goldmine (1998)

Yönetmenliğini Todd Haynes’ın üstlendiği, 70’li yılların başında İngiltere’de geçen, David Bowie’ye benzerliğiyle dikkat çeken kurgusal pop star Brian Slade’in (Jonathan Rhys Meyers) hikayesini anlatan film eşcinsellik temasını glam rock ekseninde işliyor.

Paris Is Burning (1990)

Jennie Livingston tarafından yönetilen, 80’li yılların New York’unun sahne arkasına bir bakış niteliğinde olan belgesel, drag kültürünün altın çağını işliyor.

Hamam (1997)

Ferzan Özpetek’in yönettiği, İtalya-Türkiye-İspanya ortak yapımı film, Francecso (Alessandro Gassman) ve Mehmet (Mehmet Günsür) arasında gelişen ilişkinin Francesco’nun hayata bakışı ve beklentileri üstündeki etkisini konu alıyor. Sürpriz sonuyla da çok ses getiren film, Altın Portakal’da En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerine layık görülmüştü.

https://www.youtube.com/watch?v=Oikz4MYf6pw

Freier Fall (2013)

Stephen Lacan tarafından yönetilen Almanya yapımı film, iki polis memuru Marc (Hanno Koffler) ve Kay (Max Riemelt) arasındaki gizli ilişkiyi konu alıyor. Filmin müzikleri de tek kelimeyle muazzam.

Room In Rome (2010)

The Skin I Live In ile dikkatleri üstüne çeken Elena Anaya’nın rol aldığı, Julio Medem yönetmenliğindeki film iki genç kadının Roma’da geçirdiği tutkulu bir geceyi, cesur bir üslupla ele alıyor.

Blue Is The Warmest Color (2013)

Abdellatif Kechiche tarafından yönetilen ve Cannes’da Altın Palmiye’ye layık görülen film Adele’in (Adele Exarchopoulos) kendisinden yaşça büyük bir sanat öğrencisi olan Emma’yla tanışmasıyla beraber cinselliğini keşfedişini ve ikili arasındaki ilişki dengelerini konu alıyor.

Brokeback Mountain (2005):

Yönetmenliğini Ang Lee’nin üstlendiği film, 1963 yazında, beraber çalıştıkları koyun çiftliğinde tanışıp birlikte birkaç tutku dolu gün geçiren Ennis Del Mar (Heath Ledger) ve Jack Twist (Jake Gylenhall)’in yıllara uzanan hikayesini işliyor. Yalnızlık ve şefkat arayışı ile birbirlerini tekrar bulan çift, eşcinselliğe karşı düşmanlık besleyen insanlarla çevrili olmanın zorluğu ve insanı sürüklediği umutsuzluk haliyle savaşıyorlar.

Laurence Anyways (2012)

Xavier Dolan’ın yazıp yönettiği film, Fred (Suzanne Clément) isminde bir kadınla ve trans birey Laurence (Melvil Poupaud)’ın imkansız aşkını konu alıyor.

Danish Girl (2015)

Tom Hooper’ın yönettiği, Alicia Vikander’e En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ını getiren film, ressam Gerda Wegener’ın eşi Einar Wegener’ı (Eddie Redmayne) bir kadın gibi çizmesiyle tetiklenen Einar’ın bedeniyle yaşadığı uyumsuzluk ekseninde şekillenen ilişkilerini konu alıyor.