“Schumacher” değerlendirmesi (2021, Netflix) #formdayız

Yönetmen: Hanns-Bruno Kammertöns, Vanessa Nöcker, Michael Wech
Yazar: Hanns-Bruno Kammertöns, Vanessa Nöcker, Michael Wech
Formu dolduran: Tuğçe Özdenoğlu

Zaman dilimi ve mekân

Heyecanla beklediğimiz bir dönemden, hiç hatırlamak istemediğimiz sessizliğe…

Schumacher’in çocukken adımını ilk kez attığı go-kart yıllarından, 2013’te geçirdiği kayak kazasına uzanan yolculuğu kronolojik bir zaman çizelgesiyle aktarılıyor.

Ne hakkında?

Schumacher’in 30 yıl önce Formula 1’deki ilk güne atıfta bulunarak 15 Eylül’de Netflix üzerinden yayımlanan belgesel; 7 kez dünya şampiyonluğu yaşayan, Formula 1 efsanesi ve benzersiz spor figürü Michael Schumacher’in F1 kariyeri ve özel hayatına dair 112 dakikalık samimi bir portre. Genç ve yetenekli bir go-kart yarışçısının mücadelesiyle başlayan hikâye, 1991’de Spa-Francorchamps’teki çarpıcı çıkışıyla bizi karşılarken, efsane pilotun yolculuğuna yakından tanık olan ünlü isimlerin röportajlarıyla mirasına saygı duruşunda bulunuyor.

İlk intiba?

Schumacher belgeseli için gözlerimiz uzun zamandır yollardaydı; fakat belgesel efsane pilotun yarıştaki başarılarını tam olarak bilmeyenler için hızlı bir başlangıç​​ olabilir. Ailesinin desteğiyle hazırlanan hikâyenin merkezinde babası Rolf Schumacher, çocukları Gina ve Mick, kardeşi Ralf, eşi Corinna, FIA başkanı ve Ferrari takımının eski patronu Jean Todt, F1 eski başkanı Bernie Ecclestone, rakip yarış pilotları Damon Hill, David Coulthard, Mika Hakkinen, Benetton’dan Flavio Briatore ve Schumacher’in menajeri Sabine Kehm yer alıyor. Pistteki hakimiyetinin en iyi arabada olmasından kaynaklanmadığını sık sık hatırlatan belgesel, dikiz aynasından Schumacher’in görkemli mirasına dair daha önce hiç görmediğimiz arşiv görüntülerini peşi sıra diziyor. Film boyunca Schumacher’in yarış kariyeri beklediğimizden geri planda kalsa da Formula 1 tarihindeki hakimiyeti kaçınılmaz olarak itici gücü sağlıyor. Efsanevi Monaco pistinin dar köşelerinde, içinde Schumacher’in olduğu bir Ferrari’nin araç kamerası görüntüsünü izlediğimizde tüylerimizin diken diken olmaması imkânsız.

Derinlerde ne var? 

306 yarış, 91 zafer, 7 dünya şampiyonluğu ve sayısız pist savaşı ile tüm zamanların en büyük Formula 1 sürücüsü olan Schumacher’in hikâyesinde bu kez mütevazı başlangıcından sporunun zirvesine ilerlediği yolda, arka planda yaşanan olaylarla nasıl baş ettiğini gösteren derin bir incelemeyle karşı karşıyayız. Özellikle onu pistten uzakta sevecen bir aile babası olarak gördüğümüz anlar, Schumacher’in F1 dünyası dışında nasıl biri olduğuna dair özel detaylar sunuyor. Zaman zaman belgeselin nereye doğru gittiğini biliyor olsak da bu sporun gerçek heyecanını anlamaya çalışırken, Schumacher’in ağırbaşlı yolculuğuna aileden biri gibi bakmamızı sağlıyor. Schumacher’in “Benden bir yıldız yaratmayın” sözüyle başlayan kariyeri, eski menajeri Willi Weber’in bu yıldızın kendiliğinden nasıl doğduğunu özetleyen cümleleriyle mendilleri yanımızdan ayıramadığımız bir belgesele dönüşüyor.  

Bunu seven şunları da sever

Kuşkusuz buraya Formula 1 tarihinin bir diğer efsanesini konu eden Senna filmini eklemeden geçemeyeceğim. Yönetmenliğini Asif Kapadia’nın yaptığı film, Senna’nın Formula 1’e olan tutkusunu baştan sona kusursuz bir şekilde ekrana taşırken, dönemin duygu ve hislerine kök salan bir belgeselle o anlara geri götürüyor.

İngiliz müzisyen Paul Crowder’ın yönetmen koltuğunda yer aldığı, seslendirmesi Michael Fassbender’a ait 2013 yapımı bir diğer belgesel Life on the Limit insan ve makinenin mükemmel uyumuna bağlı olan Formula 1’de güvenlik detaylarına odaklanıyor.  FIA ve F1 yönetiminin sürecin içinde yer aldığı belgesel, F1 tutkunları için çok özel detaylar barındırmakta.

Hakkında konuşturuyor mu? 

Konu Schumacher olunca üzerine konuşmamak pek de mümkün değil. Daha önce hiç görmediğimiz arşiv kayıtları ve özel röportajlar da bu sürece eklenince hemen belgeseli izlemiş bir arkadaşınızı bulup Schumacher özleminizi paylaşmak istiyorsunuz. Diğer yandan belgeselde sıkça eksikliğini çektiğimiz ve Schumacher’in yarış kariyerine dair beklediğimiz bazı anların yer almaması, konuyu “keşke şu yarışlar da olsaydı” dediğimiz yere taşıyor.