Perspektifler ve araçlar: Selût anlatıyor

Röportaj: Asena Büyük

Selût, müzik ve görsel sanatlar arasındaki ilişkinin gücünden yararlanan işleriyle öne çıkan çok yönlü biri. Deneysel tınılarla caz, ambient gibi türlerin belli belirsiz sınırlarında, güçlü vokallerin üzerinde gezinerek üretim yaptığı müzik evreninden dinlemeye açılan “Sahiden”, “Ben, Keyfim ve Kahyası” ve “İstemem” parçaları dinleyiciyi, Selût’ün iç dünyasının kuytu köşelerinde seyahate çıkarıyor. Üretimleri hızla devam eden müzisyenle ilham kaynaklarını, renkler ve melodilerle kurduğu yakınlığı, Cosmicnutz personası ile yarattığı dünyaları konuştuk.

Gözlerinizi kapatın, bir renge tutunun ve içinizde akan melodilere kulak verin. Hazırsanız, Selût’ün dünyasına giriş yapıyoruz.

Seni müzik yapmak için teşvik eden, heyecanlandıran şeyler neler?

Yeni karalamaya başladığım bir eskiz, bir karakterimin yüzünün aldığı ifade, sevdiğim birinin söylediği bir laf, yaşam, sokak… Her an kafamda ezgileri uyandırabiliyor, o kadar heyecanlanıyorum ki sadece onu mırıldanmaya başladığımı fark ettiğim an benim için en büyük teşvik diyebilirim. Hemen odama dönüp konuşmaya başlamak, her söylediğimi kaydetmek istiyorum. Üretimlerim genellikle bu şekilde başlıyor. Ayrıca çevremdeki insanların üretimleri; kendilerini yaptıklarına bağlamalarına, anlattıklarına olan enerjilerine tanık olmak beni dinç tutuyor. Ben de o akışta elim sürekli çalışsın istiyorum.  

Cosmicnutz yani illüstratör personan ile Selût arasında organik bir bağ olduğu aşikâr. Peki çizimlerin mi yoksa müziğin mi ilhamı ateşleyen ilk şey oluyor? Bir şarkının doğuşu esnasında zihninde önce melodiler mi beliriyor yoksa görüntüler mi?

Bu iki persona, sunum ve arşivleme anlamında bana bir kolaylık sağlamak amacıyla kendimce kurduğum bir sistemin sonucu aslında. İçeride bu iki personanın benim üretimimde bir sırası yok, elimin nereye ilk tutunduğuyla alakalı diyebilirim. Bir resim için doğru fırçayı veya boyayı kullanmakla aynı. Bazen o an söyleyeceklerimin en yakın karşılığı bir karakterken, süreç ilerlediğinde artık benim değil o karakterin söyleyecek şeyleri oluyor; bestelemeye bazen burda başlıyorum. Bazen bir kayıt açıyorum; kendimce söyleyip yazarken, görüntüleri oluşuyor, hemen çizmeye başlıyorum. Bestelerken gözümü kapattığımda bir renge tutulu kalıyorum ve o tonlar görsellerin paletlerini oluşturuyor. 

Herhangi bir sırası olmadı hiçbir zaman, ihtiyacıma göre enstrümanın bazen kalem bazen gitar olmasına göre çalışıyorum. O yüzden tanım olarak illüstratör bana daha yakın geliyor, illüstrasyonun görsel olarak kalıplaşmış bir algısı olsa da kelime anlamı olarak bir konunun, anlatının özgün ifade biçimi şeklinde bir açıklaması var. Ben de müziği de resimlemeyi de bu perspektifte görüyorum ve araçlarımdır diyorum.  

“Sahiden, “Ben, Keyfim ve Kahyası” ve “Florist”in ardından “İstemem”in daha saldırgan ve kırılgan bir yerde durduğunu düşünüyorum. İnişli çıkışlı vokallerin bu kez daha keskin duyuluyor sanki. Şarkının hikâyesi ile vokal uyumun doğal gelişen bir şey mi? “İstemem”in yaratım sürecinden biraz bahsedebilir misin?

“İstemem”i, “Değerlim’in Hikayesi”ni yazdığım zaman, tüm sözleri ve şarkının ilk yarısının akorları ile yazmıştım; ikinci yarının akorlarını İpek Ektaş yazmıştı, “Daha da karanlık olalım, ikinci yarıda aslında çok üzgünüm” demiştim. 

Genel beste ve yazım sürecim, bir şeylerin oluştuğunu hissettiğim an elimde kayıt alabileceğim herhangi bir cihazda kayıt tuşuna basıp; asla kesmeden, gideceği yere kadar giden konuşmalarımdan, melodik denemelerden bazen sadece güldüğüm, ağladığım, sustuğum uzun kayıtlardan başlıyor. Sözler ve söyleme biçimim de bu kaydı çok kez dinleyerek, nerede ne hissettiğimi anlayarak parçanın iskeletini oluşturuyor. Stüdyoda aldığımız her kayda da parçanın bir versiyonu olarak bakıyorum, parçalar konuşmalar gibi olduğu için günlük bir konuşmada olduğu gibi her seferinde farklı okuyorum parçaları. Hatta İpek, bu tavrımı halk ozanlığı ile bağdaştırıyordu; doğru diye düşünüyorum. Aynı yükselişi bir daha yapmaya odaklanmadan hikâyenin heyecanlı yerinde heyecanla, hüzünlü yerinde sessizce söylüyorum. 

Sana en çok ilham veren nedir? Eserlerin yaşadıklarının bir izdüşümü mü yoksa seyahatler, binalar, farklı kokular gibi spesifik ilham kaynakların var mı?

Spesifik ilham kaynaklarım oluyor; hepsi yaşadıklarım, duyduklarım ve gördüğüm şeylerden aklıma takılanlar. Bazen havanın hâlinin bana anımsattığı bir renk bile bir süre takıntım hâline gelip ilham kaynağım olabiliyor. Özellikle tek bir şey söyleyebileceğimi düşünmüyorum bu yüzden. 

İllüstrasyonlarında yarattığın bir dünya olduğunu görüyoruz ve bu karakterler aslında şarkılarında anlattığın hikâyelerde de karşımıza çıkıyor. Seyirciler’i en son dinlemeye açtığın “İstemem”in artwork’ünde görüyoruz. Aynı zamanda “Ben, Keyfim ve Kahyası”nın kapak görselinde tanıştığımız Gümüş karakteri, “İstemem”in klibinde seni sorguya çekiyor. Merak ediyorum, zihninin derinliklerinde görsel ve müzikal anlatıların nasıl bir dünyada birleşiyor?

Tek bir dünya olmamakla birlikte, uzun süre bana eşlik eden, toplulukları veya insanları özdeşleştirdiğim karakterler var. Gerçek hayatla bu karakterleri eş zamanlı olarak, yeni yaşadığım şeylerle eşleştirebiliyorum. Seyirciler mesela toplumu ve kalıplaşmış yargıları simgeliyor, birey olarak varoluşumu sürekli gözlemleyen ve beni takip ettiğini düşündüğüm bir varlık. Deri parçalarından ve sayısız gözden oluşuyor; sözlerimi, kıyafetlerimi, inanışlarımı sürekli izliyor. Parçalarda da aşktan, hayattan, pişmanlıklarımdan, utanmamdan, utanmamamdan ve dahasından bahsediyorum. Seyirciler benimle hep var olacak ve ben onun / onların yargılarına, alışılmışlıklara, toplaşmalarına hesap vermeden konuşacağım. Gümüş de aynı şekilde aslında bir hissiyatı temsil eden biri; sorunlardan kaçmayı, kaçarken bastırılan hisleri, suçluluğu ve yalanları temsil ediyor. Klipte de bütün bunların sorgu anını görüyoruz. 

Şarkı yazım sürecinde karşılaştığın zorluklar var mı? Eğer parçalarında kendinle konuştuğun anlar da varsa, bu konuşmaların seni daha farklı kararlar almaya ya da farklı davranmaya ittiği oluyor mu? Şarkıların dinleyeni etkilediği gibi senin üzerinde de dönüşü olmayan değişikliklere sebebiyet veriyor mu?

Söz yazımında kendimi en içten ve duru şekilde ifade etmek benim için önemli, bu noktada dil ile oyunlar oynamak keyifli bir zorluk benim için. Her parça kendimle hatta kafamdaki tiplemelerle bir sohbet olduğu için bazen bir sıkıntım üzerine konuşmaya başlayıp, çözüme ulaşıp parçayı unuttuğum bile oluyor. Bazen de beni çıkmazın farkındalığına daha da gömülmeye itiyor. Bu duyguların normalliğine güvenip yaşamaya, hüzünlenmeye, korkmaya, mutlu olmaya açığım. Tüm bu yaşadıklarım sonrasında parçaları her söylediğimde, dönüşü olmayacak şekilde farklılaşmaya devam ediyorum bence zaten; yazılmış olsa bile yaşamaya ve etkilemeye devam ediyor beni.

Son zamanlarda paylaştığın fotoğraflar ve videolarda seni Nilipek., Seda Erciyes ve Tuğçe Şenoğul‘la stüdyodayken görüyoruz. Ufukta yeni projeler, seni heyecanlandıran ortaklıklar var mı?

Nil, Tuğçe ve Seda ile çok keyifli bir kayıt günü geçirdik. 2020’de her ay Dünya’da yaşanmış bir felaketi konu alan “Reminder Series” illüstrasyon serimin son görsel çalışması “December”ın müziği için buluştuk. Benim için inanılmaz bir deneyimdi, bana ilham olan bu ikonik seslere hikâyeyi anlatmak, onların tepkilerini gözlemlemek benim için çok önemliydi. Parçanın ismi “Dünya’nın Kalanı”. Hepimizin ortak ilk NFT müzikal çalışması olacak, müzik platformlarında da eş zamanlı olarak bu ay (ağustos) içerisinde yayımlamayı planlıyorum. Serinin manifestosuna ve tüm illüstrasyonlarına Instagram ve Behance’te  Cosmicnutz hesabımdan ulaşılabilir. Teşekkür ederim.