BEN! BEN! BEN!: Sick of Myself Üzerine

2021 yılının çok konuşulan filmi The Worst Person in the Worldün yapımcısı Oslo Pictures’ın yeni filmi Sick of Myself, dünya prömiyerini Cannes’da yapmış ve büyük ilgi toplamıştı. Filmekimi programında da yer alan Sick of Myself, 4 Kasım’da vizyona girdi. Kristoffer Borgli’nin ikinci uzun metrajı olan filmin başrollerinde Kristine Thorp (Signe) ve Eirik Sæther (Thomas) yer alıyor. 

NOT: Bu yazı, filme dair bazı sürprizleri bozabilir.

Fragman

sick of myself
Tek bir sahne üzerinden filmin derdini anlatırsak…

Film bir yemek sahnesi ile başlıyor. Thomas, gidecekleri partiye götürmek için masaya pahalı bir şarap sipariş ediyor. Thomas bu şarabı çalmak için sevgilisi Signe’yi ikna etmeye çabalarken Signe’nin tek bir şartı oluyor:“Partidekilere şarabı benim çaldığımı söylersek!”

Şarap çalınıyor, partiye gidiliyor. Thomas, o küçük gibi görünen fakat iki karakter için de çok büyük önem arz eden şartı yerine getirmiyor. Thomas, şarabı çalma başarısından bahsederek partideki bütün ilgiyi üstüne toplarken, Signe’nin adını dahi geçirmiyor.

İşte bu parti sahnesi bize filmin konusunu özetliyor, çünkü Signe film boyunca partinin en havalı insanı olmak için “Bunu da yapmaz artık!” dediğimiz her şeyi yapıyor. 

Samimiyet ve motivasyon…

“Bunu da yapmaz artık.”

Signe’nin çalıştığı kafeye köpek tarafından ısırılmış kanlar içinde bir müşteri geliyor. Signe kadına yardım edince eline, yüzüne, gömleğine kanlar bulaşıyor. Signe yüzünde bir şok ifadesiyle temizlenmeden, her yeri kanlar içinde eve kadar yürüyor. Oysa biliyoruz ki Signe’ninki bir şoktan çok, sokakta görünür olmanın keyfini çıkarma hâli.

İlginin tadını alan Signe’yi ertesi gün sokakta bir köpeğin ağzına zorla elini sokarken görüyoruz. Köpek tüm çabaya rağmen Signe’yi ısırmıyor fakat anlıyoruz; Signe görünür olmak için gerekirse kendine zarar verebilir.

Yavaş yavaş Signe’nin dönüşümünü izlemeye hazırlanıyoruz. Hazır olduğumuzda Signe internette bir haber okuyor:“Rus menşeili bu haplar cilt hastalığına sebep oluyor.” İçimizdeki “Bunu da yapmaz artık!” sesi susuyor.  Signe’nin kutu kutu sipariş ettiği ilaçları garipsemiyoruz. İlaçları üçer beşer yutarken, yüzü tanınmaz hâle gelirken, kafasından kanlar sızarken Signe’nin geçmiş hâlini özlemediğini biliyoruz. 

Sağlıklı bedeninde görünmez olmaktansa, kan kusarak bir moda çekiminde yer almak Signe’yi daha canlı hissettiriyor.

Karakterlere dair

Signe ve Thomas’ın ilişkisini izlerken, ilgi merakını iki farklı boyutta görüyoruz. Bütün film Signe’nin üzerinden ilerliyor gibi görünse de aslında Thomas’ın da Signe’den aşağı kalır yanı yok. İki narsist karakterin çatışmasının ortasında buluyoruz kendimizi. Thomas’ın çalıntı objelerle oluşturduğu eserleri hakkında röportaj verdiği odada, başka bir gün Signe sözde bilinmeyen hastalığı hakkında poz veriyor. 

Signe, bandajlı yüzüne ilgiyle bakılmasından hoşnutken, Thomas bindikleri otobüste hasta sevgilisine sarılmasını romantik bulan bir yolcunun bakışlarından keyif alıyor. Signe’de abartı bulduğumuz ilgi merakının Thomas’ta da benzer seviyede seyrettiğini, fiziksel boyutta göremesek de anlıyoruz. Bu benzerliği daha “tanıdık” bulduğumuz Thomas’ta görünce, Signe’nin de aslında ne kadar gerçek olduğunu fark ediyoruz.

En çok nesini sevdin?

Film boyunca gerilim dozunun arttığı, izlemekte zorlandığımız yerlerde imdadımıza Signe’nin rüya/hayal sahneleri koşuyor. Signe’nin korkularını, hayallerini gördüğümüz bu sahneler güldürürken, bir önceki sahnenin ağırlığını hafifletiyor. Drama/komedi türündeki bu filmde komedi unsurlarını bu sahneler karşılıyor.

Signe’nin hayalî cenaze törenine geçtiğimizde, onu hastanede ziyarete gelmeyen en yakın arkadaşını ve babasını ilk kez görüyoruz. Signe başından beri bu karakterlerin ilgisini çekemeyince bu ikiliyi cenazesine kabul etmiyor. Hayalî cenaze boyunca herkes Signe için ağlıyor, cenazede kuyruklar oluyor, davetli listesi oluşturuluyor.

Gerçek hayata döndüğümüzde ise kahkahalarımız yerini buruk bir gülümsemeye, acıma hissine bırakıyor. Cenazesine güldüğümüz Signe’nin yaşamına üzülüyoruz. 

Beden yaralanıyor, direniyor.
Signe, bir görülüp bir yok oluyor.
Son bir bağırış duyuyoruz Signe’nin ilgi arzusundan:
“Yaşamayı seviyorum.”

Formu dolduran: Zelal Buldan