Spider-Man: No Way Home değerlendirmesi (Vizyon, 2021)

Tom Holland’ın canlandırdığı Peter Parker’ın Spider-Man: Homecoming’le başlayıp Spider-Man: Far from Home ile devam eden yolculuğunda sıradaki durak Spider-Man: No Way Home. Serinin ilk iki filmine de el atmış yönetmen Jon Watts ve senaristler Chris McKenna ile Erik Sommers yerli yerinde. Holland, Zendaya ve Jacob Batalon’dan oluşan çekirdek kadroya bu kez Benedict Cumberbatch, Alfred Molina, Willem Dafoe, Jamie Foxx ve çok daha fazlası eşlikçi.

Bu yazı, Spider-Man: No Way Home’u henüz izlememişler için kimi sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân

Mekân olarak New York semaları; Manhattan, Brooklyn ve Queens diyebiliriz kısaca. Günümüzde geçiyor, Spider-Man: Far From Home’dan hemen sonrasını anlatıyor.

Konu nedir?

Mahallemizin sevimli dostu Örümcek Adam’ın asıl kimliği Mysterio tarafından ifşa edildikten sonra Peter ve çevresindekilerin yaşadığı günlük sıkıntılarla açılış yapıyor film. Sonrasında onu, durumdan kurtulmak için Doktor Strange’i ziyaret edip yardım isterken görüyoruz. Ancak işler pek yolunda gitmiyor ve yapılan büyü esnasında ortaya çıkan bir terslik yüzünden, açılan portaldan başka evrenlerden istenmeyen misafirler akın etmeye başlıyor. Filmin geri kalanında Peter’ın hem ahlaki değerlerini sorgulayışına hem de kendi evrenine konuk olan yabancılarla baş etmeye çalışmasına tanık oluyoruz.

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Karakterle bağ kurmak ve aldıkları her bir kararı anlamak adına serinin ilk iki filmini (ve hatta mümkünse diğer MCU filmlerini) izlemekte fayda var. Bir de elbette Tobey Maguire’lı ve Andrew Garfield’lı Spider-Man’leri tekrar ziyaret etmenizi şiddetle öneririz.

İlk intiba

Filmin neredeyse ilk yarısının tamamı, fragmanda gördüğümüz kesitlerden dolayı heyecan dozunu pek yükseltemese de akıcı bir biçimde ilerliyor. Peter’ın almak zorunda olduğu kararları, karakter dönüşümünü ve Iron Man olmadan, tek başına bocalayışını izlemek, önceki filmlerden eksik parçaları tamamlıyor adeta. İkinci kısmı ise malum teoriden hareketle ‘’Acaba diğer Örümcek Adamlar gelecek mi?’’ beklentisiyle izliyor; nihayetinde istediğimizi alıyoruz. Avengers: Endgame’den iki yıl sonra sinema salonlarında çığlıklar, alkışlar, sevinç nidaları ve gözyaşlarına sebep bir film çekmeyi başarmış Marvel. Kapanışı da iki güzel post-credit sahneyle süslüyor. Bir Marvel hayranı olarak şahsen, son zamanlarda yaşadığım en yoğun duyguları bu iki buçuk saatte sığdırdım diyebilirim.

En çok neyi sevdin?

Elbette üç Örümcek Adam’ın bir araya gelişi, güçlerini birleştirmesi ve filmin belkemiği olan duygusal sahnelerini sevdim. Üç karakter de kendi özelinde çok tutarlı, bir amaçları var ve rol aldığı filmlerdeki tavırlarıyla ters düşmüyorlar. Bazı hareketlerini önceden kestirebiliyorsunuz bile. 

Andrew’un Peter’ının -çok manidar şekilde- MJ’i kurtardığı sahne, epik diyebileceğimiz düzeydeydi ve birçok fan teorisini doğru çıkardı. Tobey’nin yaş alıp olgunlaşması ve diğer iki Peter’dan ayrı bir havasının olmasını çok sevdim, adeta bilge Spider-Man gibi görünüyordu. Tom Holland’ın Peter’ı ise sevdikleri için ne kadar ileri gidebileceğini, etten kemikten bir insan olduğunu bize hissettirdi. Büyük kaybı esnasında yaşadığı tüm duygular izleyiciye öyle bir geçti ki salonun çoğunu gözyaşları içinde bırakabildi.

Karakterlere dair neler söyleyebilirsin?

Üç Örümcek Adam müthiş bir uyum yakalamıştı, diğer filmlere göndermeler çok yerindeydi ve şu anki hayatlarını öğrenmek de tatmin edici oldu. Doctor Strange filmde biraz sönük kalmış karakterlerden gibiydi, hata yapabilecek biri olduğunu düşünmediğimiz ve sonrasında da genç bir çocuk tarafından alt edilişini izlediğimiz için böyle hissettirmiştir belki de. MJ ve Ned yan karaktere dair boşluğu hakkını vererek doldursalar da bazı diyaloglar ve esprileri olmasa da olur dedirten cinstendi.

Yazara/yönetmene bir soru soracak olsan ne olurdu?

Neden Tobey’nin Peter’ının girişini daha havalı yapmadınız?

Yazı: Banu Üsküdarlı