Şimdiye açık çağrı: The Greatest Hits

Yazı: Burcu Teker

Ned Benson’ın yazıp yönettiği, romantik bilim kurgu draması The Greatest Hits, vakitsiz kaybettiği partnerinin yasını tutan Harriet’in (Lucy Boynton), dinmeyen acısını sığındığı şarkılarla hafifletmeye çalışırken metaforik olarak hepimizin hemfikir olduğu “müziğin zamanda yolculuk yaptırma kudreti”ni fiziksel biçimde deneyimlemesini merkezine alıyor. SXSW’de prömiyer yapan fantastik yapımda, filmografisine bir diğer “love of my life” karakteri ekleyen Lucy Boynton’a Justin H. Min, David Corenswet, Austin Crute eşlik ediyor. The Greatest Hits, Disney+ kataloğunda.

*Bu yazı, henüz The Greatest Hits filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân

Günümüz ve belirli şarkılar vesilesiyle “çapa anılar”ın vuku bulduğu çeşitli geçmiş zaman kesitleri, Los Angeles.

Konu nedir?

Harriet’in, talihsiz bir kaza sonucu kaybettiği partnerinin kaderini değiştirme çabası her şeyin önüne geçmiştir; en çok da kendi hayatının… Aynı kazada yaşadığı kafa travması sebebiyle girdiği koma sonrası; ikili için özel olan şarkıları işittiğinde zamanda yolculuk yapmak suretiyle o parçayı ilk duydukları âna gidebildiğini keşfeder. Hâliyle bu “altın bilet”, kendini de suçladığı kaza ânını önleyebilirse Max’i de kurtarabileceği fikrinin tohumlarını eker… Kaderin ise, hayatının düzenini geçmiş zamana göre oturtmuş Harriet için “günümüz” temalı birtakım sürprizleri vardır: Yas terapisi seanslarında tanıştığı naif David gibi… Şimdiki zamanda çarpmaya başlayan kalbiyle geçmişi değiştirmeye çalışan Harriet, altın biletini son bir hamle için kullanmaya hazırdır artık. Ve yaşamayı seçmeye… 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Ned Benson’ın ilk yönetmenlik denemesi; yine yazıp yönettiği, başrollerinde Jessica Chastain ve James McAvoy’u izlediğimiz The Disappearance of Eleanor Rigby üçlemesi idi: Sıra dışı kurgusu subjektif perspektiflerden çekilen; mutlu bir ilişkinin sonuna emin adımlarla ilerlenmesine kadın ve erkek gözünden bakmayı hedefleyen HIM, HER ve seriye nokta koyan iki filmin birleştirilmiş versiyonu THEM. Tıpkı The Disappearance of Eleanor Rigby gibi The Greatest Hits de usul, kişisel bir savaş. Kederin insanı hafızaya hapsetmesi yönü öncülünü güçlü biçimde çağrıştırıyor. Olan bitene silik, kesit kesit şahitlik ettirerek içine girmekte güçlük çektiğimiz karakter hissiyatları da paydaş üstelik. Ve müzik referansı! Yönetmenin çıkış filmi, başlığıyla The Beatles “Eleanor Rigby”ye selam çakıyor.

2008’de Oliver Sacks’in müzik ve beynin etkileşimi, müzikal halüsinasyonlar, sinestezi üzerine kaleme aldığı Musicophilia: Tales of Music and the Brain’i okuyan Benson The Greatest Hits’i tasarlıyor, taslağını hazırlıyor fakat sonrasında başkaca filmler yapmak, diğer kimseler için projeler üretmek gayesiyle rafa kaldırıyor. Pandemi sürecinde senaryo ve karakterleri elden geçiren yönetmenin değiştirmeye elinin varmadığı yegane şarkı, filmde duyduğumuz ilk parça da olan The The“This Is the Day”.

Filmin müzikleri; yönetmenin The Disappearance of Eleanor Rigby’de de birlikte çalıştığı, Everything Everywhere All at Once ile En İyi Film Müziği dalında Oscar’a aday gösterilen, Son Lox’un kurucu üyesi Ryan Lottun ellerinden. Benson, çalma listesi üzerinde Quentin Tarantino’nun müzik danışmanı Mary Ramos ile de çalışmış. DJ Harvey’in yanısıra, filmde minik bir cameo yapan Nelly Furtado da listeye katkı sağlayan diğer isimler. Soundtrackleri merak edenler buraya.

En çok neyi sevdin?

Kimyası yadırganmayan, samimi oyunculukları sevdim. Bir de sözleri ile öykünün alt metnine de gönderme yapan, incelikle seçilmiş şarkıları.

En az neyi sevdin?

Filmin romantizm kısmı vur-kaç şeklinde ilerliyor. Esas eksen Harriet ve Max’in birbirlerine duydukları gerçek aşk olmasına rağmen ilişkileri anlık sekanslar ile verildiği için duyguya girmekte güçlük yaşanıyor; kendinden akması beklenen olay örgüsü, tane tane anlatılarak hissettirilmesi gereken bir yüke dönüşüyor. Derinliksiz, “bu böyle bir aşktı işte, siz kafanızda tamamlayın” refleksi hikâyeyi epey sığlaştırmış. Bir de oldukça yavaş ve tekrarlı ilerleyen temposu (günbegün şahit olmadığımız 24 aylık süreç de göz önünde bulundurulduğunda), derin bir kayıp ve ve trajedi yaşandığında hayatın durmayacağını bilen yetişkinler için bir noktadan sonra zorlayıcı bir hâl alıyor.

Kimler sever? 

Bir pazar kahvaltısı üstüne, “öylece ekrana bakarak sakin, takılmalık bir şey izleyeyim; güzel müzikler eşlik etsin, kafamı da pek yormasa iyi olur” diye düşünenler.

Yazara / yönetmene bir soru soracak olsan ne olurdu?

“Harriet’ın koma sonrası durumunun Max’e özel olmadığı, kendi içinde anlamlandırdığı her şarkıyla geçmişi ziyaret edebildiği bir senaryoya neden ‘hayır’?” diye sorabilirdim. Bunun; karakterleri ve dolayısıyla filmi, hedeflediği kısıtlı rom-com çerçevesinden daha katmanlı noktaya taşıyıp, bugüne dönmeye dair daha dayanaklı ve sorgulama şölenli bir etki alanı oluşturabileceğini düşünüyorum.

Bunu seven şunları da sever

Romantizm illa bilim kurgu ile harmanlanacaksa nasıl olsun? Palm Springs gibi elbette! Safety Not Guaranteed de bir diğer nefis alternatif. Ha ilgiyi; kaybın yasını atlatmayı bir müddet reddedip hayata tutunmayı ite kaka destekle seçenler çekiyorsa yakın zamanda izlediğimiz, nokta atışı iyileşme anlatısı Good Grief bekleneni verecektir. Fantastik olmayan bir biçimde…