The Rings of Power: İlk iki bölüme dair detaylı bir değerlendirme

Merakla beklediğimiz The Lord of the Rings: The Rings of Power / Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri’nin Amazon Prime Video üzerinden yayımlanan ilk iki bölümü hakkında artık konuşabilmenin heyecanını yaşıyoruz.

Bu yazı, The Lord of the Rings: The Rings of Power’ı henüz izlememişler için kimi sürprizleri bozabilir.

İlk bölüm açılışına dair notlar

Galadriel’in sesinden duyduğumuz, Birinci Çağ’ın sonuna kadar olanları özetleyen ilk bölümün giriş kısmıyla başlayalım. Özel bir incelemeyi hak ediyor.

The Rings of Power’ın, Valinor’un barış dolu günlerinden bir sahne ile başladığını görüyoruz. Çocuk Galadriel, diğer elf çocuklarının zorbalığıyla karşılaşıyor. Bu sahnenin işlenişinden pek emin olamasam da abisi Finrod ve Galadriel arasında kötülük üzerine yapılan güzel bir diyaloga yer veriyor. Valinor’a ve Orta Dünya’ya çöken karanlığın kaynağının Melkor’un -elflerin ifadesiyle Morgoth’un- kötülüğü üzerine anlamlı bir sahne olmuş. Nitekim Valinor’a dair nefes kesici görsel yerini Valinor’un İki Ağacı, kadim ışığın kaynağı, dünyayı aydınlatan gümüş ve altın ışığın ağaçları Telperion ve Laurelin’in (Ungoliant karakterinin atlanarak işlenmesi, konunun çok dağılmaması adına belki anlaşılabilir) Melkor tarafından yok edildiği trajik sahneye geçiş yapıyor. Böylelikle, Morgoth’un yakalanıp “hiçliğe” hapsedilmesine kadar sürecek olan yüzyılları kapsayan Mücevher Savaşları (Melkor’un Valinor’dan kaçıp Fëanor adındaki elfin, İki Ağacın ışığını içlerine sakladığı Silmaril adındaki üç eşsiz mücevheri çalmasıyla başladığı için bu isme sahip) başlamış oluyor.

Ardından etkileyici savaş sahneleri görüyoruz. Gökyüzünü ve yeryüzünü kırmızıya boyayan, bir kıyamet tablosu oluşturan Gazap Savaşı, ejderhaların kartallarla olan mücadelesine de kısa bir sahne ayrılarak aktarılmış. Nitekim Gazap Savaşı ya da Büyük Savaş sonucunda Orta Dünya’nın batısındaki Beleriand olarak geçen toprakların, savaşın şiddetiyle yeniden şekillendiğini biliyoruz.

Melkor’un kötülüğünün yol açtığı yıkıma dikkat çeken bir başka etkileyici sahnede ise Galadriel’i, miğferlerden oluşan bir tepeciğin önünde görüyoruz. Bu açıkça Haudh-en-Nirnaeth sahnesi. Yani Gözyaşı Tepeciği anlamına geliyor. Bu adlandırma Nírnaeth Arnoediad yani Sayısız Gözyaşı Savaşı’ndaki kayıplara yönelik. Morgoth/Melkor’un, ejderhaları, balrogları ve orklarıyla, kötülüğü defetmek adına birleşip Angband’a saldıran elfleri yok ettiği bir savaş.

Galadriel bu sahnenin devamında elflerin, Morgoth / Melkor’a karşı bir direniş başlattığını aktarıyor. Böylelikle Finrod’un ölümünü ve dolayısıyla bu dizide -alışkın olduğumuzun biraz dışında- abisinin yemininin yükünü üstlenmiş, savaşçı Galadriel’in motivasyonunu öğrenmiş oluyoruz.Tabii burada, Finrod’un ölümünün yer aldığı Beren ve Luthien hikâyesinin detaylarına girilmemiş, sadece Finrod’un Sauron’u bulup yok etmek için bir yemin ettiğinden söz edilmiş. İlk bölümle ilgili güzel görsellerden birini de bu sayede görüyoruz. The Lord of the Rings üçlemesindeki imajına sadık kalındığı için sonsuz teşekkürlerimizi sunduğumuz etkileyici bir Sauron sahnesiyle tüylerimiz diken diken oluyor. Sauron’un esareti altında can veren Finrod’un ölü bedeninin yer aldığı sahnede ise Sauron’un işareti şeklindeki yara izini görüyoruz. Bu işaret ilerleyen dakikalarda Bronwyn’in oğlu Theo’nun elindeki kılıcın kabzasında da tekrar karşımıza çıkacak. Mordor’un planı şeklinde olan işaret, ilerideki göz sembolünün de ilk taslağı havasını taşıyor. Bu sahnedeki bir diğer güzel detay da hançerde gizli. Galadriel’in abisinin ellerinden çekip aldığı ve sıklıkla yanında taşıdığını gördüğümüz hançerin tasarımı, altın ve gümüş ağacı temsil eden iki yarımdan oluşuyor, Telperion ve Laurelin’e bir gönderme yapılmış. 

Galadriel’in bir grup elfle buzullardaki yolculuğuna dair soru işaretlerimiz de giriş kısmında son buluyor. Sauron’un peşindeki ekip burada kimilerince Forodwaith olarak geçen topraklarda. Kimleri ise bu elf grubunun Melkor’un kalesi Utumno’yu veya Sauron’un himayesindeki Angband’ı bulduğunu öne sürüyor.

Jenerikteki detay

Dizinin ikinci bölümünde jeneriği ilk kez izliyoruz. Çok da güzel bir detayı barındırıyor. Silmarillion’un Ainulindale isimli ilk bölümü, “Dünyayı Yaratan Müzik Hakkında” olarak geçiyor. Tolkien kurgusundaki en büyük güç olan Eru İlúvatar’ın yarattığı tanrısal varlıklar olan Ainur, İlúvatar’ın şefliğinde kutsal ve harmoni içinde bir müzik ortaya çıkarıyor ve ilerleyen sayfalarda dünyanın bu müziğin bir tezahürü olduğunu anlıyoruz. Jenerikte kum tanecikleri benzeri parçacıkların ses dalgalarının titreşimleriyle yüzük, ağaç, dağ gibi şekiller aldığını görüyoruz. Bu anlamda etkileyici bir fikir olduğunu belirtmek lazım. 

Hobbitler

The Rings of Power anlatısında Harfootlar ya da Kılayaklar olarak geçen Hobbitlerin, İkinci Çağ’daki tarihlerinin net olarak bilinmediğinden daha önce de söz etmiştik. Dizideki konumlarına göre bu küçük halk Rovanian’ın güneyinde ikamet etmekte. Büyük halkın Hobbitlerin varlığından Üçüncü Çağ’da haberdar olduğunu bildiğimizden bu dizide, olayların merkezinde yer alan Hobbit fikri biraz yersiz kaçıyor. 

Daha çok Nori üzerinden ilerleyen Hobbit sahneleri, göktaşının yaşadıkları köyün yakınına çakılan, bir büyücü olduğuna yönelik yorumların daha ağır bastığı karakterle birlikte çeşitleniyor. İki bölümün ardından izleyiciye gönderilen karışık mesajlar net bir sonuca ulaştırmıyor. Karakterin çakıldığı zeminin göz şeklini oluşturması Sauron’a gönderme olabilecekken, Nori’ye bağırdığı sahnede çevresinde yarattığı etki “Acaba Gandalf mı?” gibi soruları akıllara getiriyor. Bu gizemin çözülmesi biraz daha zaman alacak anlaşılan.

Gil-galad, Elrond ve Galadriel’in Valinor’a yolculuğu

Birinci Çağ’ın sonunda, Valar tarafından Valinor’a yeniden çağırılan Orta Dünya’daki elfler arasında Galadriel, Gil-galad, Elrond, sonradan insan olarak anılacak kardeşi Elros gibileri bu çağrıyı geri çevirerek Orta Dünya’da kalmayı tercih ediyor. Bu bilgi dizide Sauron’u bulmak amacıyla yola çıkmış olan Galadriel öncülüğündeki elf ekibinin, Gil-galad tarafından bir armağan olarak yeniden Valinor’a götürülmesi sahnesiyle biraz çelişkili. İlk olarak bir elfin pek de rızası olmadan bu yolculuğu yapmaya neredeyse zorlandığı görülmüş bir şey değil. İkinci olarak Elrond ve Gil-galad’ın bu kadar ısrarcı bir şekilde Galadriel’i vazgeçirmeye çalışması da biraz aşırıya kaçmış. En azından Gil-galad’ın İkinci Çağ’da tamamen yok edilmeyen kötülüğün yeniden uyanacağını bilip Beleriand’ı gözettiğini de biliyoruz üstelik. Bunun haricinde Lindon tasarımının hayal kırıklığına uğratmadığını söyleyebiliriz.

Celebrimbor ve cüceler hakkında

Fëanor’un torunu olan Celebrimbor’un Eregion’da geçen sahnesi, dedesinin Silmarilleri yaratırken kullandığı çekiçle başlıyor. Burada kötülüğün nasıl iyi ve güzel olanı yok ettiğine yönelik anlatıda da farklılığa gidilmiş. Celebrimbor aracılığıyla, Silmarillerin güzelliğinin kötülüklerin efendisi Melkor’un kalbindeki ters yankısına yönelik söylentiyi öğreniyoruz. Hikâyedeki kötülük anlatımında tazeleyici bir farklılık oluşturmuş. Celebrimbor bu sahnede, ziyaretine gelen Elrond’a bir kule inşa etmek istediğinden söz ediyor Bu da bizi Khazad-dum’un kapılarına taşıyor. Bildiğimiz üzere Elrond ve Celebrimbor cücelerle iyi ilişkiler kuran az sayıdaki elflerden. Söz konusu kule inşasıyla başlayan hikâyenin güç yüzüklerin yapımına taşınacağını anlıyoruz buradan. Celebrimbor’u, dedesinin eşi benzeri bulunmaz maharetinin mirasçısı olarak, görkemli şeyler tasarlama arayışında görmemiz de karakterin iyi bir yorumu olmuş.

Celebrimbor ve Elrond’un Khazad-dum ziyareti, bu devasa şehrin en görkemli yıllarına ait. Dizideki sahnelerde bir ihtişam olduğu tartışma götürmese de gözlerimiz Fellowship of the Ring’deki mimariye hasret kalıyor. Khazad-dum sahneleriyle ilk defa kadın cücelerle tanışmamız haricinde, IV. Durin’in babası III. Durin ile olan konuşması, Mithril’in cücelerce bulunduğunun haberini de veriyor. 

Khazad-dum kısmıyla ilgili bir detay da soru işareti yaratır cinsten. Durin isminin kullanımı, cücelerin 7 atasından biri olan Durin’in reenkarne olduğuna inanıldığı kişiye bahşediliyor. Bu anlamda aynı anda iki Durin’in bulunması hâliyle biraz tuhaf. 

İnsanlara dair

Büyük Savaş, insanlar arasında iki taraf yaratıyor. Valar’ın ve elferin saflarında mücadeleye katılanlar, Numenor adındaki ada ülkeye yerleşiyor. Valar ve elfler sayesinde ihtişamlı bir yaşam ile ödüllendiriliyorlar. Numenor’u ilk iki bölümde göremedik. Ancak ikinci bölümün son sahnesi gelecek bölümde bu bekleyişimizin sona ereceğine işaret ediyor.

Büyük Savaş’ta Melkor’un hizmetine girenler ise Orta Dünya’nın doğusuna kaçıp, Mordor’un kötülüğünün sınırlarında kendilerine bir hayat kuruyor. Bu yerleşkelerden biri olduğunu anladığımız Tirharad köyünde Bronwyn ve oğlu Theo’yu görüyoruz. Bu köy Tolkien’in metinlerinde yer almıyor, dizi için evrene eklenmiş. Yine bu yerleşimin yakınlarında olduğu belirtilen Ostirith ve Hordern de dizi dâhilinde eklenmiş yerler. Buradaki sahnelerde Arondir gibi elflerin zaman zaman doğuya gelip doğudaki insanları gözetlediklerini öğreniyoruz. Tıpkı Arondir gibi Tolkien metinlerinde geçmeyen Bronwyn ve Theo gibi karakterler, kötülükle zehirlenmiş topraklarda, bu yozlaşmaya karşı olan, mücadele veren insanların hâlâ olduğunu anlatıyor.

Hikâyenin bu kısmında, Arondir ve Bronwyn arasındaki aşkın izleyiciyi ne kadar etkilediği tartışmalı olsa da ikilinin sahnelerinde güzel bir detay yer alıyor. Bronwyn’in tedavi amaçlı kullandığını söylediği Alfirin olarak geçen tohumlar, The Lord of the Rings: Two Towers’ta gördüğümüz, Rohan’daki mezarların üzerini süsleyen beyaz Simbelmynë çiçeklerinin tohumları.

Dizinin ikinci bölümünde tanıştığımız diğer insanlar ise Galadriel’in Büyük Deniz’de, rastladığı gemi parçasında mahsur kalanlar. Tolkien evreninde pek sözü edilmese de bu insanların deniz-solucanı / deniz-ejderhası olarak geçen bir canlı tarafından (bunlar Melkor’un yaratımı olan ejderhaların denizde yaşayan bir türü) saldırıya uğradıklarını anlıyoruz. Bu sahneler, Halbard adındaki karakterin doğasını da açığa çıkarıyor. Kim olduğunu ve nereden geldiğini Galadriel’e pek detay vermeden anlatsa da Hordern’den olması büyük bir ihtimal. Nitekim Halbard evinin orklar tarafından yanıp kül olduğunu belirtiyor bu da akıllara Bronwyn ve Arondir’in yanıp kül olmuş Hardorn’a yaptığı ziyareti getiriyor. Halbard buradaki ork saldırısından kaçıp kurtulmuş olabilir. Daha da ileriye giden bir başka teori ise Halbard’ın Sauron olduğu yönünde. Bu teori, Sauron’un kılık değiştirerek etrafta dolaştığı biligisine dayanıyor. 

İlk iki The Lord of the Rings: The Rings of Power bölümü, büyük emek harcanmış, özenli bir yapım görüntüsü veriyor. Özellikle İlk Çağ’da yaşananlar ve Gazap Savaşı gibi olaylar etkileyici bir görsellikle aktarılmış. Ancak bu sahnelerin görkemi, anlatının geri kalanını gölgede bırakıyor. Serinin sıkı The Lord of the Rings hayranlarının bu yeni yorumlamalar konusunda ne kadar memnun edeceği ise tartışmalı. 

Yazı: Biçem Kaya