Georgetown sakinlerinin Transformers paniği ve dünyanın farklı noktalarından bazı haberler

Yazı: Tuvana Adalı

Kognitif bilimler üzerine çalışan Georgetown profesörü Newton Howard, komşularıyla iki senedir devam eden bir tartışmanın sonucu olarak evinin girişinde duran ve her biri 25 bin dolar değerindeki Transformers karakterlerinden Bumblebee ve Optimus Prime’ın devasa heykellerini kaldırmak zorunda bırakılıyor. Çatıdan insanları gözleyen bir Optimus Prime’la birlikte toplamda üç kocaman heykeli oldukça seven Howard, siparişleri 2021 yılında Tayvan’dan vermiş. Heykellerin ikamet yeri Georgetown’un tarihi dokusunu bozduğunu bahane eden komşular, Transformers meraklılarının heykeller etrafında oluşturduğu kalabalıktan ve gösterdikleri ilgiden de rahatsızmış.

Howard uzun uğraşlar sonucunda heykelleri kaldırmakta hemfikir olmuş. Böyle bir dayatma yapılabilmesinin temel sebebi ise Howard’ın en başta izin almamış olması. Georgetown tarihi bir statü taşıdığı ve kaldırımları kamusal alan sayıldığı için izin almanın gerekli olduğu söyleniyor. Howard ise komşularının mahalleyi dışa kapalı ve daha ayrıcalıklı tutmanın bir yolu olarak heykellerden yakındığını; mahalleye farklı insanların girmesini istemedikleri görüşünde.

Profesörün Georgetown University’den öğrencileri heykellerin kaldırılmaması için imza kampanyası başlatarak mülkiyet haklarını savunurken mahalle sakinleri, “Buna izin verildiği takdirde günün birinde biri çıkıp sanatsal zevklerine uyduğu için Joseph Stalin heykeli dikmek isterse ne yaparız?” gibi bir endişeyle yanıt veriyor. Çatıya dikilmiş Optimus Prime’ın bakışları altında tedirgin hisseden komşulara tuhaf imgeler çağrıştırdığı kesin.

Güney Afrika’dan insanlığın geçmişine ışık tutan buluntular

Antropolog Lee Berger, 2013’te ekibiyle birlikte Johannesburg’da konumlanan ve UNESCO tarafından dünya mirası ilan edilmiş “Cradle of Humankind” sit alanında yürüttüğü çalışmalarda Homo Naledi adında bir tür keşfetmişti. Homo Naledi’nin “insan” olmadığı anlaşılmış; 144 santim boyunda, bir insana göre daha küçük el ve ayaklara birlikte bir şempanze beyniyle kıyaslanabilecek boyutta bir beyne sahip olduğu tespit edilmişti. Hatta Berger 17,5 cm açıklığındaki mağara girişinden geçebilmek için 11 kilo vermek durumunda kalmıştı.

Aralık 2022’de türün ateş kullanabildiğine dair hipotezlerini destekleyen kanıtlara ulaşan Berger ve ekibi, bu sefer de Homo Naledi’nin insanların ancak 100 bin yıl sonra sergilediği bazı davranışlarda bulunduğuna dair bulgularla karşılaştı. Homo Naledi türünün oldukça zeki olduğunu gösteren kanıtlar, beyin boyutunun zekâyla paralel olarak arttığı fikrine de sağlam bir darbe vurmuş oldu.

Yeni buluntular mağara girişinde dolomit taşı gibi oldukça sert bir zemine yapılmış oyma desenler, semboller ve geometrik şekilleri içeriyor. Ayrıca ölülerin toprağın altına gömüldüğüne ilişkin de keşifler yapılmış. Bu noktada bahsi geçen türün insan olmadığını tekrar hatırlamakta fayda var. Berger oyma sembollerle karşılaşmayı hiç beklemediklerini ve epey şaşırdıklarını söylerken; mağarada Homo Naledi harici başka bir türün yaşamamış olduğuna ikna eden bulgulara da rastlandı. Çalışmalara devam eden ekip, insan türünün geçmişine yönelik bildiklerimizi sarsacak nitelikte başka keşiflere de imza atabilir.

IKEA’dan zarfta taşınabilir koltuk tasarımı

IKEA tarafından desteklenen ve onlar için tasarımlar geliştiren bağımsız tasarım stüdyosu Space10, yapay zekâ desteğiyle 10 kilogram ağırlığında ve katlanarak zarfa sığabilen bir koltuk yarattı. İsviçreli tasarımcılar Panter&Tourron iş birliğinde geliştirilen parça henüz satışta değil; Desing in the Age of AI adlı bir yapay zekâ tasarım sergisi ve Kopenhag Mimarlık Festivali’nde (Copenhagen Architecture Festival) sergileniyor.

Koltuğun son hâli, yüzlerce tekrarın ardından elde edilebilmiş. Şimdiki özellikli formuna ulaşmasını sağlayan kilit tanım ise “sohbet çukuru” (conversation pit) olmuş. Yapay zekâ, bu tanımlamayı aldıktan sonra koltuğa karşılıklı oturan insanları dâhil etmeye başlamış. Tasarımcılara göre proje, mobilya kullanımında sürdürülebilirliğin de yolunu açacak; hem kurulum için daha az malzeme kullanılacak hem de enerji harcayan taşıma/nakliye yöntemlerine gerek kalmayacak.

Ürünün tanıtım videosunda konfor fikrini yeniden tasarlamaya yapılan vurgu da oldukça ilginç; koltuğun günlük hayat ve alışkanlıklar üzerinde sahip olduğu belki de yoğun etkiyi ve değişen rahatlık anlayışının getireceği dönüşümü merak ettiriyor.

ChatGPT’den ölümden korkmamaya dair vaaz

University of Vienna’da teolog ve felsefeci olan 29 yaşındaki Jonas Simmerlein, ChatGPT kullanarak bir vaaz düzenledi. Almanya, Bavyera’nın Fürth bölgesindeki St. Paul’s kilisesinde gerçekleşen ve 40 dakika süren törene 300 kişi katıldı. Chatbot’un yüzde 80’ini yazdığı vaaz; genç, Siyah erkek görünümündeki avatar ile birlikte 4 farklı yapay zekâ avatarı arasında dönüşümlü olarak verildi. Vaazın içeriği ise geçmişi geride bırakmak, şimdiki zamana odaklanmak, ölümden korkmamak ve İsa’ya inanmayı sürdürmek gibi mesajları merkeze alıyor.

Simmerlein yapay zekâya, “Bir kilise servisindeyiz ve sen hatipsin. Bir kilise servisi nasıl görünürdü?” dediğini söylüyor. Bununla birlikte botun vaazına ilahi ve dualar eklemesini ve kapanışı da bir kutsamayla yapmasını istediğini de belirtmiş.

Simmerlein yapay zekânın genel olarak gayet iyi bir iş çıkardığı görüşünde. Botun monoton konuşma tarzı ise dinleyenler arasında yer yer kahkahalara sebep olmuş. Dinleyicilerden biri avatarların vücut dilinde hiçbir değişiklik ve duygu belirtisi olmadığını, çok hızlı ve monoton konuştukları için söylenenleri takip etmenin güç olduğunu ileterek; akılda kalıcı bir biçimde “Ruh ve yürek yoktu” demiş. Simmerlein de bu yorumu destekleyici nitelikte, bir papazın topluluğa dâhil olduğunu; onlarla birlikte yaşayıp onları gömdüğünü, insanları baştan beri tanıdığını ve bir yapay zekânın topluluğu tanımadığı için tüm bunları yapamayacağını ekliyor.