Yarım kalan, acıtan, yılan gibi sokan bir kitap: “Olamayanlar”

Fırat Uran, Otobanda Kaybolanlar ve Kara Köpek’in ardından Sander Yayınları etiketiyle çıkan üçüncü kitabı Olamayanlar ile yeniden bizimle. Türkiye kuir yazınının zenginleşmesine katkıda bulunmayı sürdüren Uran, Olamayanlar’da yarım kalan aşkların olamayışlarındaki güzelliği ve biricikliği ortaya çıkarıyor. Her zamanki gibi titiz ve özenli bir çalışmanın ürünü olan kitabı konuşmak için Fırat’ın kapısını çaldık.

Fırat, yapımcılığını üstlendiği podcast serisi Hayatta Kalma202’den, sıraya dizdiği kitap projelerinden, senaryolaştırdığı metinlerinden bahsederek yine üretkenliği ve yaratıcılığıyla kendine hayran bırakırken, haziranda çıkacak yeni kitabı Ben Kitap Yazmak İstiyorum’u da müjdeledi.

“Bu kitabı güzel yapan şey, mutlu hikâye sonları kesinlikle değil. Tam tersine hüzünlü sonları. Her olamayışın kendine has bir güzelliği var. Bunu anlatmayı seviyorum.”

Yaklaşık bir senenin ardından 3. kitabın Olamayanlar ile karşımızdasın. Kitapla ilgili sorularıma geçmeden bu bir yılı nasıl geçirdiğini merak ediyorum. Nasılsın, neler yaptın bu süreçte?

2021 benim için çok yoğun ve çalışarak geçti. Hafta içi her gün gittiğim sabit bir işim var. Oradan çıkınca piyano dersi vermeye gidiyorum. Bazı günler iş çıkışında üç ders verdiğim bile oluyor. Bunlar devam ederken bir podcast’in yapımcılığını üstlendim. Adı Hayatta Kalma 202. Hakkında konuşulamayan çetrefilli meslekleri, alternatif hayatta kalma yöntemlerini ve yolu şehrin arka sokaklarından geçen hikâyeleri; +18 sansürsüz ve dürüstçe anlatan bir podcast. Önümüzdeki hafta Cake Mosque’un konuk olduğu “İstanbul Gecelerinde Hayatta Kalma” adlı bölümümüz geliyor. Merak edenleri Spotify’a bekleriz.

Kara Köpek röportajımızda Olamayanlar’ı yazdığını söylemiştin. Yazarken nasıl bir duygudaydın? Hangi hislerle başladın yazmaya, zamanla nasıl değişti hislerin? Bunu şunun için de soruyorum aslında çünkü baktığımda kısa sürede üç başarılı roman yazmak yetenekten fazlasını istiyor bence. Neler söylemek istersin?

Corona Türkiye’ye yeni gelmişti. Bir anda her şey kapandı. Evde uzun bir süre geçirdik. İlk iki gün depresyona girdim. Tüm piyano derslerim iptal oldu. İş yerim evden çalışmaya döndü. Boşluk beni alıp sarmaladı. Başlarda boşlukla baş edemedim. Depresyon sularında yüzerken bana iyi gelen şeyi hatırladım: yazmak. Her hafta bir öykü yazmaya başladım. Olamayanlar çok kısa sürede bitti.

Kitap yazmak için iki tane baharat gerekir: Birincisi hırs. İkincisi takıntı. Normalde kötü olarak algıladığımız bu hissiyatlar, bir kitabın bitebilmesi için olmazsa olmazdır.

Olamayanlar çok güçlü, çarpıcı bir başlık. Yüze sertçe vuran rüzgâr gibi. Olamayışları, başarısızlıkları veya eksiklikleri çağrıştırabilme olasılığının yanı sıra bir de “dayatılana” karşı olamayışlar var ya hani, o hâllerimizi de içerdiğinden eleştirel bir tarafı da var bence. Neden bu başlığı tercih ettin? Bu kitap bir şey(ler)in eleştirisi mi?

Olamayanlar ismiyle ilk kez arkadaşım Özgür Balamir’in bir kısa filminde karşılaştım. Evin içinde birbirini yiyen zombi çiftin hikâyesi. Güzel filmdi. Bu başlık bir şekilde aklımda kalmış. Kitabımın içinde 10 tane yarım kalmış gay aşk hikâyesi var. Başlık ne olsun diye düşündüğümde aklıma Olamayanlar geldi. İlk kitabım Otobanda Kaybolanlar ile de uyumlu olduğu için bu ismi çok beğendim. Kendi kendime dedim ki benim kitaplarımın sonu hep ‘lar’ eki ile mi bitecek acaba?

Onlar, bunlar, şunlar.

Olamayanlar, toksik ilişkilerin kitabı. Yarım kalan, acıtan, yılan gibi sokan bir kitap. Bu kitabı güzel yapan şey, mutlu hikâye sonları kesinlikle değil. Tam tersine hüzünlü sonları. Her olamayışın kendine has bir güzelliği var. Bunu anlatmayı seviyorum. Merak edenler buradan ulaşabilir.

“Ben ‘çıkmak’ kelimesini severim. Ahmet şunla çıkıyormuş… Kendi içinde bir netlik var. Taraflar oturmuşlar sevgili olmak üzerine karşılıklı sözleşme imzalamışlar ve bunu duyurmuşlar gibi bir havası var. Bu kelimeyi kaybettiğimizden beri ilişkilerimizde ne olduğumuz belli değil.”

Kitaplarının en önemli bileşenlerinden biri kuşkusuz illüstrasyonlar. Kara Köpek röportajında Ece Cangüden ve Duru Ekşioğlu’nun değerli katkılarına değinmiştin. Olamayanlar’da bu kez çizimleriyle Birce Kirkova’nın ve editörlüğüyle de Leman Sevda Darıcıoğlu’nun katkıları var. Bu sanatçılarla nasıl bir süreç geçirdiniz? Katkıları için neler söylemek istersin?

Leman ile çalışmayı seviyorum. Bugüne kadar çıkan tüm kitaplarımda birlikte çalıştık. Olamayanlar’ın 3. taslağı bittikten sonra Leman’a gönderdim. Bilgisayarda okuyup metnin yanına notlar yazdı. Leman zeki bir kadındır. Kafası çok iyi çalışır. Dikkatlidir. Onun düşüncelerine değer veririm. Bazı kelime seçimlerimi tuhaf bulur. Mesela: ‘çıkmak’. Ben ‘çıkmak’ kelimesini severim. Ahmet şunla çıkıyormuş… Kendi içinde bir netlik var. Taraflar oturmuşlar sevgili olmak üzerine karşılıklı sözleşme imzalamışlar ve bunu duyurmuşlar gibi bir havası var. Bu kelimeyi kaybettiğimizden beri ilişkilerimizde ne olduğumuz belli değil.

Birce benim çok beğendiğim bir sanatçı. Yıllar önce Kadıköy’de barlar sokağındaki tekelin orada sigara içerken Birce’ye bakıp yanımdaki arkadaşıma, bir gün bu kızla çok güzel işler yapacağız demiştim. O zaman tanışmıyorduk. Hayatıma ilk kitabımın lansman gecesinde girdi.

Olamayanlar’ın öykülerini yazarken aklıma Birce’nin çizimleri geldi. Distopik bir tarzı var. Neon, hızlı tüketilen çarpıcı renkler. Çabuk parlayıp sönen ilişkiler kitabıma harika uyar diye düşündüm. Telefon açıp konuştuğumda çok heyecanlandı. Her hafta bir öykü yolladım, o da birkaç gün içerisinde yaptığı çizimi gönderdi. Birce’den nasıl bir çizim gelecek diye beklemek benim rutin heyecanımdı.

“Arkadaşlarımı seçerken acılarına bakıyorum. Hayatı toz pembe olan başarılı insanlar çok ilgimi çekmiyor. Bizi ortak acılarımız birleştiriyor.”

Pek çok insanın katkısı olması kitaplarının ortak özelliği aslında. Bir saç telinden, söylenen alelade bir söze, bir şarkıdan birlikte yenilen bir yemeğe… Hepsi de senin arkadaşın ve bu üretime ortaklar. Bu, okuyucunun da hissedebileceği, kendini bulabileceği bir sıcaklık bir yandan da. Dolayısıyla yukarıdaki soruyu biraz daha açmak adına arkadaşlığın hayatındaki önemini sormak istiyorum. Arkadaşlıktan nasıl besleniyorsun? Neler söylemek istersin bu sıcaklık duygusu için?

Arkadaşlarımı seçerken acılarına bakıyorum. Hayatı toz pembe olan başarılı insanlar çok ilgimi çekmiyor. Bizi ortak acılarımız birleştiriyor. Doğru acıları bulduğumda, Kürk Mantolu Madonna kitabında Raif’in, Maria Puder için dediği gibi “İşte bu beni anlar” diyorum. Bu noktada birbirimizi iyileştirmeye başlıyoruz. Yazım sürecimde ilham kaynağım olanlar var. Birlikte vakit geçirirkenki konuşmalarımız; uzayıp, kısalıp, değişip, kitaplarımda diyalog olabiliyor. Bu nedenle kitaplarımın girişinde onlara özenle teşekkür ediyorum. Birlikte bu buhranlardan çıkacağız.

Aynı zamanda Türkiyeli ve Hollandalı kuir sanatçıları çevrimiçi ortamda buluşturan “Through The Window” projesine de dâhilsin. “Through The Window” da Olamayanlar’a katkı vermiş sanırım. Proje hakkında detayları paylaşmak ister misin?

Bir gün Ömer Tevfik beni arayıp “Through The Window” projesine katılmak isteyip istemediğimi sordu. Teklifi beni onurlandırdı. Hemen kabul ettim. Türkiye’de sokak merdivenleri sıkça gökkuşağı renklerine boyanır. Birkaç gün sonra birileri merdivenlerin üstünü griye boyar. Sonra tekrar renklenir. Bu böyle sürüp gider. “Through The Window” için renklenip grileşen merdivenlerin videosunu yaptım. Oradan gelen destekle Leman’ın, Olamayanlar kitabım için editörlük ücretini karşıladım. Böyle bir şeye ön ayak oldukları için Ömer Tevfik ve Q-bra’ya teşekkür ediyorum. Yaşadığımız bu yardımlaşma, bana Yasemin Mori’nin “Işığa Geldi Çocuklar” şarkısının kapağını hatırlattı.

Yazarken anlamlarla, duygularla oynamayı, onları evirip çevirmeyi seviyorsun. Bunu kuir başlığı altında konuşmuştuk, değerli görüşlerini paylaşmıştın. Türkiye’deki kuir yazın hakkında neler düşünüyorsun? Takip ettiğin ve meraklısına önermek istediğin yazarlar/şairler var mı?

Çok bakir bir alan. Sınırlı sayıda eser var. Mesela Amazon US’e, Türkiye’den gay kitaplar yazdığımızda Pelin Mağden’in Ali ile Ramazan’ı ve Otobanda Kaybolanlar çıkıyor. Koskoca ülkeden sadece iki tane LGBTİ+ kitap İngilizceye çevrilip dünyaya açılmış. Bu alanda yapacak çok işimiz var.

Geçen gün Ankaralı lezbiyen bir yazardan şiir kitabı hediye geldi. Bir çırpıda okudum. Kitabın adı: Üç Nokta. Merak edenler buradan ulaşabilir.

Senin aynı zamanda yönetmenlik geçmişin de var. Hem ABD’de eğitimini aldın hem de Ölüm Hastalığı adlı tiyatro oyununun yönetmenliğini yaptın. Merak ediyorum yönetmenliği tamamen rafa mı kaldırdın? Kitaplarının senaryoya dönüştürülmesini ve bir tiyatro oyunu olarak sahneye taşınmasını ister misin mesela? Ya da senaryosunu yazacağın ve yöneteceğin yepyeni bir oyun nasıl geliyor kulağa?

İlk kitabım Otobanda Kaybolanlar’ı tiyatro metnine çevirdim. Yönetmen arayışı içerisindeyken Corona patladı. Bu süreçte Podacto karşıma çıktı. Çok sevdiğim yerli, yabancı birçok oyunu seslendiren bir topluluk. Otobanda Kaybolanlar’ı onlara gönderdim. Şu anda üzerinde çalıştıkları birçok oyun var. Diliyorum ki bir gün sıra bana gelecek.

İkinci kitabım Kara Köpek’i senaryoya çevirerek İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden mezun oldum. Şu anda Kara Köpek’in 84 sayfalık bir senaryosu var. Filmin dosyasını Can Evrenol’a gönderdim. Bence Can, Kara Köpek’in babası olabilir. Dosyayı çok beğendi ve yönetmeni olmak istediğini söyledi. Çıplak dizisinin yazarlarından Merve Göntem ile görüşüp senaryonun üzerinden geçmemizi istedi. Geçen hafta ben, Merve ve Can ilk toplantımızı yaptık. Bir filmin yapım süreci ağır ve meşakkatli. Aşılması gereken birçok engel var. Kara Köpek film olursa, festival filmi olur. Türkiye’deki sinema salonlarında izlememiz zor. Bir gün bunu yapmayı başarabilirsek en büyük hayalimi gerçekleştirmiş olacağım. Hem olmasa bile denemeye değmez mi?

Kesinlikle değer! Peki sırada ne var?

Olamayanlar’ın hemen arkasından 1 Haziran’da dördüncü kitabım çıkıyor. Adı Ben Kitap Yazmak İstiyorum. Bu kitapta, bir düşüncenin kitap olma serüvenini anlatıyorum. Çizimlerini Duru Ekşioğlu yaptı. Yazar olmak isteyenler, kafasındakileri bir türlü toparlayamayanlar için bir yol haritası. İlgilenenler kitaba buradan ulaşabilir.  

Bunun dışında üç kitap projem daha var:

1)     Tüfeksiz Hareketler: Yetişkinler için bedelli askerlik masalı.

2)     Raf ve Ötesi: Kitabı çıkan yazarlar için pazarlama rehberi.

3)     Ölüm Partisi: Ölüm üzerine söylemek istediğim birçok şey.

Buradan hareketle o zaman klasik sorumuzu şöyle sormak istiyorum: Yeni kitabının tadını çıkarmanın yanı sıra yaza tatil planların var mı?

Los Angeles’dan çok sevdiğim bir arkadaşım geliyor. Onunla tatile gideceğiz. Ben kendisine Mother Bloody Marry diyorum. En sevdiği içkisi bu. Bir keresinde çölde baş başa Bloody Marry içerek doğum gününü kutlamıştık.

Röportaj: Işıl Saykan