Zeytinime dokunma: Yönetmelik değişikliği kanuna aykırı mı?

1 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğiyle birlikte tapuda zeytinlik adıyla kayıtlı olan alanlar madencilik faaliyetlerine açılmıştı. Son olarak 31 Mart’ta Muğla’nın İkizköy Işıkdere mevkiinde YK Enerji tarafından sökülen 17 zeytin ağacı, kamuoyundan gelen tepkilerin ardından 1 Nisan’da yeniden yerlerine dikildi. Mücadelenin gücü ışığında konuyu farklı boyutlarıyla değerlendirebilecek kimi uzmanlara sesleniyor, çeşitli sorulara yanıtlar alıyoruz.

Doğa Derneği hukuk danışmanı, avukat Özlem Altıparmak’a sorduk.

Zeytinlik sahalarını madencilik faaliyetlerine açan yönetmelik düzenlemesine gelen itirazların hukuksal boyutunu Zeytincilik Kanunu, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası iklim anlaşmaları ve kamu yararı bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz? Danıştay’a açılan davaların, sürece nasıl bir etkisi olacak veya olmalı sizce?

Yönetmelik değişikliği öncelikle normlar hiyerarşisine açık aykırılık teşkil ediyor. 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’un 20. maddesinde, “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.” hükmü yer alıyor. Ancak yapılan yönetmelik değişikliği, bu maddeye tümüyle aykırı. 

Yönetmelikte aşağıdaki gibi bir düzenleme yapılmış. 

“Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hâle getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Genel Müdürlük tarafından belirlenen çalışma takvimi içerisinde zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilir. ” 

Kanunda belirtilen “üç kilometre mesafe sınırı”na uyulmadan yapılmış, açıkça kanuna aykırı bir düzenleme olması sebebiyle hukukta normlar hiyerarşisine aykırı bir durum söz konusu.Yani yönetmelikle yapılan düzenlemenin, bir üst norm olan kanuna uygunluğu açısından hukuka aykırılık var. Bu yönüyle, bu değişikliğin mutlaka iptal edilmesi gerekir. 

Diğer yandan, kamu hizmetinin kaynağı toplumsal gereksinimlerdir. Bu gereksinimlerin, kamu hizmeti olarak tanımlanıp düzenlenmesi ve işlerlik kazanması ise yasa koyucunun ve idarelerin görevidir. Yönetmelik değişikliğinin çıktığı günden itibaren kamuoyundan gelen tepkiler ve yapılan açıklamalar dikkate alındığında, bu yönetmeliğin gerçek anlamda kamunun menfaatleri için değil, madencilik sektörünün menfaatleri için çıkarıldığını çok net bir şekilde görüyoruz. Anılan yönetmelikte, madencilik sektörünün ticarî çıkarları, yurttaşların sağlıklı bir çevrede yaşama, yaşanılan doğanın ekolojik ve kültürel varlığını koruma, geliştirme ve sürdürme haklarından üstün tutulmuş. Oysa bir ticari işletmenin çıkarı ile kamunun yararı bir ve aynı değildir. Türkiye, dünya çapında zeytin ve zeytinyağı üreten ilk beş ülke içinde. Bu nedenle, söz konusu yönetmeliğin kamu yararı taşıdığına dair iddia ve değerlendirme, sadece madencilik sektöründen elde edilecek fayda ve yatırımların büyüklüğü ile ölçülemez. Ekonomik olan ekolojik de olmak zorundadır.  

Bunlara ek olarak, Anayasa’nın 90. Maddesi, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.” der. Türkiye, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni,  Kyoto Protokolü’nü ve Paris İklim Anlaşması’nı kabul eden bir ülke olarak, hem sözleşmelerin hem de protokolün iklim değişikliğinin etkilerine, uyum sağlamakla ilgili yükümlülüklerine ve iklim değişikliği açısından azaltıma ilişkin taraf ülkelere yüklenen sorumlulukları kabul etmiş bulunmaktadır. Bu sorumluluk, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve yutak alanların genişletilmesi anlamına geliyor. Zeytinlikler, ister insan eliyle yetiştirilsin, ister doğal yaşam ortamında kendiliğinden yetişsin, birer yutak alandır. Bu nedenle tıpkı kanunlar gibi, uluslararası anlaşmalar uyarınca da zeytinliklerin koruma altında olduklarını vurgulamak isterim. 

Bütün bu bilgiler ışığında Danıştay’ın hukuka aykırı bu yönetmelik düzenlemesini iptal edeceğini düşünüyorum. Kaldı ki, Danıştay Sekizinci Dairesi 19.02.2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararıyla  “Zeytinlik Saha” tanımının ve aynı yönetmeliğin 23. maddesinin iptali istemiyle açılan davayı kabul etmiş ve benzer bir düzenlemeyi iptal etmişti. Bu yönetmelik değişikliği için de Danıştay’ın benzer bir karar vereceğini ve hukuka aykırı bu durumu gidereceğini tahmin ediyorum. 

Konuya ilişkin daha detaylı bilgiye ulaşmak isteyenler “Zeytinin Hakkını Savunmak” adlı yayınımıza bakabilirler.