2024: En iyi 30 belgesel

Yakıcı adaletsizliklerin karşısında direniş öyküleri, dijital dünyalarda kopan fırtınalar, iz bırakmış yeteneklerin portreleri… Sorgulatan, ilham veren, gündem belirleyen veya sadece iyi vakit geçirten 30 belgeseli masaya yatırdığımız seçkimiz, yapım yılı 2024 olan belgesellerden oluşuyor ancak festival takvimi gibi sebeplerle bu sene izleme imkânı bulduğumuz kimi 2023 yapımlarının da cazibesine karşı koyamadık, değerlendirmeye aldık.


The Antisocial Network: Memes to Mayhem
(Yön: Arthur Jones & Giorgio Angelini)

Benzer ilgi alanlarına sahip insanların bir araya geldiği çevrimiçi bir topluluk olarak yola çıkıp, kontrolsüz güç ile yozlaşmaya mahkûm olmuş platform 4chan’in hikâyesi. Meme’ler ve yeni bir sanal düşünce ifade yöntemi yaratmanın ötesine geçerek siyasi, kriminal ve durdurulamaz hâle gelen somut, gerçek bir etki yaratan 4chan ve QAnon’ın yükselişinden 6 Ocak kongre baskınına giden sürecin detaylı biçimde mercek altına alındığı sosyolojik bir çalışma aynı zamanda. Burcu Teker


Black Box Diaries
(Yön: Shiori Itô)

Yönetmen ve gazeteci Shiori Ito’nun, yüksek profilli bir medya mensubunun (Başbakan Shinzo Abe’ye oldukça yakın Noriyuki Yamaguchi) kendisine uyguladığı cinsel saldırıyı araştırma süreci ve hukuk mücadelesi. Onun, Japonya’da #MeToo hareketinin kritik bir mihenk taşı olan ve ülkenin yargı ile toplumsal normlarını mercek altına alan beş yıllık direnişini; bireysel adalet arayışının kolektif toplumsal dönüşüme nasıl öncülük edebileceği üzerinden, bir gerilim filmi formunda, çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor Black Box Diaries. Elif Yılmaz


Bye Bye Tibériade
(Yön: Lina Soualem)

Succession, Ramy ve Blade Runner 2049 gibi yapımlardan hatırlanabilecek Hiam Abbass’ın oyuncu olma hayaliyle Filistin’deki köyünü terk etmesinden 30 sene sonra, oyuncu ve sinemacı kızı Lina Soualem ile köklerine yaptığı yolculuk. Dört kuşak Filistinli kadının kolektif hatıralarını harmanlayarak ayrılık, sürgün, travma, keder ve kimlik kavramlarını şiirsel bir anlatıda ele alan yapım; sınırların acımasızlığı, Filistin’in ruhunu ve kırılıp dağılan parçaların nasıl tekrar tekrar bir araya gelebildiğini keşfettiriyor. Elif Yılmaz


Dahomey
(Yön: Mati Diop)

74. Berlin Film Festivali’nden Altın Ayı ödülü ile ayrılan Dahomey, politik olanla şiirselliği muazzam bir şekilde bir araya getirmesine alışkın olduğumuz Fransız-Senegalli sinemacı Mati Diop’un imzasını taşıyor. Sömürgeciliğin Avrupa müzelerinde varlığını hâlâ sürdüren sanat yağmasını pür ve lirik bir şekilde aktaran yönetmen, kendine ait dilini bu kez de bir sanat eserinin bakışı üzerinden ekrana taşıyor. Dalgalarla açılıp dalgalarla kapanan hayaletimsi bu belgeselde, 1892’de Fransız sömürgesi tarafından Afrika’daki Dahomey Kırallığı’ndan koparılan sanat eserlerinden 26 tanesinin ülkelerine geri gönderilmesi anlatılıyor. Geçmişten ürpertici bir ses, 26 numaralı eser dile geliyor: Kral Ghezo zamanın yüzeyine çıkıyor ve bütün süreci onun bakışından takip ediyoruz. Politik kimliği olan bir objenin o kimliğini yeniden kazanarak konuşan ve cevap veren bir bakışa dönüşmesi elbette oldukça sarsıcı, güçlü bir imaj. Asya Yigit


Direct Action
(Yön: Guillaume Cailleau, Ben Russell)

Radikal bir protesto hareketinin başarısı, iklim kriziyle başa çıkmak için makul bir yol sunabilir mi? İsmini, bir amaca doğrudan ve en etkili araçlarla ulaşmayı amaçlayan bir protesto stratejisinden alan Direct Action; Fransa kırsallarında yaşayan 150 kişilik bir çevreci aktivist grubunun gündelik yaşamının portresini, uzun yıllara yayılacak biçimde çiziyor. Çağımızın adaletsizliklerine karşı keskin bir duruş sergileyen bireylerin dünyasına felsefi bir mercekle yaklaşarak, böylesi kararlı bir tavrın barındırdığı riskleri, tuzakları ve toplumsal yansımaları çok yönlü bir perspektiften irdeliyor. Elif Yılmaz


Elizabeth Taylor: The Lost Tapes 
(Yön: Nanette Burstein)

Cannes Film Festivali’nde prömiyer yapan belgesel, Oscar ödüllü ikonik oyuncu Elizabeth Taylor’ın hayatı, kariyeri ve maruz kaldığı kadın düşmanlığına kendi sözleri üzerinden yeni bir bakış sunuyor. Taylor’ın kişisel arşivinin yanı sıra Life dergisi editörü Richard Meryman ile yaptığı, yeni gün yüzüne çıkan röportajları temel alan yapım; ekranda güçlü ve iradeli kadınları canlandırarak dönemin beklentilerine meydan okurken özünde saygı ve temsiliyet özlemi çeken oyuncunun dünyasını samimi bir şekilde resmetmiş. Burcu Teker


Eno 
(Yön: Gary Hustwit)

İngiliz müzisyen, besteci ve prodüktör Brian Eno hakkında bugüne dek irili ufaklı onlarca belgesel çekilmiş olsa da Garty Hustwit’in Eno’su gerek işlediği alabildiğine geniş arşiv materyali gerek de belgesel disiplinine getirdiği teknik yeniliklerle bir heyecan sebebi. Eno, bir generatif belgesel. Yani sahneler tek bir kurguya bağlı kalmadan; her izleyişte rastgele dizilerek farklı bir akış oluşturarak deneyimleniyor. 52 kentilyon farklı sonuç üreten bir sistem söz konusu, yani belgeseli aynı kurgusuna bir daha ulaşmak için onlarca yıl boyunca tekrar tekrar seyretmeniz gerekmekte. Melis Tire


Ernest Cole: Lost and Found
(Yön: Raoul Peck)

James Baldwin’in tamamlanmamış metinlerini kaynak alan I Am Not Your Negro ile büyük ses getiren yönetmen Raoul Peck; ırk ayrımcılığının dehşetini dünya kamuoyuna ifşa etmesi nedeniyle hayatı kaydırılan Güney Afrikalı fotoğrafçı Ernest Cole’u alıyor bu sefer odağına. Henüz 27 yaşındayken, 1967’de yayımlanan House of Bondage isimli kitap nedeniyle maruz kaldıklarına, Apartheid rejiminin dehşeti karşısında Batı dünyasının suç ortaklığına duyduğu öfkeye ve bir sanatçı olarak yaşadığı çalkantılara yakından bakılıyor. LaKeith Stanfield’ın harika anlatıcılığıyla, çığır açan bir aktivist/sanatçının anısını onurlandıran, tüm dünyanın geç kaldığı bir iade-i itibar. Elif Yılmaz


Frida
(Yön: Carla Gutierrez)

Kahlo’nun 1907’deki doğumundan 1954’teki vefatına kadarki dönemini izleten belgeselde memleketi Mexico City’nin yanı sıra New York, Detroit ve Paris de fon oluşturuyor. Hakkında sayısız kitap yazılan, belgeseller, filmler yapılan bir figürken “Bu iş, söylenmemiş ne söyleyecek?” sorusu ilk akla gelen tabii. Sanatçının “kendi sözleriyle” kurgulanan, röportajsız belgeselde günlükleri, karalamaları devreye girince; akademik veya lineer bir biyografik bir yaklaşımdan çok Kahlo’nun iç dünyasında hafif gerçeküstü bir gezintiye çıkıyoruz. Her ne kadar Kahlo’nun yapıtlarına müdahale yapıldığı yönünde eleştiri almış olsa da sanatçının resimlerinden meydana getirilen kısa animasyonlar, belgeselin nefes almasını sağlıyor. Utkan Çınar


The Greatest Night in Pop
(Yön: Bao Nguyen)

Kıtlık yaşayan Etiyopya’ya yardım amacıyla tek gecede dönemin birçok popüler müzisyeniyle kaydedilen “We Are The World” isimli şarkının hikâyesi. Bahsi geçen gece 28 Ocak 1985, mekân ise A&M Records’un Hollywood’daki stüdyosu. Devasa egolara sahip pop yıldızları, bolca övgü, lüks arabalar derken bir mokümanter izliyormuş gibi hissedebilirsiniz. Kayıt zamanına gelince ise daha gerçek ve samimi bir hâle geçiş yapıyoruz. Bu isimlerin saf, müdahale görmemiş sesleriyle gösterdikleri performanslara bu kadar yakından tanık olabilmek ise belgeselin en güzel yanı. Utkan Çınar


Hair Metal: Nöthin’ but a Good Time
(Yön: Jeff Tremaine)

Jeff Tremaine, The Dirt’ün ardından metal müzik anlatılarına bir yenisini ekliyor fakat bu kez yanına yüksek tutuşlu saç spreyi ve makyaj malzemeleri de alarak! 1980’lerin ABD menşeli rock müzikte en popüler akım olan Hair Metal’in aşırılıkları ve komikliklerini izliyor; bir anda yok olan kariyerleri o dönemden sağ kalmış isimlerden dinliyoruz. Çoğunun artık 60’larını devirmelerine rağmen imajlarını öyle veya böyle korumuş olmaları gayet keyifli. Slipknot vokalisti Corey Taylor’ın o dönem sevdiği grup ve müzisyenler üzerine konuşurkenki karikatürize agresyonu ayrı eğlendirdi. X kuşağının ilk gençliklerine de tanık olmak enteresan bir tecrübe her zaman. Utkan Çınar


How Music Got Free
(Yön: Alex Stapleton)

How Music Got Free, Eminem ve 50 Cent gibi isimleri ağır top olarak kullansa da asıl sahne zamanında MP3’lerin yayılmasına önayak olan bilgisayar korsanları ve CD’lerin sızmasının elebaşı Dell Glover’a ait. Zaten belgeselin de en ilgi çekici yanı bu isimlerin hatıraları. İşin kaynağına inip, albümleri sızdıran ve paylaşılmasına önayak alan kişilere ulaşmış olmaları harikayken; ergenlik döneminde çocukların bilgisayar başında milyar dolarlık müzik endüstrisinin statükosunu yerle bir edişini izlemek çok ilgi çekici. Utkan Çınar


I Could Never Go Vegan
(Yön: Thomas Pickering)

Thomas Pickering’in, vegan hareketinin karşı karşıya olduğu başlıca argümanları araştırma ve haklılık paylarını öğrenme niyetindeki belgeseli; “etin çok lezzetli olması, bitki bazlı diyetlerin yeterince protein sağlamaması veya günümüzdeki organik et endüstrilerinin şartlarının hayvanlar için daha iyi olması” gibi bahanelerle “asla vegan olamayacaklarını” beyan edenlere cevap niteliğinde. Bir dizi röportaj, kişisel hikâye ve uzman tanıklıkları aracılığıyla vegan hareketinin ardındaki etik, çevresel ve sağlıksal nedenlere bakış atılıyor. Ele aldığı konuları derinlemesine olmasa da içtenlikle ele alan belgesel, vaaz vermemeye özen gösteriyor. Elif Yılmaz


La hojarasca / The Undergrowth
(Yön: Macu Machín)

Büyüdükleri topraklara 20 yıl sonra dönen Elsa ve Maura, kardeş olmanın derin çatışmalarıyla yüzleşirken aynı zamanda aile mirasını paylaşmanın zorluğunu da deneyimliyor. Bu süreçte, Gran Canaria’nın çetin coğrafyası ve bitmek bilmeyen badem hasadı, hem geçmiş travmaları su yüzüne çıkaran birer metafor hem de kardeşlik bağlarının sınandığı birer sahne. Yönetmen Macu Machín, Berlin Film Festivali’nde prömiyer yapan filminde, kendi köklerine ve aile geçmişine bakarak bellek, direnç ve aidiyet temalarını incelikle işleyen bir anlatı sunuyor. Elif Yılmaz


Lucan
(Yön: Colette Camden)

3 bölümden oluşan belgesel, İngiltere tarihinin en büyük cinayet gizemlerinden birini konu alıyor. 7. Lucan Kontu Richard John Bingham namıdiğer Lord Lucan, gerçek bir soylu, 1974’te çocuklarının dadısı Sandra Rivett’in öldürülmesinden sonra sırra kadem basıyor. 50 yıldır bulunamayan Lucan 1999’de ölü ilan ediliyor ve 2016’da da ölüm belgesi çıkarılıyor. 40 yaşındayken, öldürülen Rivett’in gerçek annesi olduğunu öğrenen inşaat ustası Neil Berriman’ın da hayatının yeni bir amacı vardır artık: Lucan’ı bulmak. Berriman’ın çoğumuzun hayatında yaşadığı olaylarla başa çıkma mücadelemizden farklı olmayan ruh hâli çok tanıdık. Yönetmenin sakin montajı, konularına müdahale etmeyen, onları kendi haline bırakan yaklaşımı da yapımın neredeyse bir kurgu film havasına bürünmesini sağlıyor. Utkan Çınar


Jim Henson: Idea Man
(Yön: Ron Howard)

Mississippi kırsalından, daha önce hiç kuklaya dokunmamış “dahi çocuğun” bir efsaneye evrilişi; genç yaşta son bulan hayatına rağmen bugün hâlâ büyümeye devam eden mirasını mercek altına alan belgesel. Farklı materyaller kullanarak hayat verdiği karakterleriyle kuklacılık âlemini kökünden değiştiren Jim Henson’ın sonsuz bir yaratıcılık ve deneysellik için atan kalbine şahitlik ediyor, cesur ve sıra dışı girişimlerini yakından inceleme fırsatı buluyoruz. Oscar ödüllü Ron Howard’ın yönetmen koltuğunda oturduğu dökümanterde Henson’ın parlak kariyeri kadar özel hayatındaki samimi mücadeleleri, iniş-çıkışları ve yol boyunca karşılaştığı zorluklar da anlatıya dâhil. Burcu Teker


Made in England
(Yön: David Hinton)

Martin Scorsese’nin kendi ağzından; 1940’larda İngiliz sinemasına öncülük eden Michael Powell ve Emeric Pressburger’in filmlerinden ne şekilde etkilendiğini, iki büyük ismin filmografisinin kendi film yapımcılığını ne yönde şekillendirdiğini ve ilerleyen yıllarda Powell ile kurduğu dostluğun hayatı üzerinde nasıl kalıcı bir etki yarattığını dinlediğimiz David Hinton belgeseli. Yapım, tavizsiz ve özgün yaklaşım paydasında buluşuyor; endüstrinin haklarını vermediği iki idealist sinema dehasının filmlerinin imgesel ve teknik gücünü ortaya koymanın ötesinde, insanların üzerinde bıraktıkları yaratıcı etkinin de altını çiziyor. Burcu Teker


Music by John Williams 
(Yön: Laurent Bouzereau)

Stephen Spielberg, Chris Martin, Alan Silvestri, Branford Marsalis, Seth McFarlane gibileriyle yapılmış söyleşiler ve bol miktarda arşiv materyali ile zamanının en büyük bestecilerinden John Williams’ın hayatına bir bakış atıyoruz. Star Wars, Indiana Jones, E.T., Jurassic Park ve nicesinin müziklerine hayat veren bestecinin üretimlerinin filmlere katkılarını parlatan güzel kurgular var. (The Last Crusade açılışını müzikle ve müziksiz izletmek gibi) Her şeyden çok Williams’ın mükemmeliyetçiliğini ön plana alan belgesel, odağımızdaki kişinin psikolojik dönüşümleri ya da duygu durumlarıyla pek ilgilenmiyor. Melis Tire


No Other Land 
(Yön: Basel Adra, Yuval Abraham, Hamdan Ballal, Rachel Szor)

Gözünü kan bürümüş bir yapının ordularına, tanklarına, silahlarına karşı bölge halkının onurlu direnişi, kayıt alma çabasındaki el kameraları, attıkları taşlar, eylem için hazırladıkları pankartlar… Dünyanın büyük bir çoğunluğunun bakmamayı seçtiği bir işgali oldukça sarsıcı şekilde belgeleyen, sinema tarihine iz bırakması muhtemel bir tanıklık. İsrail askeri güçlerinin Batı Şeria’daki yerleşim bölgesi Masafer Yatta’da, Filistinli ailelerin yaşam alanlarını yok etmeye yönelik uzun yıllardır devam eden eylemlerini, medyanın verilerinden azade bir derinlik ve içerden bir bakışla gözler önüne seren filmin; böylesine sert bir süreci belgelerken sakinliğini ve ahlaki duruşunu yitirmemeye gayret eden, daha da önemlisi konu bu kadar müsaitken izleyici duygularını manipüle etmemeye özen gösteren bir bakışı mevcut. Merdan Çaba Geçer


Outstanding: A Comedy Revolution
(Yön: Page Hurwitz)

“Artık komedinin her türlüsü kabul ediliyor. Bunu yaşarken göreceğimi hiç düşünmezdim.” Bu cümle Emmy ödüllü kuir aktivist, komedyen ve oyuncu Rosie O’Donnell’a ait. Peki bugünlere nasıl gelindi? LGBTİ+ komedyenlerin mücadelesi, şakaları ve dikkat çektikleri konu başlıkları dünyayı nasıl değiştirdi? Hangi duvarlar nasıl yıkıldı? Yanıtları, Rosie O’Donnell dışında Lily Tomlin, Wanda Skyes, Hannah Gadsby, Bob The Drag Queen, Trixie Mattel, Margaret Cho, Sandra Bernhard, Suzy Izzard, Billy Eichner ve Tig Notaro gibi isimlerin kamera karşısına geçtiği bu belgeselde. Melis Tire


Sayyareye dozdide shodeye man / My Stolen Planet 
(Yön: Farahnaz Sharifi)

Dünya prömiyerini Berlinale’nin Panorama bölümünde yapan My Stolen Planet; İran’da hicap zorunluluğuna karşı çıkan kadınların mitinglerini ve bir zamanlar herkesin dilediği gibi yaşadığı günlerden çeşitli aile kutlamalarının 8mm görüntülerini, ülkenin günümüz baskıcı atmosferiyle mukayese ediyor. Başkalarına ait kayıp video kayıtlar üzerinden ilerleyen Farahnaz Sharifi’nin arşivi zamanla kaybolurken kişisel bir gezegenin sınırları kayıp videolar evreninde çizilmek üzere etkileyici bir hikâyeye dönüşüyor. İslam Devrimi dönemi dünyaya gelen Sharifi’nin devrimin ardından kadın mücadelesini anlattığı belgesel, yaratıcı kurgusuyla hafızalarda uzun süre yerini koruyacak cinsten. Zelal Buldan


Simone Biles: Rising
(Yön: Katie Walsh)

Adını şimdiden olimpiyatlar tarihine yazdıran ABD’li jimnastikçi Simone Biles’ın kariyerine ve 2024 Paris Olimpiyatları için yaptığı hazırlıklara odaklanan belgesel seri. Genelinde, spor dünyasındaki başarılarının ötesinde kadın, LGBTİ+ ve Siyahların hak mücadelesi için gösterdiği duruşla da geniş kitlelerin takdirini toplayan Biles’ın özel hayatı, antrenman programını dengeleme biçimi üzerine yoğunlaşıyor. Şeffaf biçimde işlenen diğer konulardan bazıları da ruh sağlığına odaklanmak için Tokyo 2020 finallerinden çekilmesine giden süreç, bu durumun yol açtığı tepki dalgası ve sonrasında kendini hiç tahayyül etmediği rolün sahibi olarak buluşu. Burcu Teker


Soundtrack to a Coup d’Etat
(Yön: Johan Grimonprez)

Kongo’nun bağımsızlık mücadelesinin simgesi olan Patrice Lumumba’nın 1961’deki suikastının perde arkasındaki siyasi hamleler, yönetmen Johan Grimonprez’in etkileyici üslubuyla yeniden değerlendiriliyor Soundtrack to a Coup d’Etat’da. Afrika politikasının Amerikan cazıyla kesiştiği çalkantılı dönemi mercek altına alan belgesel, görgü tanıklarının ifadeleri ve resmî belgelerden aktarılan detayları ustaca harmanlıyor. Sömürgeci mirası sorgularken bugüne dair kritik sorular gündeme taşınıyor, zamansal çerçevesi kadar içerdiği mesajlarıyla da güncel bir uyarı niteliği taşıyor. Elif Yılmaz


Starting 5 
(Yön: Susan Ansman, Peter J. Scalettar & Trishtan Williams)

45 dakikalık 10 bölümden oluşan Starting 5, NBA’in beş yıldız figürünü 2023-24 sezonu boyunca yakından takip ediyor. Odağımızda LeBron James, Jayson Tatum, Jimmy Butler, Domantas Sabonis ve Anthony Edwards var. Saha içine olduğu kadar oyuncuların günlük yaşantılarına, aile dinamiklerine ve yoğun antrenman takvimlerine de bakış atıyoruz. Şimdiden yeni sezon siparişi verilen serinin prodüksiyonunu LeBron James’in kurucusu olduğu Uninterrupted üstleniyor. Güven Yalın


STEVE! (martin) A Documentary in 2 Pieces 
(Yön: Morgan Neville)

Yaklaşık 60 yıldır spot ışıklarının altında olan komedyen Steve Martin’in kolları müzik ve sinemaya uzanan mirasını iki bölüme sığdırma iddiasındaki belgesel. Komedyenin kaygıları, korkuları çok da dramatikleştirilmeden olgun, soğuk ama samimi bir şekilde paylaşılıyor. Kariyerinin başında yaşadığı zorluklar, kendi dönemine karşı yaşadığı uyumsuzluğun yanı sıra filmlerine yapılan kötü eleştirileri, özgüven eksikliği yaşadığı anları paylaşmakta sakınca görmemesi de doğru bir tavır. Belki biraz fazla ayrıntıya girdiği babasıyla ilişkisinde yaşadıkları da çoğumuza tanıdık gelecektir. Utkan Çınar


The Remarkable Life of Ibelin
(Yön: Benjamin Ree)

Kalıtsal kas rahatsızlığının doğurduğu fiziksel dünyadaki çetin mücadelesi esnasında World of Warcraft oyunu ve avatarı Ibelin vesilesiyle kurduğu bağlantıları sadece bir kaçış olarak değil, dâhil olup keşfedebileceği başka bir dünya olarak kullanan Norveçli Mats Steen’in hikâyesini anlatan ufuk açıcı, duygu yüklü bir belgesel. Benjamin Ree’ye Sundance Film Festivali’nden En İyi Yönetmen ödülü getiren yapım; ailesi yapayalnız, izole bir yaşam sürmesinden yakınırken arkadaşlıktan aşka pek çok duyguyu çevrimiçi tecrübe edip 25 yaşında hayata veda eden Mats’in kendine inşa ettiği engellerden uzak umut dolu dünyasına ışık tutuyor. Burcu Teker


Will and Harper
(Yön: Josh Greenbaum)

Will Ferrell bundan üç sene önce, bir film setindeyken beklenmedik bir e-posta alır: 30 yıllık arkadaşı Harper Steele, ona trans kadın olarak açılmaktadır. Saturday Night Live koridorlarında başlayan, komediyle ve yaratıcı ortaklıkla şekillenen dostlukları; ikilinin ABD’yi boydan boya kat ettikleri ve hem ülkelerine hem de birbirlerine dair algılarını tazeledikleri samimi bir yolculuğa sahne oluyor Will and Harper’da. Direksiyon başındaki bu iki insanın karşı konulmaz yoldaşlığı üzerinden, aralarındaki bağın dokunaklı ve sıklıkla da çok komik bir portresini izliyoruz. Elif Yılmaz


Witches
(Yön: Elizabeth Sankey)

Tarih boyunca türlü coğrafyada gerçek olduğu rivayet edilen cadılık müessesesinin popüler kültürdeki yansımaları ile doğum sonrası dönemde gelişen ruhsal sıkıntılar arasındaki ilgi çekici bağlantıyı kurcalayan kişisel bir belgesel. Cadı arketipi – annelik – mental sağlık kavramlarının kesişim kümesine konumlanan kamera, gerçeklikten cadıların sinematik tasvirlerine, süregelen yüzüstü bırakılma, kınanma, sindirilme ve damgalanma olgularını modern bir metafora dönüştürerek ele alıyor. İngiliz sinemacı Elizabeth Sankey, oğlunu dünyaya getirmesinin ardından tecrübe ettiği içsel çatışmalardan yola çıkarak kadın temsiline dair simgesel yönü kuvvetli, esaslı bir söylem ortaya koyuyor. Burcu Teker


Wise Guy: David Chase and The Sopranos
(Yön: Alex Gibney)

ABD’de “televizyonun ikinci altın çağını başlattığı” düşünülen ve “Prestij TV” kavramını hayatımıza sokan dizi The Sopranos’un yaratıcısı David Chase’in hayatını, kariyerini ve dizinin yapım sürecini izliyoruz. Gibney, The Sopranos izleyenlerin hatırlayacağı gibi aynı Dr. Melfi’ninki gibi bir terapist odası kurmuş ve Chase’le bu ortamda sohbet ediyor. Ama Gibney çok dalmıyor sohbete, genelde Chase’i dinliyoruz; aynen bir terapi seansı gibi. Artık 80’ine merdiven dayamış David Chase’in gayet ketum, asık suratlı ama bir yandan da duygusal ve samimi yaklaşımı yapımı en enteresan kılan nokta. Utkan Çınar


Yacht Rock: A Dockumentary
(Yön: Garret Price)

2005’teki bir internet komedisi sayesinde vaftiz olan, sınırları biraz flu ama genel anlamda icracılarının ortak bir yaklaşıma da sahip olduğu Yacht Rock tarzının ön plandaki gruplarını ve şarkılarını tecrübe ediyoruz. Daha çok basketbol ve NBA takipçilerinin iyi tanıdığı Bill Simmons’ın HBO ile anlaşarak başlattığı Music Box serisi kapsamında hayat bulan belgeselin malzeme açığı yok. Şarkılar, canlı performanslar, röportajlar hepsi ziyadesiyle mevcut. Hatta yönetmen Price’a, belgesele katılımı için arandığında “gidip kendini becermesini” söyleyen Donald Fagen bile Steely Dan şarkılarının kullanımına izin vermiş. Utkan Çınar


Değerlendirme: Asya Yigit, Aylin Güngör, Banu Üsküdarlı, Barbaros Altuğ, Biçem Kaya, Burcu Teker, Cem Kayıran, Deniz Bankal, Ekin Sanaç, Elif Öz, Elif Yılmaz, Engin Ertan, Esin Çalışkan, Ezgi Oğraş, Güven Yalın, J. Hakan Dedeoğlu, Kiraz Mısırlıoğlu, Korcan Derinsu, Mehmet Ekinci, Melikşah Altuntaş, Melis Tire, Meltem Demiraran, Merdan Çaba Geçer, Olcay Özer, Öykü Naz Gümüş, Sadi Güran, Seray Soylu, Şevval Öztemur, Utkan Çınar, Yiğit Atılgan, Zelal Buldan, Zeynep Naz Günsal