Arşivden: Çayırdan gara, gardan “port”a Haydarpaşa

31 Ocak 2012’de Haydarpaşa’dan son şehirlerarası tren kalkmıştı. Biz de senenin öne çıkan olayları üzerinden özel konular çıkarak hazırladığımız “Babylon Dergisi 2012 Özel” sayısının ilk sayfalarını Haydarpaşa’ya ayırmış ve garın tarihinden önümüzde görünen sürece doğru bir bakış atmıştık. Haydarpaşa Garı sürecinin takipçisi olan Haydarpaşa Dayanışması, 435 haftadır “Haydarpaşa Gardır Gar Kalacak” diyor.


Yazı: Doruk Yurdesin
Bu içerik, Bant Mag. ekibi olarak hazırladığımız Babylon dergisinin Aralık 2012’de çıkan 14. sayısında yayımlanmıştır.

Denizde balık kokusuyla
Döşemelerde tahtakurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar
Sepetler ve heybeler
merdivenlerden inip
merdivenlerden çıkıp
merdivenlerde duruyorlar.

-Nazım Hikmet, Memleketimden İnsan Manzaraları

Haydarpaşa… Bu bölgeye neden bu ismin verildiğine dair iki ayrı rivayet var, seçin beğendiğinizi. Bir tanesi, ilk olarak III. Selim zamanında inşaatına başlanan Selimiye kışlasının 1794-1799 yıllarındaki ilk yapımında emek sarf etmiş Haydar Paşa’yı gösteriyor. Bu bilginin kaynağı –bu kadarcık bile detaylı olmamakla beraber – Haydarpaşa gar işletmesinin sefil web sayfasından… İsme talip diğer Haydar Paşa ise ondan daha eski. 1512’de Isparta Gelendost’ta doğmuş, mühendis yetiştiren Darüssınai’de okumuş, Kasımpaşa’daki ilk tersaneyi inşa etmiş, Kadıköy’de çeşitli binalar yapmış, bu ve çeşitli başka devlet işlerindeki başarılarıyla Kanunî Sultan Süleyman zamanında vezirliğe kadar yükselmiş, ardından II. Selim ve III. Murat’a da hizmet etmiş bir isim anlatılıyor. Bütün bunlardan, bölgeye ismini veren kişinin o olduğuna ikna olmamak mümkün değil, ama her nasılsa böyle bir kişinin, en azından II. Selim döneminde böyle bir vezirin var olmadığını yazanlar da mevcut.

Bilinen şu ki, Karacaahmet’ten Yeldeğirmeni’ne kadar olan bölge Haydarpaşa adı verilen devasa bir çayırdı. Osmanlı orduları orada talim yapar, Doğu’ya doğru sefere çıkacak padişahlar ordularını buradan toplayıp, Ayrılık Çeşmesi’nde sevdikleriyle vedalaşırlardı. Bu çayır, ortasından akan dereyle aynı zamanda Kadıköy esnafı ve sakinlerinin toplaşma ve dinlenme ortamıydı. İşte o çayırın ortadan kalkması, demiryolu çalışmalarıyla başladı.

Haydarpaşa-İzmit demiryolu yapımında bu çayıra ilk kazma 1871’de vuruldu, 1873 yılında demiryolu İzmit’e vardı. Bundan “çok” sonra, 1890’da Haydarpaşa-İzmit arası düzenli seferler başladığı zaman, Haydarpaşa garının yapımı için Otto Ritter ve Helmuth Conu isimli iki mühendis plan proje üzerinde çalışmaya başladı. Gar yapımı için çok geniş bir alan dolduruldu ve bunun için gerekli toprak da çayırdan alındı.

O koskoca gar binası, 21 metre uzunluğunda 1.100 tane meşe kazığın üzerinde, yaklaşık 3 bin 800 metrekare bir alana oturtuldu. Gar, Haydarpaşa’nın web sitesine göre 1906’da, başka kaynaklara göre 1908 yılında açıldı ve o günden sonra ayrılık ve buluşmaların simgesi oldu. Ta ki 2012 yılına kadar.

Ocak ayında Ankara’ya son trenini uğurlayan Haydarpaşa, şimdi de son planın onaylanmasıyla artık bir yat limanının kongre merkezi ve otel soslu süsü olacak, biz İstanbul sakini faniler oraya herhalde ancak izinle girecek. Tren yolunun geçtiği alanda boy boy rezidanslar alıcılarını bekleyecek, yeşil alan diye ağızlara bir parmak bal olarak çalınan Harem otogarının da kalkmasıyla, İstanbul’dan çıkmak isteyeni uzun bir Gebze yolculuğu bekleyecek.

Yüz yıl gibi, aslında kısa sayılabilecek bir sürede nereden nereye…

Koskoca bir çayır, içinden akan dere, cıvıl cıvıl insanlar… Çayırlarının ortasından bir demiryolu geçip, ortada dere filan bırakmazken, üstelik bir de o zaman az görülen kocaman bir gar binası dikildiğinde insanlar ne düşünmüştü acaba. Şimdi Kadıköy’de oturanların Hilton namlı kazuleti gördüğünde yaşadıklarına benzer hisler miydi acaba? Ve Mimarlar Odası’nın iddia ettiği gibi, yeni projede o bölgeye yedi gökdelen dikilince ne hissedeceğiz kim bilir…

İstanbul’un, 1940’lı yıllardaki gibi az kalabalık ve etnik çeşitliliğiyle, Marmara’nın temizliğiyle korunabilse yılda 40 milyon turisti çeken bir kent olabileceğini yazan İslam Çupi, “Yaşlanırken kaybettim İstanbul’umu, buna da şükür” demiş bundan neredeyse yirmi yıl önce. Estetik zevki azıcık gelişmiş bir bünyenin bugün şükredeceği tek şey, eski filmler. Artık görgüsüz karakteri ayyuka çıkan değişim furyası başka tür bir kenti, başka tür bir turisti hedefliyor ve durdurulması imkânsız gibi duruyor. Ve o manzara içerisinde merdivenlerden aşağı inip çıkan sepetler ve heybeler istenmiyor işte.

Fotoğraf: Aylin Güngör

Haydarpaşa yangınları

Haydarpaşa ilk yangınını açıldıktan bir yıl sonra, 1909’da yaşadı. 1917 yılında, I. Dünya Savaşı sırasında bir sabotajla meydana gelen iki büyük patlamada bir banliyö treni içinde bir tabur asker öldü, binanın büyük bölümü yandı. Üçüncü yangın 1979 yılında Independenta isimli tankerin patlamasıyla binanın vitrayları ağır hasara uğradı. 2010 yılında, binanın ön çatısı tamamen yandı.  

Beyaz perdeden Haydarpaşa manzaraları

Sihirli Define (1950)

Semih Evin’in yönettiği bu müzikal komedi, İsmail Dümbüllü’yü başrole taşıyor olsa da filmin bir sahnesinde minik bir Safiye Ayla konserine sahne oluyor. Bu sahne âdeta bir gazinoya dönüştürülmüş olan Haydarpaşa Garı’nın bundan tam 62 yıl önceki hâlini de gözler önüne seriyor.

Gurbet Kuşları (1965)

Halit Refiğ’in kendisinden sonra gelen pek çok aile dramının da öncülü olan bu etkileyici filminde Kahramanmaraş’tan büyük şehre göç eden aile üyeleri ilk olarak Haydarpaşa Garı’na iniyor.

Boğaziçi Şarkısı (1966)

60’lar Türk sinemasının popüler alt türlerinden liseli kızlar gezmede güldürülerinden biri olan Boğaziçi Şarkısı’nda Selda Alkor’un başını çektiği kız grubu tren gezisine çıkıyor ve Haydarpaşa Garı’nda inip neşeli şarkılar ve bir parça hayretle etrafı inceliyor.i

Murder on the Orient Express (1974)

Sidney Lumet imzalı bu klasikleşmiş Agatha Christie uyarlaması, göz kamaştırıcı kadrosunu ilk kez Haydarpaşa Garı’nda bir araya getiriyor ve aynı trene bindiriyor.

Yalancı (1993)

Fikret Hakan’a Antalya’da en iyi erkek oyuncu Altın Portakal’ı kazandıran bu dönem filminin bazı sahneleri Haydarpaşa Garı’nı mesken tutuyordu.

Cumhuriyet (1998)

Haydarpaşa’nın tarihî kimliğine gönderme yapan sahnelerden birine ev sahipliği eden Ziya Öztan filmindeki gar sahnelerinde yüzlerce figürasyon kullanılmıştı.

Taken 2 (2012)

Çekimlerinin önemli bir kısmı geçtiğimiz yıl İstanbul’da gerçekleşen filmde, Haydarpaşa Garı’nda aksiyonu bol bir kovalamaca sahnesi çekilmişti.