Başka Sinema Ayvalık Film Festivali'nde izlediklerimizden bir derleme

Türkiye’deki olağan şartlar altında artık bazı festivalleri, organizasyonları, kültür sanata dair herhangi bir etkinliği gerçekleştirmenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Bu sebeple 3. kez özenli bir programla Ayvalık’a bir soluk getiren Başka Sinema Ayvalık Festivali ekibini sadece festivali gerçekleştirdiği için bile kutluyoruz.

2-8 Eylül’de gerçekleşen ve film gösterimlerinin yanı sıra panellerle de renklenen festivale konuk olduğumuz 2 günde izlediklerimizi kısa kısa derledik. 

Açılış Filmi: Annette

Sevilsin sevilmesin, anlaşılsın anlaşılmasın bir Leos Carax filmi bir Leos Carax filmidir. Son dönemin kuşkusuz en çok konuşulan oyuncularından Adam Driver ve Marion Cotillard’ın başrollerinde yer aldığı Annette her ne kadar müzikal severleri bile biraz zorlamış olsa da ustaya saygı diyerek festivali açtık.

Çatlak: Hayranlık uyandırıcı bir film

Çatlak, sinemamızda alışık olmadığımız bir anlatıyı başarıyla inşa eden, oyuncu yönetiminden senaryosuna eksiksiz işleyen bir film. Son dönemlerde izlediğimiz en iyi yerli filmlerden biri olsa da yönetmen Fikret Reyhan’ın henüz 2. uzun metrajı. İran sinemasının sevilen isimlerinden Asghar Farhadi’nin filmlerini seviyorsanız Çatlak’ı da sevmemeniz zor. En klişe ama en doğru tabirle tam bir ekip işi çıkartan oyuncular Hakan Emre Ünal, Hakan Salınmış, Süreyya Kilimci, Tuğçe Yolcu, Giray Altınok, Elif Ürse, Gülçin Kültür başta tüm kadroya tebrikler…

Unutmadan: Kariyo & Ababay Vakfı (KAV)’nın 2018 yılından bu yana verdiği KAV Yılın Yönetmeni Ödülü’nün bu yılki sahibi Fikret Reyhan oldu. 

İnsanlar İkiye Ayrılır: Kapitalizme katkıda bulunanlar

BluTV için yazdığı ve bazı bölümlerini yönettiği 7 Yüz ile çok sevilen yazar/yönetmen Tunç Şahin, adeta yeni bir 7 Yüz bölümünü beyaz perdeye uyarlamış ve elbette yine sistem eleştirisini eksik etmemiş. Burcu Biricik, Nezaket Erden, Pınar Deniz, Erden Akakçe, Başak Daşman ve Aras Aydın’ın yer aldığı İnsanlar İkiye Ayrılır; birileri kaybettikçe kazananların hikâyesini anlatıyor. Ters köşeleri ile seyirciyi şaşırtan film, son derece iyi yazılmış, yönetilmiş ve oynanmış.

The Father: Tiyatrodan beyazperdeye

Fransız yazar Florian Zeller’ın üçleme olarak yazdığı oyunlardan The Father 2020 senesinde beyaz perdeye Anthony Hopkins’in başrolde olduğu bir yapımla uyarlandı. Filmin en güçlü yanı da Hopkins’in şaşırtmayan, kendisine Oscar kazandıran harika performansı şüphesiz. Festivalin öne çıkan filmlerinden olan The Father’da esas yıldız Hopkins olsa da kızı rolündeki Olivia Colman da kendisine muazzam bir oyunla eşlik ediyor.

Küçük Anne: Annenin çocukluğu ile tanışmak…

Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi ile gönülleri fetheden Celine Sciamma’nın son filmi Petite Maman (Küçük Anne), dupduru bir dille bize harika bir çocukluk hikâyesi anlatıyor. Annesinin çocukluğu ile tanışan Nelly’nin duygu dünyasını son derece yalın ve etkili anlatan Sciamma, çocuk oyunculardan da hayranlık uyandırıcı performanslar almış.

Filmden çıktıktan sonra bir süre durmak, sadece sizde uyandırdığı hisse odaklanmak bile bir terapi seansına bedel. Bant Mag. ekibinden Merdan Çaba Geçer’in Küçük Anne odağında Céline Sciamma ile yaptığı röportaj buradan okunabilir.

Bir Nefes Daha: Çare rap müzikte

Nisan Dağ’ın pek çok uluslararası festivalde gösterilen, Santa Barbara Uluslararası Film Festivali’nden En İyi Yabancı Film Ödülü’nü alan filmi Bir Nefes Daha “yırtmak” için tek çözümü rap müzikte olan bonzai bağımlısı Fehmi’nin zengin kız Devin’e aşık oluşu ile gelişen olayları konu alıyor. Oktay Çubuk ve Hayal Köseoğlu’nun uyumunun da etkisi ile son derece inandırıcı ve konusuna çalışmış, ayakları yere basan bir film olan Bir Nefes Daha; kullanılan müziklerle de hem Fehmi’nin hem de Fehmi’nin mahallesindeki çaresiz gençlerin yaşamını başarıyla beyaz perdeye yansıtıyor.

The Worst Person In The World: Joachim Trier’den sağ sol kroşelerle dolu bir harika film 

Oslo, 31 August ve Reprise gibi başyapıtlara imza atmış olan Norveçli yönetmen Joachim Trier, üçlemesinin son filmi Verdens verste menneske (The Worst Person in The World) ile yine şaşırtmıyor, en derinlere doğru sürükleyip yutkunurken zorlandığımız anlar armağan ediyor bizlere.

“Kendi hikayemin yan rolü gibiyim.”, “Geçmişe o kadar çok saplandım ki geleceğim olamadı.” gibi nice repliği sadece zihnimize değil kalbimize de kazıyan yönetmen daha önce Oslo, 31 August’da çalıştığı Anders Danielsen Lie ve Renate Reinsve ile tekrar bir araya gelmiş. Renate Reinsve’e Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu ödülü getiren filmde, bahsi geçen performansa bayılmamak işten değil.

Filmin benim için en düşündürücü yanlarından bir tanesi, bize çok da yakın durmayan bir coğrafyadan çıkan bir yönetmenin her seferinde sanki en derin yaralarımızı görmüş, en özel anlarımıza şahit olmuş gibi bir evrensel anlatım tutturuyor olmasıydı.

Başka Sinema Ayvalık Film Festivali 8 Eylül’e kadar devam edecek. 

Yazı: Hande Sönmez