Bir canavarın ikililiği: Hanna Norberg

İsveçli sanatçı Hanna Norberg’in kimi zaman yağmurda çaresizce ve bütün yalnızlığıyla bekleyen, kimi zamansa insan etiyle beslenen yarı masum, yarı vahşi canavarımsı karakteriyle tanışın. Bu karakter, sanatçının korkularından, yaşadığı ruhsal sorunlardan ve cilt problemi gibi özgüven zedeleyen sıkıntılardan hareketle yaratılmış.

Peki ikililiği nereden kaynaklanıyor canavarın? Masumiyeti nereden geliyor? Aslında görmek istemediğimiz, barışamadığımız, zaman zaman boğuştuğumuz hallerimizi, sanatçının kendi deyimiyle “duygularımızın has hali”ni yansıtıyor canavar. Karakterdeki ikililiğin kökeni de tam bu cümlede yatıyor: Duyguların saf hali hem çaresizlik ve yalnızlık doğurabiliyor hem de kendisine ve çevresine karşı sinirli ve zaman zaman yıkıcı bir ruh durumuna sebebiyet veriyor.

Norberg’in imzasını taşıyan karakteri, yalnızca bireysel bir ruh analizinden doğmuş değil. Sanatçı, çocukluğundan beri hep sanatın farklı alanlarında farklı şekillerde işlenen karanlık temalara yöneldiğini söylüyor. Resim alanında daha çok kasveti ve ölüme dair olanı betimleyen Edward Gorey, Stephen Gammell ve Hieronymus Bosch gibi isimlerden etkileniyor; edebiyatta ise dehşeti ve korkuyu sonuna kadar hissettiren Kafka ve Murakami’den ilham alıyor.

Yazı: Merve Coşkun