Duyuların ötesinde: Blakhol ile Violet’e dair

Röportaj: Eylül Ege

Ankaralı Blakhol kolektifi; melodik gitar riffleri, akıcı ritmik kompozisyonlar ve atmosferik synthlerle inşa ettiği minimal, hisli müzikal anlatılarını canlı performanslarında, incelikle tasarlanmış görsellerle katmanlaştırıyor. 3 Kasım’da Mümkün İşler, Looney Farm ve Warner Music Türkiye ortaklığında yayımlanan dört parçalık yeni kısaçaları Violet’te gruba Mabastet, Nilipek. ve Terry Jorrys eşlik ediyor.

Blakhol; Violet’in oluşum aşamaları, ilhamları, ortak üretime dair hisleri ve dahasına dair sorularımızı yanıtladı.


“Müzisyen için hayal gücü, üretim tezgâhının ta kendisi. Dinleyici için ise müzisyenin yönlendirmesinden bağımsız bir serbest alan âdeta.”

Violet’in yazım sürecinde keşfettiğiniz ya da daha öncesine göre farklı düşünmeye başladığınız şeyler neler?

Violet’in yaratılış yolculuğu bizim için, daha önce keşfedip unuttuğumuz bir müzikal kıtayı tekrar keşfetmek gibiydi. Synth pop’un 80’ler ve 90’lar dönemine ait ögeleri barındıran bu proje, teknik olarak ilk çizgimizden farklar taşısa da bizim için tamamen yeni bir tarz değil; aşina olduğumuz, sevdiğimiz, üretmekten ve tüketmekten keyif aldığımız bir sound’a sahip. Ama bu çalışmanın her aşamasında Blakhol olarak daha önce hiç adım atmadığımız bir arazide gezinir, hiç bakmadığımız bir aynada kendimizi seyreder gibi hissettik. İlk taslaklar oluşurken, kendi çizgimizin çok dışında bir iş olup olmadığını sorgulasak da her yeni gelişme, başlangıçtaki tereddütlerimizi heyecan dolu bir serüvene dönüştürdü. Violet’in gizemli dünyası, farklı sanatçılarla iş birliği yapma fırsatı sunarak, bizi yeni hikâyeler keşfetmeye davet etti.

Hayal kurdurmaya itiş kuvveti yüksek bir müzik sizinkisi. Açtığı bu yol hakkında ne düşünüyorsunuz; üreticisi olarak siz nasıl ilişkileniyorsunuz hayal kurmak ve kurmaya vesile olmakla?

Müziğimizin, dinleyicileri hayal alemlerine sürüklemesi, bizim bilinçli ve ısrarlı arzumuz. Zaten projemizin görsel yönüne verdiğimiz önemi de bu eksende düşünmek lazım. Blakhol sadece seslerden değil, renklerden ve ışıklardan da faydalanarak üretiyor işlerini. Bu sayede izleyicilerimize canlı performanslarımızda görsel-işitsel bir deneyim sunuyoruz. Bu deneyimin mimarlarından sevgili dostlarımız Dr. Efe Alpay ve Kıvanç Çubukçu’nun kendilerine has üsluplarıyla ürettikleri görseller, şovumuzun büyük ve vazgeçilmez bir parçası. Hayal kurmak, varoluşun ve yaratıcılığın temel taşlarından. Müzisyen için hayal gücü, üretim tezgâhının ta kendisi. Dinleyici için ise müzisyenin yönlendirmesinden bağımsız bir serbest alan âdeta. Bu simbiyotik süreçte rol sahibi olmak, yaşamımızdaki anlam arayışımızı karşılıyor, çabamızı anlamlandırıyor. “Hayal kuruyorum, öyleyse varım.” diyebilmek, bizim amaçlarımızın en önde geleni.

Violete en çok ilham veren müzikler hangileriydi? EPnin ruhuyla yakın seyrettiğini düşündüğünüz tınılardan birkaçını paylaşabilir misiniz?

Violet, elektronik müziğin spesifik bir döneminden besleniyor; synthesizer’ların ve prodüksiyon teknolojilerinin nispeten yeni olduğu ve dönemin imkânlarıyla üretilen naif synth pop dönemi. Bu sound’u, bireysel köklerimizden ve rock müziğin özünden gelen ögelerle harmanladık. Ulver’in The Assassination of Julius Caesar albümü, Depeche Mode’un, John Carpenter’ın soundları ve tavrı, ilham veren başlıca kaynaklarımızdı. Bildiğiniz gibi sessizlik bir müzisyenin boş tuvali gibi; üzerine kaydedilen her frekans, her titreşim, yaratıcının sonsuz denizinde bir yıldız tozu gibi parlar. Bu yönüyle bakıldığında, şu ana kadar duyduğumuz tüm sesler geçmişin ve geleceğin sınırlarını aşarak, bizim müzikal evrenimizde yeni anlamlar, yeni hikâyeler yaratmamıza olanak tanıdı. Böylece Violet, sadece bir müzikal eser olmaktan öte, sesin zaman ve mekân ötesi gücünün bir ifadesi, duyuların ötesine geçen bir yolculuk hâline geldi.

Ürettiğiniz mekân size dair neler söylüyor sizce? Orada zaman nasıl geçer? 

Ankara’da kendi imkânlarımızla oluşturduğumuz iki küçük stüdyomuz var, bunları Blakhol’un zamanda yolculuk yapabilen uzay istasyonları gibi hayal ediyoruz. Fikirler, taslaklar bu stüdyolarda filizlenip gelişiyor. Kayıtlar, prodüksiyon, provalar, kısacası Blakhol’un üretimi ile ilgili her şey bu mekânlarda yaşanıyor. Hayatlarımızın büyük bir kısmını stüdyolarımızda geçiriyoruz, sinerji yaratabildiğimiz kolektif çalışan bir topluluğumuz var; birlikte zaman çok güzel geçiyor. Zaten belki işin sırrı da burada; zamandan ve mekândan bağımsız olarak birlikte geçirebildiğimiz anların kıymetine odaklanmakta. Ama bizi tanımlayabildiğini hissedebildiğimiz mekânlara sahip olabilmek de bizim için ayrı bir şükran kaynağı. 

Nilipek.

Violette birbirinden farklı üsluplara sahip, farklı duygulara dokunan üç vokalistle ortaklaştınız. Bu çeşitlilik size neler kazandırdı? Biriktirdiğiniz hikâyelerden, deneyimlerden biraz bahsedebilir misiniz?

Başlangıcından bu yana Blakhol’un müzikal paletini çeşitli sanatçıların ruhlarıyla zenginleştirmek bizim için bir hedef oldu. Bu şekilde Violet’in de her bir notasında, üç farklı sanatçının benzersiz ruhunu yakaladık; her biri farklı bir hikâye anlatıyor. “Buz”un yaratılışı, hiç bir araya gelmediğimiz Nilipek.’in usta ve zarif dokunuşuyla sancısız ve keyifle gerçekleşti. Yolladığımız taslak üzerine, içinden akan en doğal hâliyle kaydettiği ilk örnek ile şarkıyı bitirdik. Nilipek. müthiş bir söz yazarı. Yarattığı hikâye ile “Buz”u âdeta ısıttı, parça su gibi aktı gitti; dinleyicilere sunmadan önce ilk bizi aldı bu şarkı. 

Terry (Jorrys) ve Mabastet ile kendi stüdyomuzun duvarları arasında yaşananlar ise bambaşka bir dünya idi. Terry’nin coşkulu sesi ile “Shiver”, dinleyenin yüreğinde kâğıt kesiği gibi bir iz bırakıyor. Vokalinde hem rocktan hem cazdan beslenen Terry, parçayı bizim başladığımız yerden alıp, âdeta farklı bir evrene taşıdı. 

Mabastet ile olan yolculuğumuz, bizim için Ankara’nın gizli köşelerinde saklı bir mücevheri bulmak gibi. “Expanse”ın teması ve sözleri üzerine stüdyomuzda birlikte detaylı çalışmalar yaptık. Çok üretken ve çalışkan bir sanatçı Mabastet. Parçanın her aşamasında bizlerle birlikte emeğini esirgemedi. 

Birlikte çalıştığımız üç arkadaşımız da bu işi gönülle yapan, gönülden yapan, duygularını notalara en saf hâlleriyle yansıtan sanatçılar. Durum bu olunca, her şarkı da kendine has, emeği geçenlerin ruhlarından izler taşıyan ayrı birer yolculuk oldu. Farklı sesler ve duygularla müziğimizin içinde uyum yaratmak, bizim için hem bir eğlence hem de derin bir öğrenme süreci. Bizim bu mesleğe yönelmekteki temel beklentimiz zaten tam olarak bu. Birlikte bir eserin nasıl şekillenip dönüştüğünü gözlemlemek; sonucu çok da fazla düşünmeksizin, süreçten de tatmin olabilmek hepimiz için hayali kurulabilecek en büyük hediye.