Müzikle büyüme hikâyelerine her daim büyük ilgi duyuyoruz. Damon & Naominin müzikal hafızasında 13-20 yaş arası bir yolculuğçıkıyoruz.


Bant Mag. ekibi için, Galaxie 500 üyeleri Damon Krukowski ve Naomi Yang’ın 1991’de hayata geçirdiği, türler arasında dolaşan müzikal birlikteliği Damon & Naomi’nin yeri apayrı. Damon & Naomi, bundan tam 10 yıl önce, 4 Haziran 2005’te Babylon’da Türkiye’deki ilk konserini vermişti. Bant yayınlanmaya başlayalı henüz bir yıl olmamış, bu gece ise derginin düzenlemiş olduğu ilk konser etkinliği olarak tarihe geçmişti. 19 Kasım 2007’de yine bir Bant etkinliğiyle Arkaoda’da, bir oda dolusu sadık Damon & Naomi takipçisine çalan ikili, 11 Nisan’da İstanbul’a üçüncü ziyaretini yapıyor. 34. İstanbul Film Festivali kapsamında gerçekleşecek sine-konser etkinliğinde Damon & Naomi’yi Salon İKSV sahnesinde izleyeceğiz.

Müzikle büyüme hikâyelerine daima ilgi duyan Bant Mag. bu bahaneyle, Krukowski ve Yang’nin ergenlik yıllarının farklı dönemlerinde en çok döndürdükleri albümlerin neler olduğunun peşine düştü. Tahmin edebileceğiniz gibi ikisinin de gençliklerine damga vuran isimler aşağı yukarı aynı.

Image

13-15 yaşlarınız arasında en çok sevdiğiniz iki albüm hangileriydi? Bu albümleri nasıl keşfettiniz?
Damon Krukowski: Bu zamanlarda kendim için albümler satın alıyordum zaten, ama hepsi o dönemin hit şarkılarından oluşuyordu. O zamanlar janr ya da müzik türü konusunda bir şeyler umursadığımı hatırlamıyorum. Led Zeppelin IV ve Paul Simon’ın There Goes Rhymin Simon albümlerini hatırlıyorum. Bu ikisini karıştırırsanız ortaya ne çıkar? Sadcore?

Ama o dönem dinlediğim şeyler birçok farklı etkileşimle de doluydu. Bir caz şarkıcısı olan annemin devasa caz koleksiyonunu sürekli karıştırırdım. Okuldaki kütüphaneden de genellikle klasik müzik albümlerini ödünç alırdım. Sanırım bu bir anlamda, bugünün online müzik tufanından çok da farklı değilmiş. Bu müzikal deneyimlerin her biri farklı albümler hâlinde geliyordu ve sevdiğim bir albüm olursa onu tekrar tekrar dinliyordum.

Naomi Yang: En sevdiğim iki albüm… nasıl seçeceğim? Her yaş için zor bir soru. Ama özellikle büyüdüğüm ve zevkimin değiştiği bu yıllar için daha da zor! Bu yaşlarda Columbia House Record Club için bir üyeliğim vardı. 10 albümü 99 cente sattıkları özel bir kampanyaları vardı, bir maden yani! Çoğunlukla 70’lerin şarkı yazarlarını dinliyordum. Şarkı sözlerini ve melodileri seviyordum. Ayrıca radyoda çalan hit şarkıları da biliyordum ama albümleri bende yoktu. Açıkça bu ilham kaynakları benim şarkı yazma DNA’ma eklendi.

Sürekli olarak Fleetwood Mac’in Rumors ve Carole King’in Tapestry albümlerini dinlediğimi hatırlıyorum. Bu internet öncesi zamanda albüm kapakları, sanatçılar hakkında bilgi alabildiğiniz tek imkândı; tabii müzik dergilerini okumuyorsanız. Bu yüzden albüm kapaklarını da tekrar tekrar gözden geçirir, şarkı sözlerini de defalarca okurdum. Ve tabii ki bu uzunçalarları da bıkmadan dinlerdim.

16-18 yaşlarınız arasında en çok sevdiğiniz iki albüm hangileriydi? Bu albümleri nasıl keşfettiniz?
DK: Sanırım bu yıllarda arkadaşlarımla paylaşabileceğim müzikleri dinlemek konusunda endişeliydim. O dönemler Elvis Costello’nun Armed Forces ve Clash’in London Calling albümleri favorilerimdi. Yine bu iki albüm de tamamen aklımda. O dönemde bir albüm 3,99 dolar ediyordu ve bu bir yatırımdı; üstelik çift albüm… Gerçekten istemen gerekiyor!

Nasıl olduysa, arkadaşlarımla paylaşmadığım müzikleri de dinlemeye devam ettim. Bu zamanlarda annemin caz plakları arasından favorilerimi buldum ve bana aitlermiş gibi yakın hissedebildim. Bu albümler Miles Davis’in Walkin albümü gibi 50’lerde kaydedilmiş enstrümantal klasiklerdi. Arıca Fats Waller’dan Fred Astaire’e, Billie Holiday’e kadar uzanan caz tarihinden vokal kayıtlarını da dinliyordum. Annemin caz standartlarına olan sevgisi ve hâkimiyeti, çok genç yaşta ondan aldığım bir şey. Gençliğimde punk rock’a duyduğum heyecana rağmen bunu asla reddetmedim.

NY: Lisede geçirdiğim yıllarda punk rock ve new wave akımlarını keşfettim ve tüm Columbia House soft rock albümlerim devasa bir utanca dönüştü ve dolabın dibinde saklanmak üzere yerlerini aldı. Elvis Costello’nun Armed Forces albümüne kafayı takmıştım ve geometri derslerimde masama sürekli olarak Elvis Is King grafitileri çiziyordum. Clash’in ilk albümü de kuvvetli bir dönüşüm olmuştu. En iyi arkadaşlarım kulaklarındaki küpeler ve eteklerinin çok kısa olması sebebiyle okuldan eve gönderiliyordu. Punk tavrı sanırım her zaman bizim müziğe yaklaşımımızda var oldu. Her ne kadar daha sessiz ve nispeten daha kibar bir müzik olsa da haylazlık ve düzensizlik her zaman bizimle birlikteydi.

Image

19-20 yaşlarınız arasında en çok sevdiğiniz iki albüm hangileriydi? Bu albümleri nasıl keşfettiniz?
DK: Bu dönemde ailemin evinden koleje gitmek için ayrılmıştım. Bu annemin caz koleksiyonunu da geride bırakmak anlamına geliyordu. Eninde sonunda yerine kendi koleksiyonumu koydum ama yavaşça. Aslında hâlâ üzerinde çalışıyorum. O ilk yıllarda küçük alım gücümü tamamen İngiltere’den gelen albümlere ayırıyordum. Joy Division kataloğu, ilk New Order albümleri gibi. Sonrasında Amerikan rock tarihine doğru yöneldim, The Velvet Underground, 60’ların psikedelik sahnesinden Thirteenth Floor Elevators gibi gruplar ve hâlâ özenle koruduğum Big Star’ın Third ve Love’ın Forever Changes gibi garip anormallikteki albümleri. Ama ilk başta gizemli albüm kapakları, mağara gibi tınlayan sesleri ve lanetli sözleriyle Joy Division vardı. Hâlâ dinlediğimde ürperiyorum!

NY: Kolejdeki yıllarımda arkadaşlarım okul radyosunda çalışıyordu. Ben de küçük plak dükkânlarının müdavimi olmuştum. Orada çalışanların sonsuz müzik bilgisi sayesinde bir sürü harika müziği keşfetmiştim. Joy Division’ın Unknown Pleasures albümünü sevmiştim. Peter Hook’un bas çalışı beni çok etkilemişti, şarkı söylüyormuş gibi çalıyordu. Ve sonrasında bas çalmayı öğrenmeye karar verdim. Ayrıca yerel kahramanımız Jonathan Richman and the Modern Lovers’ı da keşfetmiştim. Onun proto-punk yaklaşımı o zamanlar grup kurabilecekmişiz gibi hissetmemize sebep olmuştu. Ve tabii ki bu dönemde Velvet Underground’un üçüncü albümü pikabımızda her zaman kendine yer buluyordu. Üç albüm oldu biliyorum. Ama sizi iki albüm seçmenin zor olacağı konusunda uyarmıştım. Çünkü buradaki denge ve bu ilham kaynaklarının karışımı, bizim yapmak istediğimiz müziğin çatısını oluşturmaya yardım etmişti.

  1. Köklerin, masalların ve yeşilin huşu içinde buluştuğu yer: Sylvania

    “Küçükken ormanı büyülü bir yer olarak düşündüm hep, ve büyüdükçe bu büyülü alanın daha karanlık özelliklerini özümsemeye başladım...”

  2. Adaletsizliğin dürtüleri: Shadi Alzaqzouq

    “Bazen haksızlığa o kadar kızıyorum ki sevdiğim için mi yoksa sadece intikam için mi resim yaptığımı merak ediyorum.”

  3. Yeni albümleri üzerinden karşılıklı sohbet: Mabel Matiz ve Hakan Vreskala

    Alışılmışın dışında üretimleriyle tanınan iki müzisyen, yeni albümlerini birbirlerine anlattı ve müzikle ilgili alışkanlıklarını karşılıklı masaya yatırdı.

  4. Elif Key ve Şebnem Bozoklu – Gtalk’ta 5 çayı sohbeti

    Elif Key ve Şebnem Bozoklu Gmail’lerinin chat alanlarını açtılar ve kitaba, dizilere, filmlere, karşılıklı hayranlıklara, annelerin akıllı telefon kullanımına, NASA üzerinden fezaya kadar uzanan, röportajımsı bir sohbete giriştiler… Bu sohbetin ardındansa ikili New York’ta birbirlerine kavuştu!

  5. Sesi cilaladım abi, ruhuna ne yapalım? Farklı açılarıyla “reissue” akımı

    Yalnızca eski albümleri yeniden basma maksadıyla çalışan birçok plak şirketiyle karşılaştığımız bugünün ortamında “reissue” nedir, ne değildir mevzuunu yerel sahneden çeşitli konuklara sorarak masaya yatırdık.

  6. Ergenlik yılları: Damon & Naomi

    Müzikle büyüme hikâyelerine her daim büyük ilgi duyuyoruz. Damon & Naomi’nin müzikal hafızasında 13-20 yaş arası bir yolculuğa çıkıyoruz.

  7. Sam Prekop’un sinematik harikası: The Republic

    “Bir yolculuk filmi gibi başlayıp sanırım yine sinematik bir şekilde sonlanıyor.“

  8. Kim Gordon’un kendini ifadesi Bechdel testini geçebilir mi?

    Kim Gordon’un, Şubat 2015’te yayınlanan, terapi niyetine kaleme almış olması muhtemel Girl in a Band kitabı ve bu kitabın Manchester’daki tanıtım etkinliğinin üzerine bünyede yükselen tuhaf hisler ve sorgulanması gereken muğlaklıklar…

  9. Şarkı şarkı Can Güngör ve Silik Düşler albümü

    Can Güngör’e üzerinize battaniye gibi çekeceğiniz Silik Düşler albümünü şarkı şarkı sorduk, Burak Dak’ın çizimleriyle yanıtların içine daldık.

  10. Leş popçu Klaustro’nun elektronik ruh birliği: Beyhude

    Pop, ölüm, Ahmet Hamdi Tanpınar… İlk Klaustro plağı Beyhude’de karşı koyulmaz bir huzur var.

  11. İran’da bir vampir güzellemesi: A Girl Walks Home Alone At Night

    İran asıllı bir aileden gelen ve Kaliforniyalı bir kaykaycı olan Ana Lily Amirpour’un bir dizi kısa filmin ardından çektiği ilk uzun metrajlı filmi A Girl Walks Home Alone at Night, yaklaşık bir yıldır dünyanın dört bir yanındaki festivallerde kapı pencere yıkmasının ardından, bu ay bizde de gösterime giren, tarihteki ilk İran vampir western’i!

  12. Hal Hartley dünyasından 10 unutulmaz karakter

    Bu ay İstanbul Film Festivali’nde son filmi Ned Rifle ile seyirci karşısına çıkacak olan Amerikan bağımsız sinemasının nevi şahsına münhasır dâhilerinden Hal Hartley’nin kaçık, gizemli, tamamen özgün, son derece intihar eğilimli muazzam karakterleri arasında bir yolculuğa çıkalım istedik.

  13. Belgesel sınırlarını zorlayacak bir gazetecilik başarısı: Citizenfour

    Geçtiğimiz ay Akademi Ödülleri’nde En İyi Belgesel dalı da dahil çok sayıda ödül ve övgünün sahibi Citizenfour, bu ay İstanbul Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yaptıktan hemen sonra vizyona giriyor.

  14. Amerika’yı sarsan belgesel The Jinx ve beraberinde gelen etik tartışmalar

    HBO’da geçtiğimiz ay sona eren ve Amerika’da yarattığı etik tartışmalarla gündeme bomba gibi düşen The Jinx: The Life and Deaths of Robert Durst, 70’lerden geçtiğimiz haftalara kadar uzanan bir dizi cinayetin potansiyel müsebbibini izliyor.

  15. 34. İstanbul Film Festivali’ne özel festival günlüğü

    Bu yıl yine 200 civarı filmi iki hafta süreyle üzerimize boca ederek hepimizi ihya edecek olan İstanbul Film Festivali’nde, 4-19 Nisan tarihleri arasında yolunu şaşırmak istemeyenlere dev kolaylık: gün gün festivalde ne izlenir, Anadolu ve Avrupa yakasında nasıl en doğru tercihler yapılır?

  16. Galata’da bir kurmaca: Şehzade Yangını

    Birbirlerinin hayatlarında figüran olan karakterlerin hileli bir horoz dövüşüyle başlayan hikâyesi…

  17. Spor olsun diye içten yazılmış yazılar*: Yazıhane Yıllık

    Ortak zevk: spor. Üretim biçimi: gönüllü ve samimi. Sonuç: hayaldi gerçek oldu. Yazıhane Yıllık: Dünya Yanarken ekibi karşınızda.

  18. Bant Mag. soruyor, ”Taşlar” oyuncuları cevaplıyor

    Craft Tiyatro'da geçtiğimiz aylarda, hem yetişkin, hem de çocuk izleyiciler için başlayan "Taşlar" oyunu bu ay da temsillerine devam ederken, oyunun iki başrol oyuncusu Olgu Baran Kubilay ve Ümit Yaşar Bekar'a, oyuna ilişkin, oyundan bağımsız, ciddi ya da son derece zevzek sorular sorduk.

  19. Karadelik

    Hikaye ve çizgi: Ethem Onur Bilgiç

  20. Piknik

    Hikaye ve çizgi: Ezgi Beyazıt

  21. Bayılırım mantara

    Hikaye ve çizgi: Saydan Akşit

  22. Kelliğe son!

    Hikaye ve çizgi: Özlem Isıyel

  23. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler