Küçükken ormanı büyülü bir yer olarak düşündüm hep, ve büyüdükçe bu büyülü alanın daha karanlıözelliklerini özümsemeye başladım…


Anna Beeke, köklerinin olduğu yere dönmeye çalışan ve kişisel evrimini fiziksel olarak oralarda bulunarak tamamlamaya çalışan genç ve çok yetenekli bir sanatçı. Kendisi, Amerika’nın ormanlık alanların bir keşfi niteliğinde olan ve büyük oranda halk kültüründen ve edebiyattan etkilenen masalsı fotoğraf serisi Sylvania ile ormanı nasıl bildiğinizi sorgulamaya geliyor.

Image

Fotoğraf serin Sylvania, Amerikanın ormanlarına bir yolculuk tadında. Yolun nasıl ormana düştü? Yolun en başında senin için davetkâr olan neydi?
Bu projeyle ilgili en sevdiğim hikâye, başlangıç hikâyesi aslında, hiç de zannedeceğiniz gibi bir şey değil üstelik. Ben Washington DC’de doğup büyüdüm ancak henüz yakın zamanda ailemden, annemin bana Washington eyaletinde San Juan Adası’nda hamile kaldığını öğrendim. Sonrasında kendimi oraya, bana ilk hayat verilen yere gitmek zorunda hissettim. Oralarda ne olduğunu tam bilmediğim bir şey bulabileceğimi hissediyordum. Böylece Pasifik Kuzey Batı’ya ilk yolculuğuma çıktım. İlk bulduğum ve bana anlamlı gelen şey ormandı, ki orman o bölgenin tabiatının çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Ormanı her zaman sevmiştim, ama büyük bir şehirde onca yıl yaşadıktan sonra kavuştuğum bu yeni mekân beni çocukça bir sevinç, hayalperestlik ve daha ilkel bir çerçeve içinde tadını çıkarmaya itti. Ormanda çektiğim ilk fotoğraflarda bu hissi yakalamaya çalıştım. Sonrasında proje oradan evrilmeye başladı, Pasifik Kuzey Batı’ya birkaç kez gittim geldim ve sonrasında Amerika’nın başka ormanlarını daha evrensel bir çerçevede, insanın ormanla olan ilişkisi ve bunun hayal dünyamızdaki, hikâyelerimizdeki, tarihteki ve bilimdeki yerini inceleyen bir hâle getirdim.

Image
Image

Kolektif belleğimizdeki orman kavramı hem çok özgül hem de çok kültürel. Biz ormanı hep kaotik, karmaşanın ve karanlık güçlerin yeri olarak bildik. Bu kanı seninle birlikte nasıl gelişti? Bir fotoğrafçı olarak, amacını ve izleyeceğin yolu bu anlam içinde nasıl keşfettin?
Doğru. Tüm kültürler ve yüzyıllar boyunca, ormanlık alanlar kolektif hayal gücümüzde eşsiz bir yere sahip. Hemen tüm kültürler ormanlık alana ya da ağaca bir çeşit anlam yükler ya da bir çeşit sembolizmle bağdaştırırlar. Ben de küçükken ormanı büyülü bir yer olarak düşündüm hep ve büyüdükçe bu büyülü alanın daha karanlık özelliklerini özümsemeye başladım. Böylece artık bu uzamı belli başlı ikilemler içinde değerlendirmeye başladım, karanlık ve aydınlık, iyi ve kötü, kaos ve huzur, aşkınlık ve tehlike gibi. Zaten hep içinde bir çeşit tezat olan fotoğraflar çekmeye meyilliydim, bir şeylere cevap veren fotoğraflar değil de, daha çok soru soran fotoğraflar çekmek istiyordum. Ormanlık alan bu anlamda en doğru konulardan biri.

Peki gerçekten, fiziksel olarak ormanın derinliklerindeyken nasıl hissettin? Neler senin sınırlarını zorladı?
Bir sürü insan ormanda yalnız olmaktan korkup korkmadığımı soruyor, ama hayır, çoğu zaman korkmuyordum. Genelde orman bana enerji veriyor, ilgimi daha çok etrafımdaki detaylara yöneltmemi sağlıyor. Ormanın içindeyken tüm duyularım daha keskinleşiyor, biraz daha hayvanlarınkine benzer bir hâl alıyor. Fiziksel olarak ormanın derinliklerinde seyahat etmek değil de, doğru fotoğrafları bulmak benim için bu işin en zor kısmıydı. Bazen orman çirkin ve tatsız olabiliyor, ama bazen de öyle güzel oluyor ki, imgeler içli bir hâl alıyor. Bazen de ormanın çok karanlık olduğu saatlerde, tripod kullanmadan fotoğraf çekmekte zorlandım.

Bu projeyle ilgili beni en zorlayan şeylerden biri, uzun yıllardır tarihsel ve geleneksel olarak sanatta ormana yüklenmiş anlamlardı. Pek çok zaman bu anlamlar bana ilham da verdi, ama pek çok zaman aşmam gereken bir problemdi. Çok eski bir mevzuyu, taze bir şekilde yorumlamak zordu.

Image
Image

Fotoğraflarındaki hâkim betimleyiş şeklin çok şiirsel, masal gibi Ve biliyoruz ki sen de bir İngiliz Dili mezunusun. Bu proje edebiyattan, efsanelerden ve Amerikan halk hikâyelerinden ne oranda etkilendi?
Bu proje yazınsal işlerden çok fazla etkilendi. Edebiyat, halk hikâyeleri, efsaneler, peri masalları olmadan Sylvania da olmazdı. Tarihte, içinde kendi medeni sınırlarını aşmaya çalışıp, ormanın derinliklerine, kaosa doğru giden karakterler olan sayısız hikâye görüyoruz. Fotoğraflarımı çekerken bunu hep aklımın bir köşesinde bulundurdum. Şu anki yetişkin hayal gücüm hâlâ çocukluğumda dinlediğim peri masallarının etkisi altında. Aslında bu durum, çalışma yöntemim açısından çok avantaj sağladı. Bu öykülerin pek çoğunun yapısına benzer şekilde, ben de ormana bir çeşit bilinmeyen macera peşinde gittim. Yalnızca topluma dönüşümde, bir ejderhayla dövüşmüş ya da prensesi kurtarmış değildim. Onun yerine fotoğraf çektim.

Belirli fotoğrafları, kafanda edebiyattan belirli sahnelerle özdeşleştiriyor musun? Mesela fotoğraflarından biri benim aklımdaki Young Goodman Brownun şeytanla buluşmalarını yaptığı yere benziyor aynen… Belki de fotoğraflarını bizim belirli şeylerle özdeşleştireceğimiz şekillerde planlıyorsundur?
Tabii ki de edebiyattan büyük oranda etkilendim ve fotoğraflarımı düşünürken aklımda pek çok hikâye de dönüyordu. The Woodcutters’ı Paul Bunyan’la özdeşleştiriyorum mesela ya da pek çok Amerikan hikâyesinde karşımıza çıkan taşralı, kaba saba adam imgesiyle özdeşleştiriyorum. Windfall isimli fotoğrafım mesela, bir Avrupa masalından alınmış gibi görünüyor bana. Ama fotoğraflarımı aklımda belirli bir hikâyeye referans verecek şekilde betimlemiyorum. Tüm hikâyelerin üzerimdeki genel etkisine göre şekilleniyor genelde.

Image
Image

Fotoğraflarınıçok dingin bir yanı var. Senin için de sakinleştirici ya da aşkın bir yanı var mıydı sürecin? Projeyle birlikte sen de evrildin mi?
Sylvania fotoğraflarını çekmek kesinlikle sakinleştiriciydi, hattâ terapik olduğunu bile söyleyebilirim. Benim hayatım her zaman şehir hayatının içinde ve çok hareketliydi, hâlâ da öyle… Brooklyn’de yaşayıp, yüksek okula gitmek, aynı zamanda bir restoranda çalışıp her gün kalabalık metrolara binip, her yerde betonla çevrilmiş olmak… Tezim için ne çekmem gerektiğiyle ilgili çok stresliydim, pek çok çalışmayan şey denedim. Ama sonra ormanın içine girdiğimde tüm o stres uçtu gitti ve kavuştuğum o yeni hisse tutunmak istedim. Önceden planlamaya çalıştığım tüm projelerin arasında, en iyileri hep yanlışlıkla karşıma çıkanlar oldu. Anladım ki ben en iyi çalışmalarımı projeler beni bulduğunda yapabiliyorum. Ya da bizzat o alan ya da durumda fiziksel olarak bulunduğumda rahat hissedebiliyorsam, ya da oradan çıkacak işin enteresan bir hikâye anlatacağını düşünüyorsam…

Image
Image

Peki sonuçtan memnun musun? Beklediğin gibi oldu mu proje?
Aslında projeden belli bir şekilde çıkması yönünde bir beklentim yoktu. Tüm proje daha çok ormanın derinliklerine yapılan yolculuk ve orada karşıma çıkacaklarla ilgiliydi, söz konusu da doğa olunca sonucu öngörmek pek mümkün olmuyor. Sadece hangi ormanın derinliklerine gideceğimi seçebiliyordum. Ama ortaya çıkan sonuçtan tabii ki de memnunum ve üzerinde çalışmak çok güzeldi.

Image
Image

Sylvanianın her ne kadar belgesel niteliğinde yanları olsa da, o serinin ilk tasası belgesel olmak değil. Sylvaniadan önceki işlerininse daha çok haber fotoğrafçılığı tadında olduğunu görüyoruz. Acaba Sylvania senin için kişisel bir işti ve şimdi planladığın haber fotoğrafçılığı kariyerine dönecek misin? Sence bu masalsı fotoğraflar senin tüm tekniğini sonsuza kadar değiştirdi mi? Çünkü orada çok güçlü bir dil kullanıyorsun. O tarz bir betimleyiş biçimini terk etmek zor olsa gerek.
Sylvania kesinlikle çok kişisel bir projeydi ve beni daha farklı yollarla çalışmak yönünde çok eğitti. Sylvania’yı çekmeye MFA için hazırlanırken başladım, ki orada daha çok haber fotoğrafçılığı işleri yapıyordum. Bu tarz işlerle ilgi olarak güzel sanatlar bana öğretti ki “gerçek” olana odaklanmaktansa, duygusal dürtülerimle çalışmalıyım. Daha kişisel bir şekilde çalışmak ve haber fotoğrafçılığının etiğini ve sözde tarafsızlığını bir kenara bırakabilmek beni gerçekten özgürleştirdi. Sylvania’nın insanları kendinden uzaklaştıran değil de, hayallere iten bir seri olmasını istedim. Belgesel niteliğinde işler yapmak sanırım hep önceliğim olacak. Ama ben de bu süreçle fark ettim ki ben en çok o işleri de belgesel tanımının sınırlarında yapınca rahat hissediyorum. Gerçek ve kurmaca arasında çizgiler çizen, cevap vermek yerine sorular soran fotoğraflar ortaya çıkarınca kendimi iyi hissediyorum.

Image
Image

Öğrendik ki Snoqualmie, senin bir fotoğrafçı olarak ilk keşif yerlerinden biriymişŞehrin en çok bilinen özelliklerinden biri Twin Peaksin dış alan çekimlerinin orada yapılmış olması. Bu durum senin de oraya gidişinde etkili miydi? Sen de dizinin hayranlarından mısın?
Evet! Çok büyük hayranıyım hem de! Sylvania’nın büyük kısmının çekildiği Olympic Peninsula’ya gitmeden önce Snoqualme ve North Bend’deydim. Söylemeliyim ki Twede’s Café’de o meşhur vişneli turtadan bir dilim bile yedim. Projeye başlamadan bir ay kadar önce diziyi tekrar izlemiştim ve sanırım dizinin de etkisiyle sürreal olana daha çok yönelmeye başladım.

Image

Peki son zamanlarda ne üzerinde çalışıyorsun? Yakın gelecekte ne tür işlerinle karşılaşabiliriz?
Son zamanlarda bambaşka bir şey üzerine çalışıyorum. Ormanı deniz için terk ettim resmen ve yolcu gemisi kültürü üzerine fotoğraflar çekmeye başladım. Açıkçası biraz daha tasasız, daha rahat bir iş ve henüz üretim sürecinde olan bir proje.

  1. Köklerin, masalların ve yeşilin huşu içinde buluştuğu yer: Sylvania

    “Küçükken ormanı büyülü bir yer olarak düşündüm hep, ve büyüdükçe bu büyülü alanın daha karanlık özelliklerini özümsemeye başladım...”

  2. Adaletsizliğin dürtüleri: Shadi Alzaqzouq

    “Bazen haksızlığa o kadar kızıyorum ki sevdiğim için mi yoksa sadece intikam için mi resim yaptığımı merak ediyorum.”

  3. Yeni albümleri üzerinden karşılıklı sohbet: Mabel Matiz ve Hakan Vreskala

    Alışılmışın dışında üretimleriyle tanınan iki müzisyen, yeni albümlerini birbirlerine anlattı ve müzikle ilgili alışkanlıklarını karşılıklı masaya yatırdı.

  4. Elif Key ve Şebnem Bozoklu – Gtalk’ta 5 çayı sohbeti

    Elif Key ve Şebnem Bozoklu Gmail’lerinin chat alanlarını açtılar ve kitaba, dizilere, filmlere, karşılıklı hayranlıklara, annelerin akıllı telefon kullanımına, NASA üzerinden fezaya kadar uzanan, röportajımsı bir sohbete giriştiler… Bu sohbetin ardındansa ikili New York’ta birbirlerine kavuştu!

  5. Sesi cilaladım abi, ruhuna ne yapalım? Farklı açılarıyla “reissue” akımı

    Yalnızca eski albümleri yeniden basma maksadıyla çalışan birçok plak şirketiyle karşılaştığımız bugünün ortamında “reissue” nedir, ne değildir mevzuunu yerel sahneden çeşitli konuklara sorarak masaya yatırdık.

  6. Ergenlik yılları: Damon & Naomi

    Müzikle büyüme hikâyelerine her daim büyük ilgi duyuyoruz. Damon & Naomi’nin müzikal hafızasında 13-20 yaş arası bir yolculuğa çıkıyoruz.

  7. Sam Prekop’un sinematik harikası: The Republic

    “Bir yolculuk filmi gibi başlayıp sanırım yine sinematik bir şekilde sonlanıyor.“

  8. Kim Gordon’un kendini ifadesi Bechdel testini geçebilir mi?

    Kim Gordon’un, Şubat 2015’te yayınlanan, terapi niyetine kaleme almış olması muhtemel Girl in a Band kitabı ve bu kitabın Manchester’daki tanıtım etkinliğinin üzerine bünyede yükselen tuhaf hisler ve sorgulanması gereken muğlaklıklar…

  9. Şarkı şarkı Can Güngör ve Silik Düşler albümü

    Can Güngör’e üzerinize battaniye gibi çekeceğiniz Silik Düşler albümünü şarkı şarkı sorduk, Burak Dak’ın çizimleriyle yanıtların içine daldık.

  10. Leş popçu Klaustro’nun elektronik ruh birliği: Beyhude

    Pop, ölüm, Ahmet Hamdi Tanpınar… İlk Klaustro plağı Beyhude’de karşı koyulmaz bir huzur var.

  11. İran’da bir vampir güzellemesi: A Girl Walks Home Alone At Night

    İran asıllı bir aileden gelen ve Kaliforniyalı bir kaykaycı olan Ana Lily Amirpour’un bir dizi kısa filmin ardından çektiği ilk uzun metrajlı filmi A Girl Walks Home Alone at Night, yaklaşık bir yıldır dünyanın dört bir yanındaki festivallerde kapı pencere yıkmasının ardından, bu ay bizde de gösterime giren, tarihteki ilk İran vampir western’i!

  12. Hal Hartley dünyasından 10 unutulmaz karakter

    Bu ay İstanbul Film Festivali’nde son filmi Ned Rifle ile seyirci karşısına çıkacak olan Amerikan bağımsız sinemasının nevi şahsına münhasır dâhilerinden Hal Hartley’nin kaçık, gizemli, tamamen özgün, son derece intihar eğilimli muazzam karakterleri arasında bir yolculuğa çıkalım istedik.

  13. Belgesel sınırlarını zorlayacak bir gazetecilik başarısı: Citizenfour

    Geçtiğimiz ay Akademi Ödülleri’nde En İyi Belgesel dalı da dahil çok sayıda ödül ve övgünün sahibi Citizenfour, bu ay İstanbul Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yaptıktan hemen sonra vizyona giriyor.

  14. Amerika’yı sarsan belgesel The Jinx ve beraberinde gelen etik tartışmalar

    HBO’da geçtiğimiz ay sona eren ve Amerika’da yarattığı etik tartışmalarla gündeme bomba gibi düşen The Jinx: The Life and Deaths of Robert Durst, 70’lerden geçtiğimiz haftalara kadar uzanan bir dizi cinayetin potansiyel müsebbibini izliyor.

  15. 34. İstanbul Film Festivali’ne özel festival günlüğü

    Bu yıl yine 200 civarı filmi iki hafta süreyle üzerimize boca ederek hepimizi ihya edecek olan İstanbul Film Festivali’nde, 4-19 Nisan tarihleri arasında yolunu şaşırmak istemeyenlere dev kolaylık: gün gün festivalde ne izlenir, Anadolu ve Avrupa yakasında nasıl en doğru tercihler yapılır?

  16. Galata’da bir kurmaca: Şehzade Yangını

    Birbirlerinin hayatlarında figüran olan karakterlerin hileli bir horoz dövüşüyle başlayan hikâyesi…

  17. Spor olsun diye içten yazılmış yazılar*: Yazıhane Yıllık

    Ortak zevk: spor. Üretim biçimi: gönüllü ve samimi. Sonuç: hayaldi gerçek oldu. Yazıhane Yıllık: Dünya Yanarken ekibi karşınızda.

  18. Bant Mag. soruyor, ”Taşlar” oyuncuları cevaplıyor

    Craft Tiyatro'da geçtiğimiz aylarda, hem yetişkin, hem de çocuk izleyiciler için başlayan "Taşlar" oyunu bu ay da temsillerine devam ederken, oyunun iki başrol oyuncusu Olgu Baran Kubilay ve Ümit Yaşar Bekar'a, oyuna ilişkin, oyundan bağımsız, ciddi ya da son derece zevzek sorular sorduk.

  19. Karadelik

    Hikaye ve çizgi: Ethem Onur Bilgiç

  20. Piknik

    Hikaye ve çizgi: Ezgi Beyazıt

  21. Bayılırım mantara

    Hikaye ve çizgi: Saydan Akşit

  22. Kelliğe son!

    Hikaye ve çizgi: Özlem Isıyel

  23. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler